11 Mayıs 2010 Salı

Kayıp Gül' e Dair....

Uzun zamandır okuduğum kitaplar hakkındaki düşüncelerimi ve yorumlarımı yazamıyorum. Okuma tutkumdan vazgeçemem asla ama, yazmaya biraz üşenir oldum son zamanlarda. O nedenle okuduğum çok değerli kitaplar olmasına rağmen, yazmayı hep es geçtim. Ancak duruma göre geçmişe dönükde olsa önceki okuduğum kitapları da yazmaya çalışacağım. Şimdi Buket UZUNER'in İki Yeşil Susamuru'nu okuyorum.Ondan önce okuduğum ve asla etkisini üzerimden atamayacağım kitabı sizlerle de paylaşmak istedim. Bu kitapta da gerçekten altı özellikle çizilmesi gereken satırlar var. Bir önceki okuduklarıma dair yazımı da bu nedenle yazma gereği duydum ve kıyamadım çizmeye, ne yalan söyleyeyim. Ama tekrar bir gün elime alıp okumayı ve not defterime o satırları geçirmeyi çok istiyorum.

Şimdi gelelim kitap hakkındaki duygu ve düşüncelerime:
Kayıp Gül’ün kahramanı Diana başkalarının beğenisini ve takdirini kazanmak uğruna kendi benliğinden, hayallerinden ödün veren ve başkalarının övgü ve takdirlerine bağımlı hale gelen ve adeta onların güdülemesine ve yönlendirmesine muhtaç olan bir genç kızdır.Bu durumda da kendi benliğinden uzaklaşıp, bambaşka bir insan olma ve kendisi dışında olduğu kimlikte de adeta kendini bulamamaktadır.Diana’nın annesi çok hastadır.Ölmek üzeredir.Ölmeden önce kızına bir mektup bırakır.Kızına da öldükten sonra mektubu mutlaka okumasını ve mektuptaki arzusunu mutlaka yerine getirmesini istemektedir.Amacı ise, kızının kendi benliğinin farkına varmasını, kendine olan özgüvenini kazanmasını, hayallerinin peşini bırakmamasını sağlamaktır. Diana annesi öldükten sonra mektubu okur. Annesi mektupta Diana’ya daha önce bahsetmediği bir ikiz kardeşi olduğunu ve ikiz kardeşinin zor durumda olduğunu, onu bulup, ona yardım etmesini istemektedir. Diana’da bu mektubu okuduktan sonra kendi benliğini bulma, kendi olma yolunda büyük maceraya isteksiz de olsa çıkmak zorunda kalır. Kitabı okurken birçok insanın kendinden de bir şeyler bulacağını ve kendin olmayı hissettireceğine inanıyorum. Zaman zaman hepimiz bu duyguyu yaşıyoruzdur. Kendi kendimizi bulmaya çalışırken, kendimiz olmaya çabalarken bu uğurda boğulmuşluğumuz olmuştur. İşte böyle duyguları zaman zaman yaşayanların ruhuna adeta ilaç gibi gelecek. Kitaptan çok etkilendim. Şöyle bir göz atmak için kitaba baktığım andan itibaren elimden bir türlü bırakamadım. Yazarın anlatımı ve vurguladığı konular o kadar çok etkileyici ki, kitabı okurken duygulanmamak elde değil. Böyle bir kitabı okuduğum için kendimi gerçekten çok şanslı hissediyorum. Kitabın yazarına bu anlamda da teşekkür etmek istiyorum.Yüreğinize ve kaleminize sağlık. Ayrıca kitap tekrar tekrar okunabilecek bir tat bırakıyor belleğimizde. O nedenle kütüphanemde de önemli bir yere sahip. Okuyacak olanlara da mutlaka kendilerinde bulundurmalarını ve ailesine, çocuklarına dahi okutmalarını şiddetle tavsiye ediyorum. Kitabın detaylarına daha fazla girmek istemediğimden düşüncelerimi daha nasıl anlatabilirim bilemiyorum.

Kısacası Kanada televizyonu TVA’da Kayıp Gülü değerlendiren kitap eleştirmeni Chiristine Michaud’un sözünü bende destekliyorum.
“Eğer kendinize güzel bir hediye vermek istiyorsanız, Serdar ÖZKAN’ın Kayıp Gül’ünü mutlaka okuyun” diyorum bende.

9 Mayıs 2010 Pazar

Anneme...

Bende bütün annelerimizin, anne olan ve anne adayı olacak arkadaşlarımızın anneler gününü kutluyorum.

Annelik çok özel bir duygu. İnsan annesinin kıymetini anne olunca daha iyi anlıyor. Onun her bir davranışında, her bir sözünde yavrusuna duyduğu sevgi, bağlılık, koruma iç güdüsünü ben kendi çocuklarımda yaşıyorum. Son derece fedakardı benim annem de bütün anneler gibi. Bugün olmuş karşılıksız, hiçbir şey beklemeden, her zaman, her an yanımdadır. Şu an uzakta olmalarından dolayı eksikliğini de hissediyorum. Canım annemin anneler gününü telefonla kutladım. Ancak ben, bu günü de tek bir güne sığdıramadığım hiçbir zaman. Benim için sevgi gibi, anneler günü de hergündür.Telefon edip sesini duymak, sağlığının yerinde olduğunu bilmek ve yaza kavuşacağımız günü iple çekmek gönlümü biraz rahatlatıyor açıkcası.
Annem benim, canım benim sen anne sevgisi hiç tatmadın. Küçük bir bebek iken sen de yetim kaldın. Ama sen bizi herşeyden çok sevdin. Hep bizim için mücadele ettin. Benim karşı gelmelerim olduğu zaman "şimdi beni anlamıyorsun ama ileri de anne olunca daha iyi anlarsın" derdin. Haklıymışsın canım benim. Annelik bambaşka duyguymuş. Hep yavrularımın iyiliği, güzelliği için çaba gösteriyor, hatta bazen bu konuda müdahaleden de kaçınmıyorum. Aynı seninle yaşamış olduğumuz didişmeleri şimdi irem'le bende yaşıyorum. Ben üşümesin diye kalın giydirmek istiyorum o inadına kısa ve ince şeyler giymek istiyor. Ben sağlıklı beslensin diye uğraşıyorum o bazen abur cubur yemek istiyor. Bunun gibi daha pek çok şeyler. Bir anne yavrusu için en iyisini ister. Bunu ancak anne olunca anladım ben.
Canım annem benim, senin sevgin dünyalara bedel. Sen bizim ışığımız, güneşimiz, hayatta tutunacak dalımsın. Senin hakkını hiçbir zaman ödeyemeyiz. Allah seni başımızdan eksik etmesin. Seni çokkkkkkkkkkkkkk seviyorum.

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Okuduklarıma Dair...

Çocukla Çocuk sitesinden sevgili Fulya'nın Kitapları Çizelim başlıklı postunu okuduğumdan beri bende bu konuda çizmenin geleceğe dair izler taşıyacağını, güzel bir anlamı olacağını düşünüyorum. Ancak Fulya'nın yazısından sonra okuduğum kitapları çizmeye karar vermeme rağmen bu seferde bir türlü kitaplarımı çizmeye kıyamadım. Benim kitaplarım da gerçekten çok kıymetli. Kitap sever arkadaşlarımında benimle aynı düşüncede olduklarını biliyorum ve eminim bu konuda beni çok iyi anlayacaklardır. Kitaplarımın üzerine bu kadar çok titrerken bazen, okurken elimde görüp "sen bitirdikten sonra da ben okuyayım" diyen ve okuduktan sonra kitabımı bir türlü getirmeyen veya parçalayıp getirenler de oluyor maalesef. İçine düştüğüm durumu tahmin edemezsiniz. İşte bu yüzden pek kimseden kitap almam ki, bende kitaplarımı vermek zorunda kalmayayım diye. Ancak hatırımın geçtiği kişilerden ve kardeşlerimden alırım, o da emanettir diye öncelik sırasını o kitaba ayırır ve en kısa zamanda okumaya çalışır ve aldığım gibi de teslim ederim. (Eğer beğenmişsem kitabı kütüphanemizde de bulunması ve ileride kızlarımında okuması için satın alırım da daha sonra.) Ama maalesef herkes bu kadar hassas olamıyor.

Neyse konum tabii ki bu değil. Çizme konusu idi. Kendimi böyle bir kitap okurken düşündüm de; eminim kısa kısa notlar alınmış, altları çizilmiş kitaplar benim okuma dikkatimi dağıtırdı. Kitaba konsantre olamazdım herhalde. Ben genelde sıfır, yeni alınmış kitaplar okurum. Şimdiye kadar elime böyle bir kitap da geçmedi. O nedenle kütüphanemizdeki kitapları şayet çizerek okursam ileride kızlarım okurken onlarda benim gibi okumaya yoğunlaşamama durumları yaşarlar mı acaba diyorum. Aslında okurken yanımızda kağıt ve kalem bulundurup, kısa kısa notları ve hoşumuza giden satırları o kağıda yazmak da olabilir. Ama bunu yapmaya da ben üşenebilirim doğrusu. Ben fırsat buldukça elime alıyorum, daha çok da evde isem, uzanarak okumayı daha çok seviyorum. O nedenle yanımda ekstra kağıt kalem bulundurma zahmetine girmek de istemem tembelliğimden...Birde tez canlıyım.Kitap okurken de şöyle içime sindire sindire okuyayım demem. Çünkü bir an önce bitirip, aklımda olan diğer kitaba geçme düşüncesi vardır. O nedenle geçiktirmekten de rahatsızlık duyarım. İşte zaman zaman garip huylarımızla ilgili mim konuları geliyor ya, bir garip huyumda bu...