30 Nisan 2008 Çarşamba

ELMALI PASTA SEVENLER

Evet, hayata dair herşey dedik ya; acısıyla ,tatlısıyla, tuzlusuyla ben de bu hayatın içine bunlardan da katmak aklıma geldi.Umarım sizin içinde faydalı ve doyumlu olur. Bu elmalı pastamı herkes çok beğenir.Çok da pratik ve kolaydır.Evde yemediğimiz elmaların değerlendirilmesi içinde iyi bir fikirdir.Şimdi gelelim yapılışına:
Malzemeler:
1 paket margarin (oda sıcaklığında bekletilmiş)
1 kahve fincanı pudra şekeri
1 kahve fincanı yoğurt
1 yumurta
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
Alabildiği kadar un

İçi İçin:
3 orta boy elma
isteğe göre ceviz içi
Tarçın

Yapılışı:
Margarin, pudra şekeri, yoğurt, yumurta, kabartma tozu, vanilya ve unu bir kaba koyup iyice kulak memesi kıvamına gelene kadar yoğuruyoruz.Daha sonra bu hamurdan 4 parça yuvarlak hale getirip, buzdolabında içini hazırlayana kadar bekletiyoruz.(15-20 dakika olabilir)Daha sonra elmaların kabukları soyuluyor ve rendeleniyor.Tarçın serpiştiriliyor.Kısık ateşte biraz (5 dak. kadar) pişiriliyor.İnmeye yakın istenirse dövülmüş ceviz içide konabilir.Daha sonra hamurlar dolaptan alınıyor.Her bir top ayrı ayrı açılıyor. Bir top açıldıktan sonra bıçak yardımı ile çaprazlama swkiz parçaya bölünüyor.Bir parçasına elma içi konuyor ve sigara böreği gibi sarılıyor.Fırın tepsisine diziliyor.Bu şekilde hamurun hepsi yapıldıktan sonra 180' de pişiriliyor.Üzeri pembeleşince fırından alınıyor ve bir tabağa diziliyor biraz soğuduktan sonra pudra şekeri ile süsleniyor.Afiyet Olsun...




BUNLARDA YAPMIŞ OLDUĞUM KÜPELERİM..






















































Takılar biz bayanların vazgeçilmez aksesuarlarındandır.Özellikle küpeler. Ben kendimde küpe takmadan dışarı çıktığım vakit bir eksiklik görürüm.İlla ki kulağımda küpelerim olacak. Bunu sekiz yaşındaki kızım duyarsa vay halime. Çünkü oda küpelere inanılmaz hevesli ama ben imitasyon küpeleri ona taktırmak istemiyorum.Ayrıca iri küpeler de kulağına zarar verebilir diye düşünüyorum. Bu konuda sürekli benden uyarı alıyor.Benim takılarıma çok meraklı olduğu için, özellikle de küpelerime. Kendisi de elindeki bazı malzemelerden küpe falan yapmaya çalışıyor.Bazen komik duruma düşüyor, bazen de kendi kendime "kızımda da sanıyorum el becerisi var "diyorum.Ancak imitasyon takıları bende kendimde taşıyamıyorum.O nedenle ileride ki çalışmalarımı daha değerli taşlar ve aparatlarla yapmayı düşünüyorum.



NEREYE GİDİYORUZ

Televizyon yokken insanlar oturur, sohbet ederlermiş. Gelmişten geçmişten hikayeler anlatırlarmış.O zaman insanlar atalarını, geçmişini daha iyi tanırmış. Bu da insanın geleceğine bile ışık tutarmış.Ama şimdi farkediyor musunuz? Hangi birimiz atalarımızı merak ediyoruz. Ya da onlar hakkında bilgi alabilmek için çaba sarfediyoruz. Bu durum beni gerçekten tedirgin ediyor.Çok yakında tarihimizi de unutup gitmek; Allah korusun yok olmaya gidiş gibi.Lütfen tarihimize, geçmişimize sahip çıkalım.Geçmişimiz bize güç verir.Türk gençleri olarak kendi kültürümüzü yaşatmaya bakalım.Asimilize olmayalım.Tabii ki de modern çağa ayak uyduracağız. Ama kendi değerlerimizi koruyarak.Bunun bilincinde olmak önemli.Bizim kültürümüzde; insan olmak,yardımseverlik(imece), hoşgörü, misafirperverlik, sevgi ve saygı, paylaşımcılık, merhamet, güzel ahlak, inanç ve değerler vs. hakim...Lütfen bunları kaybetmeyelim...

28 Nisan 2008 Pazartesi

BİR DELİNİN HATIRA DEFTERİ

Bugün de izlemiş olduğum bir tiyatro oyununundan bahsetmek istiyorum. "Bir Delinin Hatıra Defteri" bu oyunu zevkle izlediğimi söyleyebilirim. Ama insanın daha önce okumuş olduğu eserin oyununu izlemesi çok daha keyif veriyor. Oyun tek kişilik bir oyundu.Oynayan ise Köprü dizisinde Karizmatik valiyi oynayan Erdal Beşikçioğlu idi. O insanı bir deli rolünde düşünemezdim.Ama mükemmeldi. Oyunun hakkını verdi diyebilirim. Oyun başlamadan onbeş dakika önce yerlerimizi almıştık.Oyun bir vincin üstünde geçecekti. Yerimize oturduktan sonra havadaki vince bir baktık.Vincin tepesinde biri yatıyor,aşağı bir ayak sarkmış.Ama hiçbir kıpırdama yok.Cansız gibi birşey.Acaba buraya nereden gelecek diye yorumlar yapıyorduk.Havadan gelecek, vinçteki mi dedik.Ama bu kadar erken gelip te yatmaz herhalde diye düşündük hiç kıpırdamadan. Neyse Oyun başladı.Birden vinçteki beden canlandı ve oyununu sergilemeye başladı.O konuştukça ben kitapta okuduğum yerleri hatırladım.Evet yıllar önce okumama rağmen unutmamışım. Güzeldi...İş hayatındaki bunalımlarından adamın geldiği drajik durumu sergiliyordu.

YEŞİLE AŞIĞIM!..




Bu güzel, yeşil alan benim oturduğum sitedir. Yeşiller içinde oturmak beni inanılmaz mutlu ediyor.Benim çocukluğumda bu sitede geçti. Evlendikten sonra da buradan ev almak nasipmiş.Eskiden sitemizi sevmezdim.Nerede oturuyorsunuz diye sorduklarında beton yığınlarının olduğu bir sitede oturuyorum diyordum.Çünkü çevre güzelliğine önceki yönetimler hiç önem vermiyorlardı. EEEE! Ne demiş Atalarımız " Bakarsan bağ bakmazsan dağ olur" Tabii sitemiz böyle olunca evlerin pirimi de ona göre idi. Ama şimdi sitemizin doğasından güzelliğinden kendimi alamıyorum.Yukarıda ilk sıradaki yer benim evime giden patika yoldur.Evime gelip giderken özellikle orayı kullanır, oradaki yeşilin kokusunu taaa içime kadar çekerim.O bana inanılmaz haz verir. Yeşiller içindeki evim bana huzur veriyor.Ruh halime olumlu yansıyor.Allah bizi bu güzelliklerden mahrum etmesin, suyumuz bol olsun inşaallah!.. Çünkü su olduğu sürece bu yeşil alanlarımız canlanır doğaya hayat verir.Güzellik verir.Önceki senelerde yeşil park alanlarımızın durumu içler acısıydı.Bizim her zaman kendimizi dinlendirmek için gittiğimiz parkta geçen sene aynı tadı alamadık.Çünkü önceki senelerde yeşilden gökyüzü görünmezken,geçen sene ağaçlar kurumuş, kabak gibi cansız kalmışlardı.Bunun için yapılması gereken ne ise elimizden geleni yapmalıyız ve Allaha dua etmeliyiz ki, bütün bu güzelliklerden mahrum kalmayalım.



















27 Nisan 2008 Pazar

TAVSİYE EDİLİR...

Bugün ben de kitaplar üzerine yazmak istiyorum. Onlar bizim hayatımızın bir parçası.Onlarsız bir hayat düşünülemez. Ben kitapları daha çok öğrenmek amaçlı okumayı seviyorum. Benim okumaktan zevk aldığım kitaplar daha çok Biyografi tarzında, psikolojik, sosyolojik, edebi eserler, kişisel gelişimle ilgili, çocuk gelişimi ile ilgili kitaplar vs...Sırasıyla açıklamam gerekirse; Biyografik kitaplar da bizden önce yaşamış değerli insanların hayat hikayeleri, acısıyla tatlısıyla, onların hayata bakış açıları bunlar bende merak uyandırıyor.Bu nedenle çok severek okuyorum.Mesela Sevgili Atamızla ilgili hayat hikayeleri...Tarzım olan kitaplardan severek okuduklarımdan bazıları şunlardır. Mina URGAN' ın Bir Dinazorun Anıları, Füreya, Adı Aylin, Köprü bunlarda Ayşe KULİN'in kitapları...
Hazır Ayşe KULİN'den bahsetmişken bir kitabını daha yazmak istiyorum."Gecenin Sessizliği"de güzel bir kitaptı.. Onda da kuşak çatışmasından bahsediyordu. Başkada şu an aklıma gelmiyor.Neyse farkettim ki hepsini okuma nedenlerimi anlatırsam bayağı uzun bir yazı olacak. Kısa keseyim.Daha fazla açıklama yaparak yazımı uzatmak istemiyorum ama her okuduğum kitaptan hayata dair birşeyler öğreniyorum, ufkum genişliyor...

Yukarıda resimde görünen set ise cüssesi küçük, kendisi büyük Başkent Üniversitesinin aylık yayınlamış olduğu dergilerdir.Bu derginin içinde yok yoktur.Aradığınız her türden bilgiye sahip olabiliyorsunuz. Ben keyifle okuyorum.Onları okumaktan diğer kitaplarıma fırsat kalmıyor ama her ikisini de bir arada götürmeye çalışıyorum. Çünkü içeriği o kadar güzel ki, sayfanın başından sonuna kadar insan okumak istiyor.İçinde geçmiş tarihten, Atatürk döneminden yaşanmış hikayelere yer veriliyor. edebi eserlerden, bu eserlerin sahibi yazarlar hakkında hayat hikayeleri, geçmişten günümüze her şeyi içinde barındırıyor.Bunların yanında bulmacalar, fıkralar... Hangi birini anlatsam bilemiyorum.Sadece tavsiye edebilirim. İnanın bırakamayacaksınız. Ben bu dergiyi şöyle keşfettim: Bu dergiler her ay işyerimizde Daire Başkanlığına geliyordu. Yüzüne bile bakılmadan atılacak oluyordu. Bende birgün incelemek istedim.Baktım ve elimden bırakamaz oldum. İçinde her türden yazı olan ,insana yön veren, genel kültürünü artırıcı, bir o kadar da akıcı bir dille sıkmadan yazılmış mükemmel bir eser diyorum. Bu dergilerin kütüphanemde önemli yerleri var.Eski tarihlerini bile muhafaza ediyorum.Bu dergiyi anlatacak kelimeler bulamıyorum arkadaşlar...Tavsiye ederim...Biraz reklam gibi oldu ama, değer...





26 Nisan 2008 Cumartesi

AYRILIRKEN

Gideceksen git,
Kal demiyorum sana,
Sevgi bitince yollar ayrılırmış,
Ne olur bakma öyle,
Üzülüyorum ama ağlamayacağım,
........................................................
Hey! Bir dakika......Şey! Seni Hala......

Mehtap

25 Nisan 2008 Cuma

DEVAMI...




Bu bir kemerdir. Bu işe başladığımda yapmış olduğum ilk çalışmamdır.Acemi biri olarak büyükten başladığımı ben de düşünmedim, değilim doğrusu. Çok şık, Siz ne dersiniz.?






Elimde kalan takı çalışmalarım bunlar...Belki bundan daha fazlasını, sevdiğim insanlara armağan ettim. Hatta "ben yenisini nasıl olsa yaparım" deyipte en sevdiğim bazı tasarımlarım da var. Ancak bir türlü yerine yenilerini yapmak kısmet olmadı... Ayrıca başka zamanda küpelerimi buradan sergileyeceğim.Şimdilik sağlıcakla kalın...

TAKI ÇALIŞMALARIMIN DEVAMI...














Takılarımı sayfaya düzensiz yerleştirdiğim için özür dilerim.Ama ben sıraya koymak istesem de kendisi rastgele atıyor.Fotoshop programımda olmadığı için resimlerimi düzenleyemiyorum.Ama bir bloğun olmazsa olmazlarından birisiymiş fotoshop.resime istediğiniz biçimi veren mükemmel bir proğram. Nasıl edinebileceğime dair bir fikrim de yok.İnşaallah en kısa zamanda bende harika resimler düzenleyebileceğim bir fotoshopa sahip olurum umuduyla...
























24 Nisan 2008 Perşembe

NE YAPMALIYIM?..


Duygularıma nereden başlayacağımı bilemiyorum.Ama bir yerlerden veya herhangi bir yerden başlayabilirim.Çünkü o kadar karma karışık ki. Ne istediğini biliyor olmak ama yapamamak.Elimizdeki şeylerle mutlu olmayı bilmek, bunun için Allah’a şükretmek lazım biliyorum. Günümüzün çoğu işyerinde geçiyor.Benim içinde çalıştığım iş beni tatmin etmeli.Üretken olmalıyım.Masa başında memuriyetlik işi bana göre değil. Birilerinin buyruğunda çalışmak Sana söyleneni senin mantığın almasa da yanlış da olsa yerine getirmek.
“Emir demiri keser” zihniyetiyle yaklaşmak bana göre değil arkadaş. İlk iş hayatıma atıldığım dönemlerde son derece kültürlü, mütavazi,mantıklı, hoşgörülü, insancıl, babacan yöneticiler ile çalışmıştım.Bu kişilere kendinizi daha iyi ifade edebiliyordunuz. İşle ilgili kendi fikirlerinizi, düşüncelerinizi daha güzel aktarabiliyordunuz.Sizi dinliyorlardı.Ayrıca fikir üretmen, düşüncelerini ifade edebilmen bilakis hoşlarına gidiyor ve her zaman açık sözlü olmamız isteniyor.Düşüncelerimizi, fikirlerimizi her zaman açık yüreklilikle ifade etmemiz isteniyordu. Bu da insanın kendi düşüncelerinize, fikirlerinize de saygı gösterildiği, bir işe yaradığınızı, önemsendiğinizi gösteriyordu. O zamanlarda iş konusunda tecrübemizin daha az olmasına rağmen bu yaklaşımın benimsenmesi bizi daha da işe bağlıyor, daha da ufkumuz genişliyor ve daha çok şeyler üretebiliyorduk…Oysa şimdi kendini bilmeyen, daha kendini ifade edemeyen, koltuk sevdası ile oralara gelmiş insanlarla çalışmanın çok zor olduğunu görüyoruz. Bu insanlar normal hayatlarında da kendileriyle çelişen insanlar.Makamı hak etmek için bazı meziyetlere sahip olmak, hizmet maksatlı o makamlara gelmek lazım.Son yıllarda böyle şeylerle karşılaşınca iş hayatından ister istemez soğuyorum.Böyle olunca da çalışma hayatı bana göre değil. Belki bu konuda bana kızanlar da olabilir. Çalışıyor olduğum için, halime şükretmem gerekir diye düşünebilirsiniz.Evet, şükrediyorum ama olması gerekenler olmayınca da duruma canım sıkılıyor. Ne yapayım.Bugünlerde bu durum daha da beni boğuyor. Aslında nasıl bir işte çalışmak isterdim, diye sorulacak olursa şunu söyleyebilirim.Derneklerde çalışmak, önemli faaliyetlerde bulunmak, insanlara faydalı olabileceğim etkinliklerde bulunmak, kitap yazmak, sanatsal faaliyetler yapabilmek isterdim.Bunu iş hayatım dışında da gerçekleştirebileceğimi biliyorum ama bunun için iş hayatımın dışında özel hayatımdan feragat etmem gerekiyor sanıyorum.Oysa özel hayatım eşim ve iki küçük kızımdan ibaret. Hele en küçük kızım iki yaşında ve oldukça hareketli… “Biraz daha büyümelerini beklemeli miyim?” diyorum.Çünkü bu konuda eşimden özveride bulunmasını beklemem gerekiyor.Canım Benim, eşim bu konuda bana anlayış gösterecektir.Beni en iyi anlayan kişi odur.Ancak o iş hayatı dışındaki zamanlarını ailesi ile geçirmekten keyif alıyorken ondan böyle bir özveri beklemem bencillik olmaz mı acaba? Yanlış anlaşılmasın, benimde ailem ile olan zamanlarım en güzel anlarım…Sadece iş ortamındaki sıkılmışlığım, boğulmuşluğumdan bir nebze kurtulabilir miyim diyorum, ne dersiniz?Yoksa zamana mı ihtiyacım var?

23 Nisan 2008 Çarşamba

TAKI ÇALIŞMALARIMDAN BAZILARI


















































23 NİSAN


Bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve çocuk Bayramı. Sevgili Atamızın Türk çocuklarına armağanı. Ben başta kendi kızım olmak üzere tüm çocukların bu bayramını kutluyorum.Ulu Önder Atamızı da saygıyla ve rahmetle bir kez daha anıyorum. Bu 23 Nisan da diğerleri gibi coşku içinde kutlandı. Bu bayramımızın en önemli özelliği Türk çocukları ile dünya çocuklarını aynı amaç için buluşturması ve kaynaştırması...Dünyaya barış ve sevgi mesajları verilmesi.Sevgili Atamız ne güzel düşünmüş.Bunun çocuklar kanalıyla tüm dünyaya duyurulması. Çocuklar saf,temiz kalpli, temiz yürekli.Tabiiki de barış, kardeşlik, sevgi mesajını onlardan daha iyi kim verebilirdi ki?..
Gelelim yukarıdaki resime; o resimi kızım yaptı. Kızımın 23 Nisan için yapmış olduğu resimdir.O da dünya çocuklarını resiminde bir arada çizmiştir.Bu resimde bana göre barış ve kardeşlik mesajı veriyor...

DEVAMI...





Yukarıdaki kutu haricinde diğerleride mutfağımda kullandığım kendime ait çalışmalarım...Kutuyu ise içine takılarımı koymak amaçlı kullanmaktayım...Bazen de kızım odasında kendi çapında birşeyler koymak için alıyor.



22 Nisan 2008 Salı

AHŞAP VE SERAMİK ÇALIŞMALARIM







Evet, bir zamanlar kendi yapmış olduğum çalışmalar.Kendim yaptığım için daha bir severek kullanıyorum.O kadar çok obje yapmıştım ki, sayılarını bilmiyorum.Çoğunu hediye olarak sevdiğim insanlara verdim. İnşaallah görüştüğümde fotoğraf makinemi de yanıma alır, hiç olmazsa resimlerini çekerim.Çünkü yeniden yapmak isteyeceğimi sanmıyorum. zaman zaman farklı şeylere yöneliyorum.Mesela takı tasarımlarım da var.Onlara da sıra gelecek.Onların da resimlerini çekip burada yayınlayabilmem biraz zamanımı alacak...
Neyse bakalım beğenecek misiniz?