30 Ocak 2010 Cumartesi

İlginç mi Acaba..

Sevgili Elvan arkadaşımız beni yedi ilginç huylarımız konusunda mimlemiş. Uzun zamandır mim konusu yazmıyordum. Gerçi böyle bir mim konusu daha önce yazdım diye hatırlıyorum ama yine de Elvan arkadaşımız için bugünün koşullarına göre yeniden maddeleyeyim bakalım...

1- Öncelikle huylu huyundan vazgeçmez misali monotonluktan çok çabuk sıkılırım. Değişiklik ve hareketlilikten büyük mutluluk duyarım.Yeniden keşfetmek, öğrenmek, başlamak bana heyecan verir. Bunun gibi durumlar. Yıllarca aynı şeyi yapmak, aynı yerde olmak beni adeta boğar. Bu yüzden belkide depresyona girmeyeyim diye sürekli hobiler ve imkanlarım el verdiği sürece hayatıma yenilikler katıyorum :)) Böylece durumumun vahimmiyetini bir nebze kurtarmış oluyorum.

2- Mükemmeliyetçilik huyumu da üzerimden asla atamıyacağım galiba. Bunun iyi bir meziyet olmadığını biliyorum ama dedim ya huylu huyundan vazgeçmiyor.Bu mükemmeliyetçilik beklentim, kendimden olduğu kadar, çevremden de beklediğim birşey.Bu huyumdan da bilakis hiç memnun değilim bende.

3- Başarmak. Hayatta olabilecek her konuda başarı elde etmek istiyorum. Özellikle zoru başarmayı ben de seviyorum ve ben de bu konuda kendime mutlaka hedefler koyarım.

4- Aslında bir ilginç huyum daha aklıma geldi. Ben konuşmaktan çok yazmayı seviyorum galiba. Özellikle bu huyum dahada belirginleşti son zamanlarda. "Söz gümüşse, sükut altındır" atasözünü benimsemiş olmalıyım :))

5- Günümüz koşullarında garip karşılandığını düşündüğüm bir huyum daha var. Benim gibi birçok istisna insanların olduğunu da biliyorum. Bu da beni mutlu ediyor neyse ki. Dileğim daha da artması. İnsanları çok seviyorum. Dostluğa, arkadaşlığa önem veriyorum. İnsanlara yardım etmek, elimden geldiğince her konuda samimiyet ve iyi niyetle fedakarlık yapmak beni son derece mutlu eder.

6-Haksızlığa, adaletsizliğe, ikiyüzlülüğe, samimiyetsizliğe hiç tahammül edemiyorum. Bu konuda ki tahammülsüzlüğümü de anında yansıtıyorum, karşı tarafa. Yine günümüz koşullarında başarı, çalışkanlık, doğruluk, dürüstlük, iyi ahlak sahibi olmak yerine tam tersi durumlar takdire şayan görülüyor. Özellikle çalışan insanlar,yani daha çok dışarı bağımlı kişiler, (bizim gibi) daha iyi anlayacaklardır beni. İnsanlar kendi menfaatleri için ellerinden geleni yapıyorlar. Zaten millet olarak da bu yüzden bozulmadık mı? Yarınlarımızı, vatanımızı, milletimizi düşünmeden bugünümüzü kurtarmak ve başkalarının emeğini ve çabalarını kendi lehlerine çevirmek gibi ucuz ve kolay yoldan, hile ve oyunlarla haksız kazançlar vs. gibi durumlar...Böyle bir milletin sonu da beni düşündürüyor açıkcası...:((

7- Son olarak da ilginç huyum değil ama, ilginç özelliğimden bahsetmek istiyorum. Öncelikle kişilik olarak asla başkalarını, her ne konuda olursa olsun, kıskanmak veya çekememezlik gibi huylarım yoktur benimde. Her zaman Alah'ıma sığınan, arzularımı Cenab-ı Allah'tan isteyen biriyimdir ve gönülden istediğim herşeyin gerçekleşmesini de buna bağlıyorum. Bunu tarif edemiyorum asla. Daha birkaç ay önce bizim işimizde öyle güzel kolaylıklar oldu ki, bunu paylaştığımız dostlarımız bile hayretler içinde kalıp, "planlasanız bu kadar olmazdı" dediler. Buna benzer çok şeyler mesela... Çocukluğumdan beri şükürler olsun, birçok mucizevi şeyler... Anlatmak, tarif etmek olanaksız gerçekten. Ama sadece şuna inanıyorum. Cenab-ı Allah'ımız saf ve temiz duygularla gönülden arzu ettiğiniz şeyleri asla geri çevirmiyor.

Gönlümden klavyeme bunlar döküldü. Umarım mimin konusuna yanıt olmuştur. Şimdi de yedi kişiye paslamak gerekiyormuş. Bende;
Muhabbet Çiçeğime,
Meleklerim ve Ben
Smilena
Yaşamla Dans
Yaşamın Kıyısında
Elif'den
Banu'ya
paslıyorum.
Biliyorum artık sizlere pek uğrayamıyorum ama inanın okumaya fırsatım olmuyor. Bol vakit bulursam günün birinde inşaallah, yine sizleri ziyarete geleceğim. Herkese sevgi ve selamlarımı sunuyor, sağlık ve esenlikler diliyorum.

19 Ocak 2010 Salı

YEŞİM TAŞI KOLYEM...

Herkese hayırlı bir hafta dileyerek, yine kendimi şikayetle başlıyorum yazıma. Mevzu çok, yazacak çaba yok bende.Öncelikle bu yeşim taşı kolyemi yapalı da aylar oldu. Fakat resmini çekmek bayağı zamanımı aldı. Ayrıca mevzu olacak konularda da birçok resimler çekilmiş, bilgisayamdaki bir dosya da kullanılmayı bekliyorlar.Ya o resimler de zaman aşımına uğrayacak, ya da ne zaman sıra gelir ise o zaman burada yerini alacaklar.

Mercan taşı ve turkuaz taşı kolyelerimi aldığımda yeşim ve akik taşlarından da alıp bu kolyemi de yapmıştım. Aslında hafta sonu dışarı çıkabilsem başka taşlar ve ilave malzemelerde almam gerekiyor ama hafta sonu farklı yoğunluklarımız çıkıyor. İşyerim merkeze yakın olsa öğlen tatilinde bile halledebilirdim. O zaman sorun teşkil etmez ve daha verimli olurdum.

Kolyemin yapılışına değinecek olursam; öncelikle elimdeki malzemeleri değerlendirerek yaptığım bir kolye. Aldığım bu taşları tekli satmıyorlar. Dizi halinde satıyorlar. Bende bunları ara aparatlar ve başka malzemeler de kullandığım için taşlar artıyor ve farklı modellerde birkaç kolye çıkabiliyor sonuç olarak. Daha önce de dediğim gibi, dizi halinde maliyet daha da artıyor. Yani toptan satış yapıyorlar gibi birşey. Fakat elimde farklı malzemeler olsa, farklı modellerde bir kaç kolyeye sahip olabileceğim aslında bu durumda...

Malzemelerim yeşim taşı, gümüş kaplama top boncuk aparatlar (küçük boylar ve orta boylarda), çivi, zincir, yaprak motifli kapamalar,papağan klips.Yapılışı çok kolay bununda...

Yeşim taşının özelliklerine değinecek olursak;
İçiniz korku ve endişe ile dolduğunda huzur ve güven verir.
Kişinin kendini zayıf ve güçsüz hissettiği anlarda yeşimi kalbinin üzerine koyması içini rahatlatır.
Elde tutulduğunda ısınarak rahatlatıcı bir his verir.
Kendisini taşıyan kişilere akıl, cesaret ve adalet duyguları verir.
Kazanılan başarılarının sonucunda doğabilecek olan kibir duygusunu engeller.
Dengeleyici ve iyileştirici olan yeşil rengin etkisine sahiptir.
Mücevher olarak özellikle konuşmacılar ve öğretmenler tarafından kullanılabilir.
Astrolojik olarak koç, yengeç, aslan, akrep, yay ve oğlak burçlarının da taşıdır.

Görüldüğü üzere benim yani boğa burcunun taşı değil ama yeşil renginden dolayı seviyorum yeşim taşını da...

Herkese sağlık ve esenlikler diliyorum...

Kaynak: Yeşim taşının özellikleri TAKI Dizayn dergisinden.

12 Ocak 2010 Salı

Zamane Gençleri...



Yukarıdaki fotoyu yaklaşık bir yıl öncesi bir metro seyahatimde cep telefonum ile gizli çektim. Metroya, bulunduğum semtten bindim ve boş koltuklardan birine oturdum.Çantamdan kitabımı çıkardım okumaya başladım.Birkaç durak sonra bu genç kızımız bindi ve karşı koltuklarda boş yer olmasına rağmen bu şekilde yere oturdu. Benimde son derece rahatsız olduğum bir konu olması ve burada da paylaşırım düşüncesi ile çantamdan cep telefonumu çıkarıp, kitabımın üzerinden gizlice çektim. Boş koltukları da çekmek istedim ama dikkat çeker düşüncesi ile buna cesaret edemedim. Ama bahse konu olan olay için bir de kanıtım olmalıydı. Neyse, bu durum hemen hemen ne zaman metroya binsem karşılaştığım bir manzaraydı.Hatta grup halinde biniyorlar. Metro treninin köşelerinde bağdaş kurup, çember oluşturup oturuyorlar ve gerekli gereksiz mevzularda bağıra bağıra konuşuyorlar. Benimse ilgilendiğim konu hijyen konusu. Şimdi diyorum ki, bu gençler buranın temizliğine dikkat etmeksizin oturuyorlar. Halbuki düşünseler milyonlarca insan dışarıda her türlü mikrobun barındığı yerlerden geçiyor, dışarılarda tuvaletlere giriyorlar.Hatta yerlere tükeren mi ararsınız, çevreyi başka türlü kirleten mi ararsınız. Sokaklarda ne ararsanız mevcut. Bunları hesap edemeden oturuyorlarsa, eminim evlerine gidip üzerlerini değiştirmeden evdeki koltuklara da, hatta odalarındaki yataklarına kadar oturuyorlardır diye düşünmeden kendimi alamıyorum. Benim kızımda mı böyle olur acaba diye de endişe duyuyordum. Şimdilik birçok konuda titiz davranıyor ama arkadaş ortamı etkiler mi bilemiyorum. Geçen yıla kadar endişem bu yöndeydi. şimdi ise bu konularda da konuşarak, endişelerimden kurtulabileceğimi düşünüyorum.Çünkü İrem küçükken çok dağınık, temizliğe önem vermeyen bir çocuktu. İlk okul üçüncü sınıfa kadar böyle devam etti. Ama son iki yıldır derli toplu, temizliğe önem veriyor. Dolabının içi eskiden çok çabuk dağılırdı. Ama şimdi bakıyorum herşeyi muntazam bir şekilde yerleştirmiş. Odasını topluyor, yatağını düzeltiyor. odasının tozunu alıyor, mutfak işlerine bile ufaktan ufaktan girmeye başladı.İşyerime telefon açıp anne şunu yapayım mı? diye soruyor. Demek ki, bunlar olağan süreçlermiş. O nedenle endişelerim azaldı bahsi geçen konuda. İnşaallah, bu konuda kızıma güveniyorum. Herşey eğitimle ve konuşarak halledilebilir diye düşünüyorum...

Son zamanlarda kafamız o kadar yoğun ki, yazdıklarımı toparlayamadığımında farkındayım. Mevzu çok ama kafam inanılmaz yoğun. O nedenle yazdıklarıma yoğunlaşamıyorum.Bu arada kafa yoğunluğumuzda Allah'a şükür bizim için müspet durumlar.2010 yılında da Allah izin verirse hayatımızda önemli ve de inşaallah hayırlısı ile bazı değişimler olabilecek. Onun belirsizlikleri ve de heyecanından dolayı da durumu idare ediyoruz işte...Herkese sağlık ve esenlikler diliyorum...

11 Ocak 2010 Pazartesi

Hayattan Ne Öğrendim?

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Isığı gördüm, korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Yine Ağladım.

* * *
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.

* * *
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

* * *
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

* * *
Sevmeyi ögrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.

* * *
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altnda bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.

* * *
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

* * *
Ekmeği ögrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini...
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.

* * *
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...

* * *
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

* * *
Dünyaya tek basına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.

* * *
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.

* * *
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.

* * *
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının,
yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.

* * *
Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

****
****

Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...

MEVLANA

Arkadaşımdan bana gelen ve hayata dair gerçekleri birkez daha hatırlatan bu yazıyı da unutmamak ve paylaşmak adına yayınlamak istedim...Mevlana'nın dostluk adına özdeyişi de ne kadar anlamlı değil mi?...Sevgiler...

6 Ocak 2010 Çarşamba

İşte Mettap Bebek..:)) (Mehtap, Kızımın Deyimi ile)

Evet bu bebeğimle de huzurlarınızdayız efendim. Bu bebeğimiz çok daha güzel oldu. Ayrıca Aslı bebekten de, Kübra bebekten de biraz büyük oldu. Resimde pek farkedilmiyor ama.Yüzü benim çok hoşuma gitti. Gözlerini ben çok beğendim mesela. Şu an işyerimde bir arkadaşımın kızı içinde örüyorum. O bebeğimizi sevgili hayal arkadaşımızdan aldığım amigurumi gözlerden kullandım ama biraz acemi olduğum için galiba yüz kısmını pek beğenmedim ben. Bitince onu da tabii ki burada paylaşacağım ve kararı siz vereceksiniz. Bu arada bu bebeğimizi üç günlük yılbaşı tatilimizi fırsat bilerek, Cumartesi günü geç saate kadar oturup, ördüm ve bitirdim, Umut filmini izlerken. Film ise Şubatta gösterime girmiş biz ancak izleyebildik. Yerli filmlerde en çok etkilendiğim film babam ve oğlumdu ama Umut filmi beni çok daha fazla etkiledi. İnsanın yüreği dayanmıyor. Allah kimseye çaresiz dertler vermesin. Konusunu birçok kişi biliyordur herhalde. Yazımı uzatmamak adına konusundan bahsetmeyeceğim ama izlemeyene mutlaka tavsiye ediyorum bu filmi. Çok etkilendik ve çok ağladık ya. Gözyaşlarımdan dolayı gözlerim yanıyorken bir de ben bu bebeğimizi örmeye çalıştım iyi mi? Başladığım birşeyi mutlaka sonlandırmadan rahat edemiyecek bir yapıya sahip olmamdan ve de sabaha kızlarım uyandığında sevinsinler istememden dolayı. Koltuğun üzerine ise sabah kalktıkları zaman kızlarımın göreceği şekilde koydum. Nitekim minik kızım sabah görmüş ve eline alarak doğru odalarına gidip, "İyem İyem kalk, bak, annem bebeği bitirmiş"dedi. Bende onların şamatasına uyandım tabii ki. Zaten Deren'ciğimizi hafta içi zor kaldırıyoruz. Hergün kaldırabilmek için farklı taktikler kullanıyoruz ama hafta sonu da erkenden kalkıyor minik kuzumuz. Bebeğin elbisesini de sonradan ördüm yine. Farklı kıyafetlerde örülebilir. Bu şekilde daha hoş oluyor. Dediğim gibi örmek çok keyifli ama, sadece beni saçları oyalıyor. Bu arada aynı renk tonlarını kullanmamın nedeni ise elimdeki ipleri değerlendirmek istememden kaynaklanıyor. Zaten hediyelik de ördüğüm için farketmiyor. Çalışıyor olduğum içinde fazla malzeme edinmek istemiyorum, sadece elimdekileri tüketmeye çalışıyorum haliyle...
Herkese sağlık ve esenlikler dileyerek yazımı noktalıyorum...