30 Ocak 2009 Cuma

Sevgiyle Özgüven!..

En son bu kitabı okudum ve bitirdim. Ben de zaten okuduğum kitaplar üzerine de birşey yazdığım için bu kitaba da değinmeyi düşünüyordum. Bu arada blog dünyasında yeni tanıştığım sevgili Ceyda arkadaşım bloglar arasında dolaşan "Okuduğunuz ve elinizin altında bulunan bir kitabın 161.sayfasının 5.cümlesini yazın" konusunda mimlemiş beni. Sevgili Ceyda' ya teşekkür ediyorum.

Öncelikle kitabın konusu ile ilgili olarak düşüncelerime değinmek istiyorum. Çocuklarımıza karşı her zaman sevgi ile yaklaşmalı, onları dinlemeli, karşılıksız, koşulsuz sevmeliyiz. En önemlisi onların da bir birey olduğunu unutmamalı, duygu ve düşüncelerine, değerlerine önem vermeliyiz. Onları sevgi, saygı, hoşgörü çerçevesinde özgüven kazandırmak için tüm desteğimizi sağlamalıyız. Maalesef daha önceki mim konulu yazılarımda da belirttiğim gibi mükemmeliyetçilik takıntım olduğu için çocuklarımı yetiştirirken de bu özelliğimin hezeyanına uğradığımı düşünüyorum zaman zaman. Bu nedenle arada bu tür kitaplar okumak beni kendime getiriyor. Bildiğimiz de olsa doğruların farkında olmamızı sağlıyor. Kesinlikle el altında olması ve zaman zaman okunması gereken kitap türlerinden.

Çocuklarımız bizim gelecekteki modellerimizdir. Bir çocuk ileri de yetişkin bir birey olduğunda anne ve babalarından almış oldukları davranışları ve karekteristik özellikleri taşırlar. O nedenle çocuklarımıza en iyi model olabilmek ve çocuklarımızı yetiştirirken saygı, sevgi, güven ortamına dikkat etmek gerekir.Uzmanlar anne baba "ne ekerse, onu biçer" diyor. O nedenle bu konu da hassas davranmalı, çocuklarımıza örnek olacak olumsuz davranışlardan sakınmalıyız. Sigara içen bir anne baba çocuğuna sigaranın zararlarını anlatırken ne derece etkili olabilir ki. Çocuklarımızı sabırla dinlemeyi bileceğiz. Eğer biz çocuklarımızı dinlemez ve onun düşüncelerine duygularına ortak olmazsak, çocuklarımız bunu dışarıda mutlaka bulur. Onları dinleyen birileri mutlaka olur. Ama bu çocuklarımızı dinleyen ne kadar güvenilir olur, orasını bilemeyiz. O nedenle başkaları değil, çocuklarımızı en başta biz dinlemeliyiz. Daha çok yapılan hatalardan biri çocuklarımızı dinlemiyor ve "ben çocuğumu anlamıyorum" diyoruz. Dinlemeden anlamak mümkün mü? Tabii ki mümkün değil. Çocuklarımızı dinlemediğimiz gibi kendi bildiğimiz doğruları o tazecik beyinlerine doldurmaya ve almak istemese de zorla kabul ettirmeye çalışıyoruz. Kitabın yazarı sayın Mahmut Açıl "zararın neresinden dönülürse kardır" diyor. "Çocuklarınıza davranışlarınızla örnek olun ve en önemlisi de davranışlarınızla onları karşılıksız sevdiğinizi hissettirin" diyor.

Kitabımın bitimi ile denk gelen bu mim konusunu yazmadan önce belirtmek istediğim birşey var. Benim bu kitabım bu sefer 160 sayfalık bir kitaptı. Ben de o nedenle 160.sayfanın son cümlesini yazmayı uygun buldum. Kitabın sonlarına doğru genel olarak eşlerle ve aile içi olan iletişimde sevginin beş diline de değinmiş. O nedenle konumuz çocuklarımıza sevgiyle özgüven kazanımı iken, eşler arasındaki iletişimde dikkat edilmesi gereken hususlara da değiniyor ve "Her eş, kendisinin ve eşinin kişilik yapısını bilmeli, zayıf ve güçlü yanlarını tespit etmeli, özellikle sevgi dilleriyle ilişkilerini düzenlerken, eşinin hangi desteğe, değişime ve gelişime ihtiyacı var, tespit etmeli ve ona nasıl yardımcı olacağını öğrenmelidir" diyerek kitabı sonlandırıyor yazar.

26 Ocak 2009 Pazartesi

SIRADAKİ....Gondol Tabağım...:)))

Evettt!.. Bu da gondol tabağım. Bunun da sade olmasını istedim ve İçini bordoya boyadım. Dış tarafını da altın yaldız rengine boyadım. Çok muntazam, şık oldular. Objelerimin resmini çekerken ışık vurduğu için bazı bölgelerine farklı görünebilir. Kendileri burada görünenden çok daha güzeller.
Altın yaldızlı boyanmış dış yüzeyi gondol tabağımın.
Bunlar da önceki ham halleri ile yapılmış halleri ve genel görünümleri...Daha devamları sırasıyla gelecek. Ben artık boyamaya başladım ya evde ne var ne yok boyarmışım. Bir ara evde gözüme takılan malzemeleri veya yerleri boyamıştım. Hatta birgün dış kapının üzerindeki kapı zilinin mekaniğinin kapağını bile boyamış yapmıştım.



Bunları da Ben Yaptımmm!.....:)))

Evimde zaman zaman değişiklikler yapmaktan keyif aldığımı daha önceki yazılarımda belirtmiştim. Bu seferde evde salonumdaki konsol, masa üstü aksesuarlarımı yenilemek istedim. Çok gezdim. Aradım,taradım ancak ilgimi çeken birşey bulamadım ve beğendiğim şeylerse inanılmaz pahalı şeylerdi. Ben de yine kendim yapmaya karar verdim. Küçük kızımdan sonra vakit bulamıyorum diye bu işleri bırakmıştım ama isteyince insanın yapmayacağı şey yok. Gerçi sağolsun canım anneciğim, cuma akşamları küçük kızımı kendisi alıyor ve cumartesi akşamına kadar bakıyor ve bu arada bende işlerimi hallediyorum. İrem' i cumartesi günleri gitar kursuna götürüyoruz. O kursta iken bizde geziyoruz eşimle. İşlerimiz varsa onları hallediyoruz. Ben de geçen cumartesi yukarıdaki seramik objeleri aldım. Birkaç boyama malzemeleri de aldım. Cuma akşamı da annem küçük kızımı yine aldı ve bende erkenden işe koyuldum.
Bir haftadır bekliyorlardı ve ne yapacağıma karar verememiştim. Motifler işlemeyi düşündüm. Daha sonra çatlatma tekniği ile çalışmayı düşündüm. Bu konuda internetten bir hafta boyunca araştırma da yaptım ama ilgimi çeken bir model bulamadım. Cuma günü birden kararsız bir şekilde işe koyuldum ama zaten düz boyamaya karar vermiştim...
Şimdi en son aşamasına nasıl gelindiğini anlatayım...
Seramik objelerimi öncelikle zımparalıyorum ve üzerlerini çok hafif nemli bir süngerle temizliyorum. Önce kendi renginde beyaz bir boya ile boyadım. Bunun üzerine desen çalışması uygulayacaktım. Kendi fikrim değildi. Malzemeleri aldığım yerdeki bayanın yönlendirmesi ile. Sonra da ben öyle motifli, çiçekli, cafcaflı şeyleri sevmediğim için vazgeçtim. Her zaman sadeliği ve uyumu seven biri olduğum için bu doğrultu da çalışma çıkartmam gerekiyordu. Sonrasında da bir tane çatlatma tekniği ile yapılmış bir obje çok hoşuma gitmişti öyle yapayım diye altın rengine boyadım. Bunun üzerine de birkaç karışık renkle birlikte çatlatma verniği sürmem gerekiyordu.Yapılışını biliyorum ama onu da anlatırsam konu uzar gider.

En sonunda düz bordo renge boyamaya karar verdim. Boyarken bu tür çalışmalarda fırça darbesi çok önemli. Kesinlikle iz yaptırmamak gerekiyor. Fırçayı başladığınız yerden bitimine kadar kaldırmadan tek darbede sürmek lazım.Yüzeyinin pürüzsüz olması için. Renk koyu olduğu için iki kat boya yetti.Tabii her işlemlerden sonra kurumalarını bekleme süreleri var. Bordo renkten sonra daha ince fırça ile objelerimin ağız kısımlarını altın yaldız boya ile muntazam bir şekilde boyadım ve (boğaz kısmı mı oluyor.) Oralara da zincir şeklinde altın sarısı stikerları dolayarak yapıştırdım. En sonunda da sprey vernikle vernikledim.Çok şık birşey oldu.
Çalışmalarımın devamı gelecek. Abajur yapmayı, şamdan yapmayı,başka objeler vs. onlarda da farlı işlemler denemeyi düşünüyorum. Hepsi bittikten sonra genel olarak siz değerli blogdaşlarımın beğenilerine sunarım inşaallah.
Sevgiyle ve sağlıkla Kalınız!..


21 Ocak 2009 Çarşamba

Bugün Başarı İçin Ne Yapıyoruz?..


Her insan hak ettiği hayatı yaşar! İnsanın hayatı sürprizlerle doludur. Yarının bize ne getireceğini bilemeyiz. Ancak hayatımıza yön çizme eğilimimiz her zaman vardır.Bunu bilinçli ve sağlıklı bir şekilde yapmalıyız ki bu yön bizi doğruya götürsün.Çünkü bu yön bizi doğruya götürdüğü gibi, yanlışa da götürür....Hayatımızın ilk yarısında şansımızın rast geldiği, ikinci yarısında ise hak ettiğimiz hayatı yaşarız. Sadece yaptıklarımızla değil, yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımızla da, hak ettiğimiz hayatı yaşarız. Dünkü seçimlerimizin sonucunu bugün, bugünkü seçimlerimizin sonucunu yarın yaşıyoruz. Çoğumuz seçim yaptığımızın farkında olmadan seçimlerimizi yapıyoruz. Seçimlerimiz ile sonuçları arasındaki zaman farkından dolayı aradaki bağlantıyı kuramıyoruz. O nedenle insan hayatını yaşarken bilinçli ve planlı olursa hata payı düşer.Yaptıklarından veya yapamadıklarından daha az sorumlu olur diye düşünüyorum.

19 Ocak 2009 Pazartesi

15 Ocak 2009 Perşembe

Kola ve Mentollü Şekere Dikkat!...

Bugün mailime gelen önemli bir konuyu da sizlerle paylaşmak istedim. Brezilya da geçen hafta bir çocuk kola ile birlikte mentollü şeker yediğinden dolayı hayatını kaybetmiş. Aynı yıl yine başka bir çocukta aynı sebepten dolayı hayatını kaybetmiş. Kola ve mentol karışımı ölüme yol açıyormuş. Kolanın ne kadar zararlı olduğunu, mümkün mertebe çocuklarımızı bu zararlı içecekten uzak tutmamız gerektiğini unutmayalım. Benim evime yıllardır kola girmiyor. Zaten meyve sularımızı doğal yollardan kendimiz yapıyoruz ve dışarıda yemek yediğimiz zamanda genelde ayran tercih ediyoruz. Çocuklarımda bu duruma alıştılar. Ben çocuğuma kolayı tattırmadım. Umarım ileride yetişkin bir birey olduğunda da bu alışkanlıklarımıza devam ederler. Hepimizin sağlığı ve can güvenliği için, özellikle de çocuklarımız için bu konuya dikkat edelim. Hepinize sağlık diliyorum...

13 Ocak 2009 Salı

Beni Ağlatan, Hıçkırıklara Boğan Kitap:(((

Khaled Hosseini' nin "Uçurtma Avcısı"ndan sonra yayınladığı bir kitaptan bahsedeceğim şimdi de: "Bin Muhteşem Güneş"Hiçbir hakkı olmayan, şeriatın içinde, eziyetlerin her türlüsünün reva görüldüğü, buna rağmen yaşamaya çalışan Afgan kadınlarının çilelerini okurken yaşamış kadar oldum. Ağlayarak okudum. Hem okuyup, hem ağlarken başım çatlayacak gibi oldu. Hıçkırıklara boğuldum, nefes almakta zorlandım. Odamın camını açıp derin derin nefes alıp tekrar kitaba döndüm.Çünkü olayların devamını merak ediyordum.

Yazarın ilk kitabı "Uçurtma Avcısı" nda farklı etnik kökenlerin düşmanlıklarına rağmen iki erkek çocuğun hayat hikayelerini anlatıyordu. "Bin Muhteşem Güneş" te de yine aynı hikayede bu sefer kadın kahramanların kesişen yaşamlarını, dostluklarını, acılarını yansıtıyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse hikayenin bu tarafı beni daha çok etkiledi.

Hikayenin özeti kısaca şöyle:
Hikayenin baş kahramanı Meryem'in annesi Nana bir işadamının evinde hizmetçidir. Adamın üç karısı vardır. Nana daha sonra bu adamdan adı Meryem olan bir kız çocuğu dünyaya getirir. Bunun üzerine Nana o evden uzaklaştırılır. Herat' ta kızıyla yaşamaya başlar. İşadamı da haftalık ziyaretleri ile Meryem' i görmeye gelir. Meryem babasına hayrandır. Ancak annesinin ölümünden sonra babasının onu Kabilde yaşayan yaşlı bir adamla evlendirmesinden sonra hayal kırıklığına uğrar. Meryem daha 15' indedir. Meryem bu adamla yaşamaya alışmaya çalışır. Adam ilk zamanlar Meryem' e iyi davransa da Meryem' in ard arda hamileliklerinde düşükler yaşamaya başlaması adamı çileden çıkarır ve en ufak sebepten hakaretler, şiddetler, işkenceler başlar.

Bütün bunlar yaşanırken de mahallelerinde eğitimli, kültürlü bir babanın Leyla isminde kızı vardır. Leyla'nın da birlikte olduğu bir erkek arkadaşı vardır.Tarık isminde. Birgün Tarık ailesi ile birlikte kabile yapılan saldırılardan kurtulmak ve daha güvenli bir yere gitmekten bahseder. Leyla'ya sende bizimle gel der. Ama Leyla'nın anne ve babasını bu şekilde bırakmaya gönlü el vermez. Ancak 17 gün sonra Leyla'nın anne ve babasınında orada yaşayamacaklarını anlayıp daha güvenli bir yere gitmeye karar verdiklerinde Leyla çok sevinir. Daha sonra hazırlıklara başlarlar.Yanlarında götürecekleri eşyaları bahçeye taşırlar. Ancak tam da o sırada evlerine isabet eden roket anne ve babasının ölümüne neden olur. Kendisi o sırada bahçede olduğu için kurtulmuştur yaralı olarak. Leyla' ya bu sırada Meryem yardım eder. Onu evlerine alır. Kıza bakar iyileştirir. Ancak kocası 14 yaşında olan Leyla'ya göz dikmiştir. Onuda karısı olarak alacağını söyler. Leyla çaresizlikten altmış yaşın üzerindeki bu adamın karısı olmak zorunda kalır. Bu durumdan sonra Meryem merhamet ettiği bu kıza karşı nefret duymaya başlar. Ancak daha sonra da bu nefreti dostluğa ve hatta ileride anne-kız ilişkisine döner. Bundan sonraki olaylarda birlikte herşeye göğüs gererler, birlikte katlanırlar, birbirlerini savunurlar. Fakat daha sonra birinin acı sonu, öbürünün kurtuluşu olur......

Son zamanlarda en çok etkilendiğim, hüzünlendiğim, içim burkularak okuduğum gerçekten okunulası bir kitap. Kitabı tavsiye ediyorum. Olayların detaylarını anlatmıyorum. O zaman okumayan arkadaşların kitabı okumalarının bir anlamı kalmaz.

12 Ocak 2009 Pazartesi

20 Soruda Yine Ben....


Sevgili arkadaşım Pandora bu seferde beni 20 soruda mimlemiş.Bu mim dalgasıda birçok bloglarda dolaşıyordu.İşte benim cevaplarım...:)))

1-En sevdiğiniz Kelime nedir?........Bebişim
2-En nefret ettiğiniz kelime nedir?........Yorum yok.
3-Sizi ne heyecanlandırır?........Değişim. İş değiştirmek, ev değiştirmek, yada hiç görmediğim ve gitmediğim bir yerlere gitmek.
4-Heyecanınızı ne öldürür?........Benimde en basit birşeyden her an heyecanım bozabilir.
5-En sevdiğim ses nedir?.........Dalga ve müzik sesi.
6-En nefret ettiğim ses nedir?.........Gürültü, boş ve yüksek sesle konuşan insan sesi.
7-Hangi mesleği yapmak isterdin?.........Şu an için öğretmen. Öğretmenliğin değerini sonra anladım ne yazık ki. İş hayatına atılmadan önce de gazeteci, spiker, televizyon yapımcısı olmak istemiştim.
8-Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdin?........Her tür yeteneğe sahip olmak isterdim. Bunu da elimden geldiğince gerçekleştirmeye herkesin yaptığını bende yaparım diye her şeye el atmaya bayılıyorum.
9-Kendin olmasaydın kim olurdun?.........Bunu hiç düşünmedim.
10-Nerede yaşamak isterdin?.........Huzurun,güvenin, sevginin, barışın ve refahın olduğu bir yerde yaşamak istiyorum.Son yıllarda yurt dışı planlarımız da var birkaç yıllığına. Özellikle iskandinav ülkelerini düşünüyoruz, bakalım kısmet...
11-En önemli kusurum ne?........Biraz takıntılı ve mükemmelliyetçiliğim. Herşey tam eksiksiz olsun isterim.
12-Sana en fazla keyif veren kötü huyun nedir?........Uyumak. Özellikle sabah uykusunu seviyorum ama bunu yapmaya fırsat bulamıyorum.
13- Kahramanınız kim?.........Benim de kahramanım yok.
14-En çok kullandığın küfür nedir?.........Geri zekalı.
15-Şu an ki ruh halin nedir?..........Orta halli, doğal. Ne iyi-ne kötü.
16-Hayat felsefeni hangi slogan özetler?.........Sağlıklı, mutlu, huzurluysan gerisi boş.
17-Mutluluk rüyan nedir?........Ailem ile güzel vakit geçirmek. Farklı, değişik etkinlikler, geziler, tatil yapmak. Mesela şu kış gününde Uludağ'a gidip çocuklarımla kayak yapmak isterdim.
18-Sence mutluluğun tanımı nedir?.........Benim ailem ve tüm sevdiklerimle sağlıklı, mutlu ve huzurlu, sevgi ve barış dolu bir dünyada yaşamak isterdim.
19-Nasıl ölmek isterdin?.........Çocuklarımın kendi ayakları üzerinde durdurduklarını, mürüvetlerini görüp, gözüm arkada kalmayacak şekilde ölmek isterdim. Bir de Cenab-ı Allah'a karşı kulluk görevini tamamlamış ve imanla-inançla ölmek isterdim.
20-Öldüğünde cennete gidersen Allah'ın kapıda sana ne söylemesini isterdin?........Merhametimle seni bağışladım. Cennete hoş geldin.

Sorular gerçekten ilginçti. Bende bu mimi birçok arkadaşımın yazmış olduğunu biliyorum.Welkin arkadaşıma ve Dilek arkadaşıma paslıyorum.Umarım dahil olurlar kendileride.

Sevgiyle ve sağlıkla kalınız!...

9 Ocak 2009 Cuma

Biraz Olsun Vicdan!..:((((

Foto bir de bu masum küçük çocuk ve ağabeyinin korku dolu anları veeeeeeee!..
Foto iki de de dehşet verici acı son.Ben dayanamıyorum şu an bile gözyaşları içinde yazıyorum.Ama bunları da görmezden gelemeyiz.Hiçbirşey yapamıyoruz, çaresisiz ama dualarımızı esirgemeyelim bu insanlar için ve bunu yapanların gerçek yüzlerini görüp kendi vicdanlarımızın muhakemesini yapalım lütfen!..Kayıtsız kalmayalım.

Geçen gün sevgili arkadaşım Pandora ben neden şiirsel ve duygulu yazılar yazamıyorum diye bir yazı yazmıştı.Ben de sevgili arkadaşımla aynı durumdayım. Şimdi değerli arkadaşım Flame bana bir mim konusu göndermiş. " Filistin için bir cümle de sen söyle" diye.Kendisi o kadar güzel yazmış ki.Duygularını o kadar güzel ifade etmişti adeta benim duygularıma tercüman olmuş. Arkadaşımın yüreğine sağlık.Mutlaka okunmalı.

Ben onun kadar güzel ifade edebilme yeteneğine sahip değilim maalesef.
Gazetelerde orada yaşanan katliam resimlerini görünce, televizyonda izleyince gözyaşlarıma hakim olamıyorum. Ama çaresizlikler,elimizden birşey gelememesi,bütün bunlara sadece seyirci kalmak hepimiz gibi beni de bitiriyor. Ne olursa olsun çoğu çocuk ve bebek olan o masum canlara yapılan katliamı, saldırıları şiddetle kınıyorum. Bu yaptıkları yanlarına kalmamalı. Elbet bunu yapanların hesabını Cenab-ı Allah verecektir. Bizim burada yüreklerimiz yanarken, bu korkunç katliamı gözyaşları içinde izlerken oradaki insanlar ne yapsın. Allah' ım o insanlara yardım et!..

Bu resimde, sevgili blog arkadaşım Kelebenk' in sitesinden aldım.Kendisi de sanıyorum kaynak belirtmek adına bu siteden almış.resim çok hoşuma gitti.Resime ilk baktığımda sağdaki tabloyu gördüm ve soldaki tablo sonradan dikkatimi çekti.Yani görmek istediğimiz manzara dünyamızda ve ülkemizde kesinlikle sağdaki tablodur.Mutluluk, huzur, sevgi, barış, sağlık,kardeşlik istiyoruz. Lütfen son bulsun SAVAŞLAR istemiyoruz.
Pandoram senin mimi de ilk fırsatta yayınlayacağım canım.

6 Ocak 2009 Salı

Sayın Yetkililer...

Bu yazıyı yazalı bayağı oldu. Aslında öğretmenimiz ve arkadaşlarımızla konuşmamız esnasında RTÜK' e sunmak istediğimiz dilekçe olacaktı ama ben kendimi öyle kaptırmışım ki, bu yazı dilekçelikten çıkmıştı ama yine de dilekçe ekinde sunmak istemiştim. Öğretmen ve veliler adına sıkıntılarımızı daha detaylı anlattığım için. Bu konudaki düşüncelerimi de sizlerle paylaşmak adına burada yayınlamak istedim. Görüşleriniz de benim için önemli tabii ki.

Bir birey, topluma nasıl kazandırılır, nasıl yetiştirilir. Bunlar üzerine çok konuşuluyor, tartışılıyor ve de yazılıyor. Bir çocuğun iyi bir eğitim alabilmesi için egitim önce ailede başlar deniliyor. Daha sonra okul, çevre. İyi, güzel de.Son yıllarda benliğimizi ve varlığımızı etkisi altına alan görsel medya, bir diğer adı televizyonun çocuklarımız üzerinde hiç mi etkisi yok? Hem de başta ebebeynler olmak üzere en çok da çocuklarımızı etkisi altına almış durumda. Öyle bir etki altına almış ki aileler ve öğretmenler çocuklarımızı hayata hazırlarken çok zorlanıyorlar ve de yıpranıyorlar.Bu çabaların sonucunda yine bir şey değişmiyor.Sorunlu bir nesil yetişiyor. Ne yapsak bunun önüne geçemiyoruz. Çok çabalar sarfediyoruz ama nafile. Hayatın gerçeklerini anlatıyoruz, iyi şeylerle-kötü şeylerin karşılaştırmasını yapıyoruz olmuyor. Bütün bu çabalar boşa çıkınca evden televizyonu kaldırsak bu da çözüm değil. Çocuk yine dışarıdan, arkadaşlarından almaması gereken davranışları almaya devam edecek. Çünkü onlar seyrediyor olacak televizyonu. Ayrıca televizyonun gerekliliği de göz önüne alınacak olursa, televizyonu ortadan kaldırmak, dünya ile kopuk yaşamak demektir. Bu da çok ilkelce olur. Sayın yetkili, biz çocukluğumuzdaki çocuklarımız için eğitici olan yarışmaları, çocuk şarkı korolarını, eğitici ve kültürel yarışma proğramlarını, belgeselleri, çocuklar ve aileler ile birlikte izlenebilecek aile kavramının önemini, toplumsal birey olarak değerlerimizi, kültürümüzü, ahlaki ve manevi değerlerin önemine dikkat çekecek programları, eğitici ve öğretici çizgi filmlerin yayınlanabilmesi ve haberi ise haber olarak izleyebilmeyi istiyoruz. Magazin proğramı olarak değil…
• Çocuklarımız müzik eğitimi aldırıp da hala gündemde olan popstarlar,dans yarışmalarına özensin ve kendisini oralarda bulsun istemiyoruz.
• Hayallerle, sihirlerle, büyülerle minik beyinleri doldurulsun, beyinleri bunlarla meşgul olsun istemiyoruz.
• Şiddet içeren programları izleyip, bunu da aile içinde, okul içinde ve çevre de kullanmasını istemiyoruz.
• Saçma sapan, anlamsız, seviyesiz kadın programlarını izleyip de, buradan da ahlaki bozucu konuşmalar, davranışlar edinsin de istemiyoruz.
• Erkekli-bayanlı eş arayan programları izleyip de yine ahlaki değerleri yok edici, yoldan çıkarıcı, kötü alışkanlıklara ve kötü davranışlara yol açan programları da istemiyoruz.
• Bu programlar olduğu sürece çocuklarımızı televizyondan uzak tutma şansımız yok.Çünkü günümüz koşullarında anne de baba gibi çalışmakta ve de çocuğunu kontrol edememektedir. Ayrıca bu programlar yayınlandığı yetmiyormuş gibi sabah-öğlen-akşam eski bölümleri sık sık dönüp dolaşıp yayınlanmakta ve insanlara ve de çocukların beyinlerine zorla aşılanmaktadır.Eskiden RTÜK vardı.Şimdi ise gerçekten RTÜK’ ün varlığını göremiyoruz. Hazırlanan programlar, anlamsız şarkılar (Bas gaza aşkım bas gaza…..vs. eminim trafik kazalarında etken olma ihtimali de vardır.) yarışmalar, diziler RTÜK’ ün süzgecinden geçer daha sonra yayınlanırdı. Çağdaş, demokratik, özgür yayıncılık anlayışı, milletimize ve çocuklarımıza zarar veren, geleceğimizi yok eden anlayış bu değildir.

2 Ocak 2009 Cuma

Hürrem' in Masalı Mutlaka Okunmalı...

Tarih okumayı seven arkadaşlarımın beğeneceğinden emin olduğum inanılmaz güzel ve de sürükleyici bir kitaptan bahsedeceğim şimdi de. Adı "Bir Hürrem Masalı"

Ben geçmişimizi ve de önemli şahsiyetlerin hayat hikayelerini okumayı çok seviyorum."Bir Hürrem Masalı" da Kanuni Sultan Süleyman'ın rus asıllı ikinci eşi.Kitabın içeriği hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.Hürrem Sultan Kanuni Sultan Süleyman zamanında Osmanlı İmparatorluğunun Haremine Köle olarak getirilir.O dönemin padişahları eşlerinide bu haremden seçebilirlermiş.Kanuni Sultan Süleyman ilk eşi Gülbahar' ı sevmesine rağmen annesinin zoru ile haremden bir kadın seçer. Daha çok erkek çocuğuna sahip olup, imparatorluğa yeni şehzadeler kazandırmak için.Hürrem Sultan'da Haremden kurtulup sultanın gözdesi olmak için çeşitli entrikalara başvurur.Konuyu kısa tutacağım.O entrikaları kitaptan okuyabilirsiniz.Bu entrikalar sonucunda emellerine kavuşur.Kanuni Sultan Süleyman'ın gözdesi olmayı başarır.Öyle ki Kanuni Sultan Süleyman'ın gözü Hürrem'den başkasını görmez.Hürrem Sultan'ın her dediğini yapar,her söylediği şeylere inanır, Hürrem'in her çevirmiş olduğu entrikalarına alet olur.Hürrem Kadınlığını kullanarak Sultan Süleyman'ın gözünün kendisinden başka birşey görmemesini sağlar.Öyle ki en güvendiği, saydığı veziriazamını ve hatta öz oğlunu öldürmeye kadar giden Hürrem aşkı bana göre imparatorluğun sonunu da getirmiştir.Hürrem'se başından beri Osmanlı İmparatorluğuna ve Sultan Süleyman'a kin, nefret duymaktadır.Ama otuz yıldan uzun bir süre öyle güzel oyun oynar ki, Sultan Süleyman Hürrem'in de kendisine aşık olduğuna inanır ve de ona sadık olduğuna.Gün gelir benim senden başka güveneceğim kimsem yok diyebilecek bir duruma gelmiştir.Hürrem Sultan'ın akıl almaz entrikalarını okuyunca hayretlere düşmemek imkansız.Hürrem Sultan öleceği vakitlerde de Kanuni Sultan Süleyman'a "hayatım boyunca senden ve imparatorluğundan nefret ettim.Umarım II.Selim'le imparatorluğunda yok olur" der.Çocuklarını bu oyunlarına alet etmekten dahi çekinmeyen Hürrem Sultan kendi öz oğulları Beyazıt'ın ölümüne sebep olacağını bile bile Beyazıt senin değil,veziriazamının oğlu der.En büyük oğulları II.Selimse Hürrem'in Sultan Süleyman'dan sonra birkaç kez Harem'in bekçisi kızlarağası ile birlikteliklerinden olabilme ihtimali olan ve sorumsuz, alkolik bir şehzadedir.Aklı başında, iyi yetişmiş, karekter sahibi iki oğlunu Hürrem'in entrikaları ile öldürttürür.İlk oğlu Mustafa ilk eşi Gülbahar'dan olma oğludur. Osmanlı İmparatorluğu için çok büyük kayıptır Mustafa'nın öldürülmesi.Beyazıt' ta Mustafa kadar olmasa' da doğru, dürüst, karekter, sorumluluk sahibi ve imparatorluğa yaraşır bir padişah olma özelliğine sahip bir şehzadeydi,Mustafa gibi.Fakat Hürrem Sultan' ın amacı İmparatorluğun yok olması olduğu için Kanuni Sultan Süleyman'a aklı başında şehzadelerini yok ettirip, seçim şansı bıraktırmayıp, belki de Başka bir soydan olan II.Selim'i ölümünden sonra imparatorluğun başına getirtmiştir.Zaten Osmanlı İmparatorluğun da ondan sonra çöküş yaşanmıştır.II.Selim alemlerde,keyifte,hep sarhoş gezen bir padişah olmuştur.

Yukarıdaki kitabı okuduktan sonra padişahların hayatını daha çok merak eder oldum.Bize okulda anlatılanlardan daha fazlasını öğrenmek istediğim için Hürrem Sultan' ı okuduktan sonra da evimizde mevcut olan "Osmanlı Padişahları Albümü" nü de detaylı bir şekilde okuyacağım.