15 Aralık 2012 Cumartesi

" KORO " Filmi Hakkındaki İzlenimlerim

Eğitim çalışmalarımız tam hız devam ediyor. Bloğuma uğramayalı da neredeyse bir yıl olmuştur herhalde. Hala yoğunum.Bu dönemden sonra inşaallah rahatlamayı umuyorum. O nedenle bu dönemde de pek vakit bulamayacağım. Ama hocalarımızdan birinin vermiş olduğu dönem ödevlerimden bir tanesini yine burada paylaşmak istiyorum. Bu ödevden notumu aldım.Notum fena değildi ama daha da iyi olabilirdi. Ancak hocalarımızın takdiri. Mutlaka onların kriterlerine uygun olması gerekiyor belki de.


Bilindiği gibi okul ve sınıf yönetimi, etkili eğitim ve öğretim süreçleri içermektedir. Bu süreçlerin düzenlenmesi ve yürütülmesi ise genel anlamda okul yönetimi, sınıfta ise öğretmenin sorumluluğunda gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda  “Koro” adlı sinema filmi, yatılı bir okulda; okul, sınıf ve davranış yönetimi konularına değinen, öğretmen-öğrenci işbirliğini yansıtan önemli bir sinema yapıtı olarak görülmektedir.   
 Film, sınıf ve davranış yönetimi açısından değerlendirildiğinde; öncelikle, okul yönetiminin katı, yasaklayıcı, baskıcı ve demokratik olmayan yönetim anlayışı göze çarpmaktadır. Başta okul müdürü olmak üzere öğretmenler yatılı okuyan öğrencilere karşı kabul edici ve destekleyici bir tutum sergilememektedirler. Okulda, geleneksel okul ve sınıf yönetiminin hakim olduğu belirgin bir şekilde görülmektedir. Okul yönetimi ve öğretmenler, sadece düzeni korumak ve bu düzenin sürmesi için de öğrenci üzerinde zorlayıcı güç kullanmaktadırlar. Okul yönetimi, okulda disiplini baskı ve ceza ile sağlamaya çalışmakta ve sıkça ceza yöntemine başvurmaktadır. Öğrencilerden daha çok dış denetimle itaat etmeleri istenmektedir. Yönetim anlayışı sürekli emir ve talimatların tercih edildiği bir anlayıştır. Dolayısıyla istenileni yapmayan ya da problem davranış gösteren öğrencilere en az ılımlı kontrol gücü kullanılmaktadır. Oysaki uygun olmayan davranışların azaltılmasında birey üzerindeki etkisi düşünülerek en ılımlı davranış değiştirme yönteminden başlanılması gerekmektedir. Müdür ve öğretmenlerin istenileni yapmayan ya da problem davranış gösteren öğrencilere fiziksel güç kullanması çocuklarda kaygı, dargınlık, içe kapanıklık ve saldırganlık gibi olumsuz sonuçlar oluşturmuştur. Öğrencilere sürekli verilen bedensel cezalar, güçlünün haklı olduğu düşüncesini doğurmuş, öğrencilerle olumlu iletişim kurma fırsatlarını engellemiştir.
Okula yeni atanan öğrenci mümessili ve okulun yeni müzik öğretmeni öncelikle öğrencileri bir birey olarak kabul etmekte ve bunu da ilk olarak sınıfa girdiğinde yaptığı hitapla göstermektedir. Öğretmen öğrencilerin kendilerini ifade etmelerine ve yeteneklerini ortaya koyabilmelerine fırsat vermekte ve destekleyici bir tutum sergilemektedir.
 Müzik öğretmeninin dışlanan öğrencilere kabul edici yaklaşımı ve çocuklarda güven duygusunu oluşturacak tavırları sınıf iklimini olumlu yönde etkilemiştir. Ayrıca daha ilk dersten sınıfta sigara içerken gördüğü bir öğrenciye kızmak ve cezalandırmak yerine “Sınıfta sigara içilmez” diyerek ilk kuralını oluşturmuştur.  Öğrencilerini tehdit etmek yerine uygun öğrencilerine nasıl davranmaları gerektiği konusunda uyarılarda bulunmuş, sınıfta uygun olmayan davranışların ortaya çıkmasını önlemek için strateji oluşturmuştur. Ayrıca öğretmenin öğrencilerine karşı nazik ve kibar, sakin ve ılımlı olmasının, yine öğrencilerine iletişim fırsatı yaratmasının, öğrenciler için olumlu bir model oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Aslında, okuldaki temel sorun, problem davranışların ortaya çıkmasının önlenmesine yönelik bir yöntem ve uygulamanın görülmemesidir. Okul müdürü ve yardımcısının  “Etki-Tepki” ifadesi ise bunu doğrular niteliktedir. Problem davranışların tek çözümü ve öğrenci açısından sonucu sadece cezadır. Davranışların önlenmesi, bazı problem davranışların hoş görülmesi ya da problem davranışları azaltma tekniklerinin kullanılmasına yönelik bir yöntem görülmemektedir. Diğer bir ifadeyle problem davranışların öncesi ve sonrası göz ardı edilmektedir. Oysaki müzik öğretmeni çocuklar üzerindeki aşırı baskıyı fark etmiş, ortam, davranış ve sonuç arasında ilişki kurmuştur. Sakin ve duyarlı kalarak yakınlık kontrolü, koro kurarak uyaran değişikliği gibi stratejiler izlemiştir.
Müzik öğretmeninin sınıf ve okul kuralları önemsediği ve demokratik bir sınıf yönetimini benimsediği görülmektedir.  Ayrıca öğrencilerin bireysel farklılıklarına ve gelişim özelliklerine önem vermektedir. Bunu da şarkı bilmeyen öğrencisini şef asistanlığına atayarak göstermiştir. Öğrencilerine sevgi ve şefkatle yaklaşmanın yanı sıra disiplin suçu işleyen çocuklarla birebir konuşması, özel sorunların gizliliğine önem vermesi dikkat çeken önemli bir yaklaşım olarak görülmektedir. Bu yaklaşım ise öğretmenin hem kendine güven sergilenmesine ve hem de öğrencilerin kendilerine olan güvenine katkı sağlamaktadır.
Kaynak : Film Kimlik Bilgileri (http://tr.wikipedia.org/wiki/Koro_(film)

12 Ocak 2012 Perşembe

Eğitimde Yeni Değerler

Eğitimde Yeni Değerler kitabı Prof.Dr. Yüksel ÖZDEN tarafından kaleme alınmış, eğitim alanına ait bir kitaptır. Kitap dönem ödev konusu olarak verildi. Okuyup, daha sonra eleştirel inceleme yazısı yazmamız istendi ve bu vesile ile kitapla tanışmış oldum bende. Ödev olarak oldukça uzun bir yazı oldu. Ancak  ben ilgi ile okuduğum için  kitap hakkındaki yorumlarıma  burada da kısaca değinmek istedim. Artık en kısası nasıl olacaksa...:)))  

Eğitimde Yeni Değerler kitabı eğitim alanına aittir. 2004-2005 eğitim öğretim yılının başında Milli Eğitim Bakanlığının yeni müfredat programını uygulamaya koyduğu düşünülecek olursa; kitabın çok güncel olduğu eğitim yöneticileri, eğitimciler  ve toplumun büyük bir kesimi tarafından ilgiyle takip edildiğini söylemek mümkündür.

Yazar, Türk eğitim sistemindeki sorunları ele alırken bu sorunların en tepeden, yani siyasi yollarla, devlet bürokratlarından bir şeyler bekleyerek çözülemeyeceğini dile getirmektedir. Eğitim sistemimizdeki aksaklıkların çözümünde herkese görevler düştüğünü işi doğru yapmak anlayışından uzaklaşarak, doğru olan işleri yapmanın yollarını aramalarını, bunun için vizyonlar geliştirmenin önemini vurgulamaktadır. Bu konuda okul yöneticilerine ve eğitimcilere  de çok önemli  görevler düşmektedir. Sistem içindeki yapı ve işleyişler sorun çözmede yetersiz kalıyorsa yeni vizyonlar geliştirmek lazımdır. Suçu sisteme ve başkalarına atmak yerine çözüm yollarına odaklanmak eğitim sistemini çok daha ileri boyutlara taşımak için stratejiler belirlemek ön koşul olmalıdır. Bu konuda özveride bulunmak, bunun için çok çalışmak gerekir.
Türk eğitim sistemine ilişkin  her dönem şikayetlerin olduğunu ifade eden yazarın bu görüşüne katılıyorum. Eğitim sistemindeki değişim ve gelişmelerin önü açıldıkça eleştirilerin ve şikayetlerin önü de açılacaktır. Öğrenen, bilgiye ulaşan, üreten, düşünen, gözlemleyen sezgilerini kullanabilen, akıl yolu ile analiz ve muhakeme etme yeteneği gelişen ve değerlendiren bir toplum eğitimi ve sistemleri de her dönem sorgulayacak ve her zaman doğruya en doğruya ulaşmanın yollarını zorlayacaktır. Bunun gerekliliğini varsayarsak, eleştiriler yapıcı olmakla birlikte, eğitimli insanların sayısının artması ile eğitimi en iyi durumlara getirmenin yolları da açılmaktadır. Eğitim bilimlerine hakim olacak insanların, ortak değerlerin, inançların ve tekniklerin farkında olmaları, eğitim sisteminin yeniden yapılandırılmasını sağlayacaktır. Bu durumda Eğitimin çağın gerekliliğine uyum sürecinde değişim göstereceğini, sistemi çok daha ileri boyutlara taşıyacağını söylemek mümkün. Bu da başarının ön koşulu olmaktadır.

 Yazar, 2000’li yılların doğrularının belirlenmesinin  ve bunun sonrasında da gelecek için doğru vizyonlar geliştirilmesinin gerekliliğine vurgu yapmıştır.

Eğitim sisteminin yeniden yapılandırılmasında hedef  başarılı, en iyi mezunlar yetiştirmek değil; girişimci, bilgiyi kullanan, bilgiyi  üreten, değişim ve gelişimlere öncülük eden, özgüvenli, yeni ufuklara yelken açabilecek bireyler yetiştirebilen eğitim sistemine ihtiyaç duyulmaktadır.

Kitabın konusu yeni paradigmalardan oluşmaktadır. Öğrenme kişiye göre değişmektedir. Herkesin öğrenme kapasitesi parmak izi gibi kişiye özgüdür. Sadece kişilerin öğrenme beceri ve yetilerinin türünde ve hızında farklılık göstermektedir. Eğitim alanlarında kişilere uygun öğrenme ortamları sağlandığı takdirde öğrenemeyecek birey yoktur. Eğitim sistemlerinin dikey örgütlenme ortamlarından uzaklaşması ve yatay örgütlenmeye geçilmesi eğitimdeki aksaklıkları en aza indirgeyecektir. Her şeyi merkezde toplayan dikey yapının terk edilerek yatay örgütlenmeye geçilmesi eğitimin önünü açacak ve eğitim ortamlarının kaliteli eğitim vermelerine katkı sağlayacaktır. Her okulun okul yöneticileri ve eğitimcileri kendi vizyonları doğrultusunda stratejiler belirleyecek ve okulu ayakları yere sağlam basan, hayata atıldıklarında her türlü sorunla ve problemlerle başa çıkmayı bilen, üreten, düşünen, sorgulayan bireyleri topluma kazandıracaklardır. Yazar,  “Okul yöneticilerinin  kuralların uygulayıcısı değil, eğitimin uygulayıcıları, okuldaki işlerin kolaylaştırıcısı ve geliştiricisi olduğunu,öğretmenin de memur değil,sınıfının lideri olduğu görüşüyle” yönetici ve öğretmenin rollerinin değişmesi ile bilinen klasik yapının artık terk edilmesinin gerekliliğini dile getirmektedir.
Yazar, demokratikleşme ve insan hakları alanlarındaki gelişmelerden, küreselleşme ve bilişim çağındaki gelişmelerden etkilenmiştir.
Kitabın içeriği olgusaldır. Yazar, Türk eğitim sisteminin yıllardır uyguladığı eğitim politikalarıyla gelinen noktada tıkandığını, batıdaki müfredatın  öğrencinin ilgi ve yeteneklerini esas aldığını ve geleceğe yönelik olarak sürekli olarak kendini yenilediğini vurguluyor. Artık yaratıcı, girişken, küresel düşünüp, yerel hareket edebilen girişimciler yetiştirmenin önemini belirtiyor. Türk eğitim sisteminin en önemli bir sorununun da liderlik anlayışının değişmesi gerektiğini belirtiyor.
Yazar, Türk eğitim sistemindeki yetersiz uygulamaların, aksaklıkların ve tıkanıklıkların eğitimi olumsuz etkilediğini ve bunun sonucunda da ezberci, yıllardır klasik bilgiyi kullanan, geliştiren, üreten değil, depolayan bireylerin yetiştiğini ifade etmektedir. Eğitim sisteminde yıllardır dikey örgütlenmenin getirmiş olduğu sonuçtan da kaynaklı olarak eğitim yuvalarının merkezden yönetildiğini, oysa okulların işleyiş ve yapılarına uygun olarak yerinden yönetilmesi gerektiğini eğitim yöneticilerinin aksaklıkların çözüme odaklanması ve eğitim sistemini geliştirmeleri için vizyonlar oluşturmasını ve buna öncülük etmesinin şart olduğunu vurgulamaktadır. Yıllardır süre gelen işi doğru yapmak değil, doğru olanı yapmak için girişimlerde bulunmak ve bunun arayışı içine girmek ve stratejileri buna göre belirlemek gerektiğini vurgulamaktadır.
Kitap başta eğitim yöneticileri, eğitimciler, öğrenciler ve toplumun diğer fertleri için umut verici, aydınlatıcı ve de heyecan verici bir etki sağlamıştır. Kitap, düşünen ve eğitim sistemini sorgulayan her kesime hitap etmekte ve sistemdeki aksaklıklar, tıkanıklıklardan endişe duyan insanların duygu ve düşüncelerine adeta tercüman olmaktadır. Bu tarz kitapların eğitimciler ve eğitim yöneticileri tarafından okunması eğitim sistemindeki yenilikleri ve değişimleri gerçekleştirmelerinde kendilerine önderlik edeceği kanaatindeyim. Toplumun diğer bireyleri içinse daha aydınlatıcı olacağını bu değişim ve gelişmenin bir parçası olma yolunda gönüllü hareket edebileceklerini ve destek olacaklarına da inancım sonsuzdur. Bu anlamda kitabın benim de duygularıma ve düşüncelerime tercüman olduğunu söyleyebilirim. Eğitim sistemimizin yazarın kitabında belirttiği gibi değişim ve gelişim süreçlerinin önünün açıldığını ancak bunun yeterli olmadığını ve uzun vadeli stratejiler belirlenerek eğitim sistemimizi en iyiye götürmenin çabasını her zaman içimizde taşımamız gerektiğini düşünüyorum. Eğitim sistemi yapboz tahtası da olmamalı. Yapıcı ve geliştirici değişimler ile sağlam karakterli, özgüvenli, akıl muhakemesini iyi kullanan sürekli üreten, bilgiyi hayat boyu öğrenen, onu geliştiren ve üreten bireylerin yetişmesine katkı sağlamalıdır.
Kitabın yalın bir dille yazılmış olması nedeni ile ben zevkle okudum. Herkesinde keyifle okuyacağına ve eğitim sistemindeki aksaklıkların farkında olacaklarına, bunun nasıl önleneceği konusunda çok rahatlıkla fikir sahibi olacaklarına da inanıyorum.
Kitap aynı zamanda ders içeriğimdeki konuları da detaylı bir şekilde içerdiği için derslerime de katkı sağladığını söyleyebilirim.
Kitap aynı zamanda Türk eğitim sistemine de önemli katkılar sağlamış olmasından dolayı okumayan eğitimci ve eğitim yöneticileri kalmamalı diye düşünüyorum. 2004-2005 Eğitim ve Öğretim yıllarından itibaren de artık okullarda yazarın kitabında da belirtildiği gibi mevzuat çerçevesinde işi doğru yapmak zihniyetinden uzaklaşılmış ve okulların yapı ve işleyişlerine uygun olarak yine mevzuat çerçevesinde doğru olanın yapılması için çalışmalara başlanılmıştır. Bu yeni anlayış ile eğitim sistemi tamamen değişime uğramıştır.
Yazarın bundan sonraki kitabı buradaki tespitlerin ne derece farkında olunduğunun, bunun ne kadarının uygulanabilirliliğinin sağlandığını, değişimin ve gelişimin sürekliliği göz önünde bulundurularak daha neler yapılabilirliliğinin tartışılabileğini belirten tarzda olabilir.
Son olarak şunu söyleyebilirim ki, ödev konusu olarak okuduğum bu kitabın ödevimin hazırlanmasında katkı sağlamasının yanında sistem içindeki eksiklerin farkında olan ve değişimin gelişimin gerekliliğine inanan biri olarak duygularıma düşüncelerime tercüman olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca bu konudaki ufkumun daha da açılmasına, hayat boyu kendimizi geliştirmenin gerekliliğinin şart olduğuna bir kez daha inanmama vesile oldu. Bunun içinde çok ama çok çalışmamız, değişim ve gelişimlere açık olmamız gerektiğini düşünüyorum.