27 Temmuz 2008 Pazar

HAYVANAT BAHÇESİNDEYİZ...

Bugün çocuklarımız için değişiklik olacağını ve hayvanları daha iyi tanımaları görmeleri adına iyi olacağını düşünerek hayvanat bahçesine götürdük.İremciğim daha önceleri de gitmişti ama yaşı daha küçüktü.Öncelikle akvaryum balıklarını gezdik.Bayağı büyüktüler.

Bu da kral aslan.Krallar gibi oturmuş çevresiyle hiç alakalı değildi.Kendisine özgü şöyle bir kükremesini arzu ederdim ama olmadı.
Bu da zebra.Pijamalı zebra derdik biz buna.
Fayton gezileri de yapılıyor hayvanat bahçesinin içinde.Ben yine de bu sefer hayvanat bahçesinden haz alamadım.Çünkü hayvanların bakımı yeterince yapılmıyor mu ne bayağı bir kötü kokular geliyordu çevreden.Bu yüzden bazı hayvanları yakından görmek için fazla yaklaşamadık.Bazı hayvanlar yerlerinde yoktu.Mesela fil.Belkide hayvan öldü.Yerine yenisini getirtemediler.Maymunların, aslanların,kaplanların,köpeklerin...sayılarında da azalma vardı.
Biz gitmeyeli biraz değişikliklerde olmuş tabii.Mesela bu ayılar önceden kafeste idiler.Şimdi ise açık alanda ancak böyle derin bir hendek koymuşlar insanlarla hayvanların arasına.
Ayılar da maymunlar gibi çok eğlenceli hayvanlar.İnsanlar yiyecek birşeyler ata ata alıştırmışlar.Mesela fındık atıyorlar,iki ayak üzerine dikilip ağzını açıyor ve ıskalamadan o fındığı ağzıyla kapıveriyor.

Bu da maymunların en büyüğü.Bu hayvancıkta insanlardan yiyecek birşeyler almaya alışmış.İki elini uzatıp yiyecek istiyor.Bir tanesi paketiyle cipsi attı.Onu bir güzel paketten çıkarıp çıkarıp yedi ve paketin sonunu da ağzına döktü.Daha zonrada şakrabanlıklar yaptı.

Duruşları,oturuşları,hareketleri ile insan gibi davranıyorlar.
Bu zavallımda resim çektirmekten pek hoşlanmıyor anlaşılan.Biz ve diğer ziyaretçiler resmini çekmek isterken yüzünü bu şekilde sakladı.Ne yaptıysak yüzünü göstermedi.
Bunlar da doğanın en ürkütücü hayvanları.Yılanlar.Nedense aslanlar,kaplanlar o kadar değil ama yılan inanılmaz ürkütücü geliyor bana.
Piton yılanları.
ve timsah hiçbir hareket göremedik.BirPazar günü aktivitemizi de böyle geçirmiş olduk.


20 Temmuz 2008 Pazar

İYİ HABER...:)

Önceki yazımda Sadettin kardeşimizin yaşadığı üzücü kazadan bahsetmiştim.Öncelikle olaya değinmek istiyorum.Bir hafta önce düğünleri olmuştu ve balayına da Fethiye'ye gitmişlerdi.Evliliklerinin üçüncü gününde kaldıkları otelin iskelesinden suya balıklama atlamış.Fakat suyun derinliği 160 cm.kadar olunca çocuk kafa üstü suyun dibine çakılmış.Bundan dolayı da omirilikte ciddi hasar olmuş.Kırılma ,kanama ve ödem.İskelede uyarı levhası da yokmuş.Çocuk suya atlar atlamaz kısmi felç geçirmiş.Yüzüstü suyun yüzeyine çıkmış ancak hareketsiz bir şekilde yatıyormuş.Eşide Sadettin şaka yapma demiş.Ancak ses alamayınca ikinci kez seslenmiş.Yine ses yok.Bağırıp yardım istemiş.Ancak kimse yardıma yanaşmamış.Kızcağız tek başına Kardeşimizi kucaklamış dışarı çıkarmış.Eşi çıkarırken kendindeymiş ama Tuba hiçbir yerim tutmuyor, vücudumun her yeri karıncalanıyor demiş.Eğer farkedilmeseydi.Çocuk suda dönemediği için boğulabilirdi de.Dışarı çıkardıktan sonra millet başına toplanmış.Daha sonra ambulans çağrılmış.Hasteneye kaldırılmış.Doktorlar çok ümitsiz konuşuyorlardı.% 50 yaşama şansı var.Yaşasa bile %70-80 felç kalma durumu var diyorlardı.Ailesi ve bizler çok perişan olduk.Ama hep dua edildi.Ben bu dualarda Kardeşimizin tekrar hayata bağlandığını söyleyebilirim.Cuma akşamı çalıştığı kurumun gönderdiği uçak ile Ankara'ya geldi.Cumartesi günü de doktorlar ameliyat olmasına karar verdi.Ameliyatı oldukça başarılı geçti.Hatta bir hafta sonra taburcu edeceklerini söylemişler.Ancak daha sonrada Uzun bir tedavi süreci bekliyor.Fizik tedaviye başlanacak.Neyse ki buna şükür.Otel içinde uyarı levhası olmadığı için suç duyurusunda bulunulmuş.Allahtan kardeşimize acil şifalar diliyorum.Eşi ile birlikte sağlıklı,mutlu,uzun, hayırlı ömürler diliyorum.

17 Temmuz 2008 Perşembe

GÜLEN YÜZÜN SOLMASIN...

Canım inanılmaz sıkkın.Ne yapacağımı bilemedim.Evin içinde dolanıp durdum.Sonra da içimi buraya dökersem belki iyi gelir diye düşündüm.Bugün sabaha kadar uyuyabilirmiyim bilemiyorum.Bugün arkadaşlarımıza oturmaya gittik.Yaklaşık iki saat oturduktan sonra telefon geldi.Üzücü bir haber aldık.Karşı komşum aynı zamanda küçük kızıma bakan ailecek çok sevdiğimiz her konuda bize destek veren yardımcı olan Müzeyyen Ablaların hafta başı yani 14 Temmuz da oğulları evlendi.O kadar güzel düğünleri oldu ki, Çok hoştular.Müzeyyen Ablalar çok mutluydu.Gelin ve damat çok mutlu ve çok hoştular.Fırsat bulduğumda düğünün ayrıntılarını burada yayınlayacaktım.Kendileri tatar ve onların geleneklerine değinecektim.Neyse bu yeni evli gençlerimiz düğünden sonra balayına Fethiye'ye gittiler.Tam olarak ayrıntısı ne bilmiyorum ama iskeleden denize atlarken kafasını mı ne vurmuş.Ağır yaralanmış ve yoğun bakımda olduğunu söylemişler.Doktoru ile görüşülmüş hayati tehlikesi olduğunu müşade altında tuttuklarını söylemişler.Bizi aradılar ve bizde arkadaşlarımızdan apar topar geldik.İnşaallah iyi haberlerini alırız.Allah cümlesinin evladıyla birlikte Sadettin kardeşimide anne-babasına ve eşine bağışlasın.Orada kendilerinin aile dostlarına haber vermişler. Oda görmeye gitmiş ve gelseniz iyi olur demişler.Eşim de onları Fethiye'ye götürmek üzere yola çıktı.İnşaallah hayırlısı ile varırlar da iyi haberlerini alırız.Şu an kendimi çok kötü hissediyorum.Ne yapacağımı bilemiyorum.Hayat ne kadar zor.Daha dün düğünleri oldu.Bugün bu olay yaşanıyor.İnsanoğlunun ne olacağı bilinmiyor.Bazen ileriye dönük planlar yapıyoruz.Ama şimdi de herşeyin boş olduğuna tanık oluyoruz.Allah can sağlığı versin.Kaza, beladan cümlemizi korusun.

Değerli Kardeşim Sadettin o kadar tatlı, terbiyeli, efendi ve güleryüzlü bir çocuktur ki; Allahım onu ve cümlesini daha öncede söylediğim gibi anne-baba ve eşine bağışlasın.

12 Temmuz 2008 Cumartesi

CEP TELEFONU,KANSER VE MİM...

Gökkuşağının rengi arkadaşım kanser konusunda beni mimlemiş.Kendisine bende buradan teşekkür etmek istiyorum.Gerçekten önemli bir konu ancak Gökkuşağım o kadar güzel anlatmış ki; kanser konusunda bize düşen görevler ve tıpta bu konuda yapılan gelişmeler ve en önemlisi de bizim dikkat etmemiz gerekenler.Gerçekten aydınlatıcı bilgiler.Arkadaşımın bloğundan okuyabilirler.Ben de kanserin başka bir boyutundan bahsetmek istiyorum.Malum Türk milleti olarak cep telefonu düşkünlüğümüz var.Gerçekten güzel birşey.Bu teknolojinin bize getirilerinin olduğu kadar götürüleri de oluyor maalesef.Ülkemizde risk altında yaşıyoruz.Biz ne kadar bilinçli birey olsak bile,çevresel etkenler bizim sakındığımız şeyleri burnumuza sokuyorlar.Biz sağlığımız için sigara içmiyoruz.Ama başkaları buna saygı duymak yerine onu kendine hak olarak görüyor ve sizi pasif olarak zehirliyor.Telefonlar da öyle.Hele ki baz istasyonları.Allah sonumuzu hayırlı etsin.Adım başı heryer baz istasyonu dolu.Neyse bir gazete haberini bende sizinle burada paylaşmak istiyorum.Herkesi buradan sağlığımız, kanser konusunda bilinçli olmaya davet ediyorum. Bende welkin ve Evrensel Çizgileri mimliyorum.Evrenciğim bu konuda eskizler çizebilersen sevinirim.Kolay gelsin arkadaşlar.

Mersin Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Halil Kumbur, cep telefonunun vazgeçilmez iletişim aracı olduğunu birkaç önlemle verdiği zararların en aza indirilebileceğini söylemiş.Prof. Dr. Kumbur, yaptığı açıklamada, uluslararası bilimsel araştırmaların cep telefonunu sık kullananlarda vücut ısısının artmasına bağlı olarak işitme ve görme bozukluklarıyla kanser riskinin arttığının bu ve buna benzer zararlarının bilinmesine rağmen k cep telefonuyla yapılan görüşmelerde sınırların aşıldığını söyledi.Prof. Dr. Kumbur, özellikle GSM firmalarının rekabeti ve bedava görüşmelerin, cep telefonuyla gereğinden fazla konuşma yapılmasına, hatta konuşma çılgınlığına neden olduğunu kaydetti.Prof. Dr. Halil Kumbur, cep telefonunun verdiği zararı en aza indirmek için birtakım küçük önlemler alınması gerektiğini kaydetti.Cep telefonu diğer birçok elektronik eşya gibi sadece alıcı değil aynı zamanda verici durumundadır. Bu nedenle aşırı derecede cep telefonu kullanan kişilere elektrik yüklemesi yapar. Telefona ilk sinyal geldiğinde doğrudan açılarak kulağa götürülmemeli, aksi halde kulağa götürülen telefonla vücut yüzde 50 daha fazla enerji saldırısına maruz kalır.Telefon çalıp, açma düğmesine dokunduktan birkaç saniye sonra (alo) denmeli. Çünkü, cep telefonu çalmak üzereyken nasıl ki bilgisayarlarda titreşim oluyor, görüntü bozuluyorsa, insan vücudu da biz hissetmesek de cep telefonunun sinyalinden etkileniyor."Prof. Dr. Kumbur, araçla yolculukta da sürekli baz istasyonu değiştiren cep telefonunun daha fazla zarar verdiğini belirterek, şunları kaydetti:"Cep telefonu ile görüşmeler, baz istasyonlarındaki vericiler aracılığıyla oluyor. Kişinin bulunduğu yer en yakın vericinin kapsama alanının dışında kalıyorsa görüşme mümkün olmaz, ancak buna rağmen kişi cep telefonu ile bir yeri aramada ısrar ederse her aramada elektrik yüklemesine maruz kalır. Bu nedenle, ulaşılamayan telefonlarda şansı çok zorlamamak lazım.""Yolculuk sırasında konuşmayın"Prof. Dr. Kumbur, yolculuk sırasında da cep telefonunun aracın geçtiği güzergahta sürekli baz istasyonu değiştirildiğini, bu değişimler sırasında da yüzde 50 daha fazla enerji yüklemesi olduğunu bildirdi.Son yıllarda GSM firmalarının rekabeti ve buna bağlı yaygınlaşan bedava görüşmelerin, cep telefonuyla konuşma çılgınlığına neden olduğunu anlatan Kumbur, "Cep telefonu ile uzun görüşme sırasında beyin sıvısının sıcaklığı 0.1 santigrat derece artıyor" dedi.Kumbur, cep telefonunun gece yatarken yakın bir mesafeye bırakılmaması, sürekli şarjda takılı bulunmaması gibi küçük önlemlerin de ihmal edilmemesini önerdi.
Bugün mailime gelmiş bir yazı.Çok önemli bir konu olduğu için paylaşmak istedim.
Sağlıklı bir yaşam diliyorum.

11 Temmuz 2008 Cuma

TATİL BİTTİ...

Tatilimiz bir hafta önce bitti. Buna ben ancak değinebiliyorum.Daha doğrusu üşendim.Yazı yazmak hoşuma gidiyor, resim çekmekten de keyif alıyorum ama resimleri bloğuma taşımak çok zor geliyor.Çünkü bir resmimi bloğa taşırken epey bekliyorumok zamanımı alıyor.Bu nedenle birçok resimlerime yer veremiyeceğim.Umarım bu resimlerim tatilimin nasıl geçtiği konusunda fikir verir ve bu yerleri tanıtmamda katkısı olabilir.

Yukarıdaki resim Mersin'de Silifke ile Erdemli arasında bir yer olan Doktorun Yeri ve yanında da Amcanın Yeri.Çok ilginç değil mi?Arkadaşlarım kaçldır orayı mutlaka görmemi ve çok güzel bir yer olduğunu söylemişlerdi.Ancak her sene anneme oraya gitmek istediğimi söylediğim halde annem karşı çıktı.Çünkü yollarını hiç beğenmiyor ve korktuğu için gitmemizi istemiyordu.Neyse ki sağolsunlar Halil Ağabeyimiz ve eşi Aynur Ablamız eve dönmemizden bir gün önce bizi Güzelolukta bir yerde yaylaya yemeğe götürdüler.Orada Doktorun Yeri konusu ıldı ve annemde Mehtap'da çok görmek istiyor ama göndermedim dedi.Sağolsun Halil Ağabey sen bana niye söylemedin.Ben götürürdüm sizi dedi.Eve giderken de o tarafın dönüş yolunu kullandık.Doktorun yerinde biraz mola verdik.İnanılmaz güzel, bir doğa harikası.Yalnız biz oradayken hava kapandı ve yağmur yağdı.Deniz sahilinde olunupta karadeniz havasını orada yaşamak enterasan geldi,doğrusu.Başka günkü gezimizde ise cennet-cehennem ve astım mağaralarına gittik.Buraları gezdikten sonra Yörük kültürü ile hazırlanmış restoranında karnımızı doyurduk.Menüde ise o yöreye aitkma börek,ayran ve salata vardı.Yukarıdaki develerde yemek yerken tam karşımızdaydılar.
Burasıda astım mağarasından bir görüntü.Dediğim gibi o kadar çok resim var ki,yüklerken sıkılıyorum.Çok zamanımı alıyor.
Güney sahillerimizin çoğu tarihi kalıntılarla dolu.Yolda arabamızla seyir halinde iken tarihi kalıntılar dikkatimi çekiyor.Zamanında oralarda Bizanslılar yaşamış.Yukarıda görünen Kız Kalesi.İlginç bir hikayeside var.O dönemin kralı bir kız çocuğu olmasını çok istiyormuş.Zaman sonra kızı olmuş.Neyse kızı büyümüş.Çok güzel ve yardımsever birzmış.Bir zamanlar ünlü bir falcı gelmiş.Kral bu falcıdan kızının geleceğini öğrenmek istemiş.Falcıdaza bakmış ve irkilmiş ama gördüğünü krala söyleyememiş.Kral ısrar edince falcıda kızını birlan sokacak ve ölecek.Siz dahi kızınızın kaderini değiştiremiyeceksiniz demiş.Kral endişeye kapılmış ve en sonunda bu kız kalesini yaptırıp kızını buraya kapatırsa kızını bu durumdan koruyabileceğini düşünmüş.Kızını kız kalesine kapattırmış.Kızı bu duruma çok üzülmüş.Babasının neden bunu yaptığına anlam verememiş ve günden güne zayıflamış.Daha sonra canı üzüm istemiş ve babasına haber göndermiş.Babasıda kapalı bir sepette itina ile üzümü göndermiş.Ne varki kız üzümü almak için sepetin içine elini attığında sepetin içinde gelenlan kızı sokmuş ve öldürmüş.
Bu tarihi kalıntıda Kız Kalesinin tam karşısında.Çok büyük.Saraya benziyor.Yukarıda anlattığım öyküye göre sanıyorum kralın sarayıdır.Kızına yakın olsa gerek.
Helenistik veya Roma dönemine ait olduğu sanılan kale Silifke'ye aittir. 185 m yüksekliğinde bir tepe üzerinde yapılmış olan, etrafı kuru hendekle çevrili oval biçimdeki kalenin içinde kemerli galeriler, su sarnıçları, depolar ve diğer yapı kalıntıları bulunmaktadır.Ünlü gezgin Evliya Çelebi Seyahatname'sinde, Silifke Kalesi'nin 23 burcu olduğunu, içinde bir cami ve 60 ev bulunduğunu yazmış.Ancak, burçların birsmı ve kale içi tamamen yıkık durumda olduğundan tam tespiti yapılamamış. Halen görülebilen 10 adet burç mevcut.
Yine doğa gezilerimizden biri.Limonlu denilen bir yer.Burada araba seyir halinde iken ve çocuklarımla arabanın arka tarafında cebelleşirken çekmeye çalışıyor olmamdan kaynaklı resimlerim çok net çıkamadılar maalesef.
Tarihi kalıntılar o dönemlere ait yaşanmış izlerini o kadar net taşıyorlar ki, İnsana adeta bir zamanlar buraları bizim vatanımızdı diye haykırıyorlar sanki.
Benim tatil anlayışım; gezmek, görmek, yaşamak,tatmak.Özellikle doğa ve tarihi yerleri gezmek görmek benim en büyük keyfim.Doğadaki o güzelliklerle ruhumu okşamak isterim.tarihi ve kültürel yerleri gezerekte geçmişe ait izler hakkında bilgi almak, o dönemlerdeki yaşantılar hakkında birşeyler öğrenmek beni mutlu eder.Uzun yolculuklarımız esnasında yollarda tabelalar vardır.Bilmem nereye gider diye.Gördüğüm zaman heyecanlanırım ve şurayı bir görsek derim.Ama eşime ben onu söyleyene kadar biz epey bir uzaklaşmış oluruz.Hep de göremeden oralardan geçeriz.
Tatilim uzun olmuştu.Yazımda uzun oluyor ve uzatmak istemiyorum.Çok gezdik.Eğlendik,denizimize girdik. Oradaki dostlarımızda ailem ile birlikte bizi çok güzel ırladılar, sağolsunlar.Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederiz.
























8 Temmuz 2008 Salı

YİNE KIZIMDAN HEPSİ KIZLARIMIZ...

Canım Kızım, iremciğim resim çizmekten inanılmaz büyük keyif alıyor.İlk aklına gelen aktivite resim çizmektir.Her yer çizdiği resimleriyle dolu.Bazılarını saklıyorum.Umarım bu tutkusu ileride de devam eder.Bizde bu konuda yüreklendiriyoruz ama yine de kısmet.Canım Kızım,kardeşini ve seni çok seviyorum...

İÇİMDEN GEÇENLER...

Tatilden döndüm.Daha önce tatil anılarımdan bahsetmiştim.Tatilim devam ettiği için devamını da daha sonra yazacağımı belirtmiştim.Şimdilik onlar hakkında yazmak içimden gelmiyor.Çünkü çok fazla resim, anlatılacak şeyler var.Biraz da zaman ayırmak gerekiyor.Doğrusu o kadar zamanda ayıramıyorum.Neyse ileri ki zamanlar da kaldığım yerden devam....yazısı gelebilir.

Şimdi içimden geldiği gibi yazmak istiyorum.İşe başladım.Evde herşey eskisi gibi.Kısacası hayatımız ev hanımlığı, annelik, iş kadınlığı arasında gidip geliyor.Haa! bu arada bir de kendi çapında yazarlık da eklendi.

Aslında zaman yetmiyor.Zamanımız elverse yapacak o kadar çok şey var ki.Yoğun bir tempoyla hayatımız akıp gidiyor.Bizse yapmak isteyip de yapamadıklarımızı erteleyip duruyoruz.Sanki yarına dair garantimiz varmış gibi.Hayat böyle işte.İnsan hayatında birçok şeyi ertelemekte ve arkasına baktığında bomboş bir hayat görmekte.Aslında hayatını dolu dolu yaşayan birçok insanın da arkasına baktığında gerçekleştiremediği birçok şeyleri vardır...

Neyse canım, bu hayatın cilvesi işte.Bu kadar sorun etmemek lazım.Biz elimizden geleni yapalım.Hayata sımsıkı sarılıp, elimizdeki imkanlarımızla mutlu ve huzurlu,sağlıklı, verimli bir yaşam sürdürelim.Pozitif olalım.Karamsar, umutsuz olmayalım.Şükretmesini bilelim, öyle değil mi ama?..
Bugün ben bu duygular içindeyken,arkadaşım okuduğu bir kitaptan bana tam da benim yukarıdaki duygularıma tercüme olacak şeyler okudu.Bunu da paylaşmak istiyorum.
Eflatun'a iki soru sormuşlar.
Birincisi; "İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nedir?"
Eflatun tek tek sıralamış:
Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler.Ne var ki çocukluklarını özlerler.
Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler.Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler.
Yarından endişe ederken bugünü unuturlar.Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar.
Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar.Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.
Sıra gelmiş ikinci soruya;"Peki sen ne öneriyorsun?"
Bilge yine sıralamış:
Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın!Yapılması gereken tek şey,sadece kendinizi sevilmeye bırakmaktır.
Önemli olan;hayatta en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır.


6 Temmuz 2008 Pazar

GÜNÜN BLOĞU OLMUŞUM HABERİM YOKKKKK!....

Selam arkadaşlar.
Tatilim bitti. Evime döndüm.İlk işimde yerleşme faslından sonra fırsat bulur bulmaz, bloğuma bir göz atmak oldu.Aaa! Bir de ne göreyim. Blograzzideki puanım birazcık yükselmiş. Dur bakalım, bir de buraya bakayım derken.Birkaç blogcu arkadaşlarımdan tebrik mesajları ile karşı karşıya kaldım.Ve bununla birlikte şaşırdım kaldım. Günün bloğu olmuşum.Ya ben nasıl günün bloğu seçildim? Hangi tarihte seçildim? Hangi yazımla seçildim? Bu seçim nasıl yapılıyor? Hangi kıstaslarla seçim yapılıyor veya puanlama nasıl ve neye göre yapılıyor?....diye uzayıp giden sorularımla başbaşayım şu an.Yanlış anlaşılmasın lütfen.Günün bloğuna layık görülmem konusunda emeği geçenlere teşekkür ediyorum.Çok onur verici ve de mutlu edici.Ben bu durumu kaçırdığım ve de kendim için o kadar da iddialı olmadığım içindir bu şaşkınlığım.Bana bu konularda bilgi verebilecek arkadaşlardan yorumlar bekliyorum.Dediğim gibi çok güzel birşey ama nasıl değerlendirildiğimizi ısrarla merak ediyorum. EVET YORUMLAR LÜTFEN!...