21 Ocak 2011 Cuma

Gökkuşağını Sevmeyen var mı?...

Doğa olaylarını her zaman sevmişimdir. Özellikle Gökkuşağını gördüğüm zaman çocuklar gibi sevinirim. Çok kimse yağmurda ıslanmak istemez ama ben asla şemsiye taşımayı sevmem. Yağmurlu havada yürümek ve ıslanmak çok hoşuma gider. Kar yağdığında kartopu oynamaya, kardan adam yapmaya, hele hele kaymaya bayılırım.Yalnız buzlanma nedeni ile zorunlu yürüme durumlarında başımıza gelebilecek olan kayma durumları bunların dışında tabii ki..:)) Kastettiğim keyfi kayak olayı.
Böyle durumlarda  elimizden geldiğince bu güzelliklerin tadını çıkarmaya çalışırız. Eşimde benim bu konudaki mutluluğumu ve heyecanımı bildiği için tesadüfen tanık olduğu bu muhteşem gökkuşağının resimlerini çekmiş benim için...canım benim...
Ankara'da karasal iklim hakim olduğu için burada daha çok kışı yaşıyoruz. Çok kısa süre sıcaklar oluyor. Hatta yazın ortasında bile sağanak yağmura tanık oluyoruz çok zaman. Bu yaz da yine sağanak bir yağmurda dışarıda idik. Ben, bir mağazadan alışveriş yapacaktım ve eşim çocuklarla birlikte arabada kaldılar. Bende mağazaya girdim. Ben çıkana kadar inanılmaz yağmur başlamıştı ve iri iri dolular yağıyordu. Hatta haber konusu da olmuştu.O doludan birçok arabaların camları da kırılmıştı. Mağazadan dışarı çıktığımda doluların iriliğini görünce olduğum yerde kaldım, kafamı kıracağı düşüncesi ile.Yağmur olsa kesinlikle aldırmazdım, çünkü dediğim gibi ıslanmayı seviyorum... Herkes hayret etmişti. Daha önce o büyüklükte doluya rastladığımı ben hatırlamıyorum. Epey bir dolunun kesilmesini bekledim. Kesildikten sonra koşarak otoparkta beni bekleyen ailemin yanına döndüm ve ben arabaya biner binmez tekrar dolu yağmaya başladı. "Tam zamanında gelmişim" dedim. Camlara öyle sert  iniyordu ki...
Gökkuşağı resimleri ile doğa olaylarına ait yakın tarihli  bir anımda canlanmış oldu. (Bu yaza ait) Bu yaz bardaktan boşanırcasına yağan sağanak yağmurlara birkaç kez tanık olduk. Arabanın silecekleri yağmurun hızına yetişemiyordu... Maşaallah!.. Önceki yıllarda Ankara'ya bol bol yağmur yağdı. Ama eskisi gibi kış kışlığını artık fazla göstermiyor. Bir kez kar yağdı. O da belirli bölgelere ve iki günde de eridi. İnşaallah!.. yine yağmasını umut ediyorum. Eskiden en az üç kez yağardı kar.
Umarım herkesin hayatı bu gökkuşağı kadar renkli olur...Bu güzel kareleri de burada paylaşmak istedim ve  ayrıca benim için bunları çeken sevgili eşime de teşekkür ediyorum. Her ne kadar yoğunluğundan dolayı beni okumaya pek fırsatı ve bu teşekkürümden dolayı haberi olmasa da....:))))

18 Ocak 2011 Salı

Bu Hayat Hepimizin

Şimdi de İpek ONGUN'un gençlik serisi olan "Bu Hayat Sizin" adlı kitabından bahsetmek istiyorum. Kitabın adını ben çok sevdim. Gerçekten herkesin tek bir hayatı var ve asla geriye dönülüp tekrar yaşanmayacak bir hayat. O yüzden hayatımızı en iyi şekilde yaşamak ve etrafımızdakilere ve yakınlarımıza da bunu yaşatmak lazım. Güzel ve doğru bir hayat herkesin hakkı. Tabii herkesin de bunun farkında olması çok önemli. Farkında olanlara ne mutlu. Olmayanlarında bu tarz kitaplar okuması ve kendisini geliştirmesi gerektiğine inanıyorum. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp demiş atalarımız. Kişisel gelişim adına bu tür kitaplar okumak gerçekten içimizde var olan duygu ve düşünceleri açığa vurmamıza, kendi benliğimizin ve birçok şeyin  farkındalığına varmamıza yardımcı oluyor. O nedenle ben her okuduğumda kendimi daha iyi hissediyor ve daha öğrenmem gereken çok şey olduğuna, öğrendiklerimi de hayatıma uyarlamaya çalışıyorum.

Bu kitapta gençlere yazılmış bir kitap, ancak herkesin okuyabileceği, gençliğimizin ve gençlerimizin kıymetini daha iyi anlamamızı sağlayacak, onların dünyasına onların gözüyle bakmamızı sağlayacak bir kitap.

İnsanı eğiten, iyiye, doğruya yönlendiren, hayata bakış açısını değiştiren, hayata daha güvenle ve olumlu bakmayı, zorluklarla nasıl başa çıkmayı öğreten, gençliğe hitap etse de, kişisel gelişim adına yetişkinlerinde rahatlıkla okuyacağı bir kitap.

Kişinin birçok şeyi farketmesine yardımcı oluyor. En başta kişi yaşama amacını öğreniyor bu kitapta. Aile ile çocuk arasındaki iletişimin önemini, insan ilişkilerinde karşılaşılan doğrular ve yanlışları, arkadaş ve dost seçiminde nelere dikkat edilmesi gerektiğini, çevreye bakış açısını, duygu ve düşüncelerin dışa vurumunda insanı etkileyen ve etkilemesi gereken durumların farkında olunmasını sağlayan bir kitap.

Gençler ile ailelerin arasındaki sorunlarda ortak yolu bulup, her iki tarafında birbirini anlamasına yardımcı olacak, her iki tarafa da ışık tutacak bir kitap.

Hayatta önemsenmeyen, değer verilmeyen birçok şeylerden mutluluk paydesi çıkarılmasını sağlayan ve gençliğin hayata daha olumlu bir pencereden bakış açısı yakalamalarına vesile olacak bir kitap.

Ben gençlere hayat adına çok şeyler katacağına, hayata bakış açılarına yön vereceğine, aydınlatacağına inanıyorum. Gençlerin hayatta neyi yapması, neyi yapmaması gerektiği; nelerin doğru olduğu, nelerin olmadığı konusunda da bilgilendiriyor. Kısaca gençlere gelecek hayatında kişilik ve özgüven adına çok şeyler öğreteceğine, geleceğine yön vereceğine inanıyorum. Bu tarz kitaplarda yazılanların ne kadarını çocuklarımıza nasihat olarak verebiliriz veya davranışlarımızla gösterebiliriz ki. Okumanın hafızalarımızda daha etkili olduğunu düşünerek, ancak bu tarz kitapları okumakla hayat okulunda öğrendiklerini ve öğreneceklerini pekiştirerek kendi yaşamına uyarlamasının daha kalıcı ve etkileyici olacağını düşünüyorum.

Kitabı ben çok beğendim. Kitap gerçekten akıcı, içten ve derinden derine verilen öğütlerle oldukça da etkileyici. Bu anlamda amacına gerçekten de yönelik hazırlanmış bir eser. Ayrıca genel kültür adına önemli insanların özlü sözleriyle de zenginleştirilmiş ve altı çizilecek satırlarla dolu dolu bir kitap. Herkesin, özellikle de gençlerin okumasını tavsiye ediyorum.

17 Ocak 2011 Pazartesi

Göze Limon Damlatmak

Daha önce göze limon damlatılmasının sakıncası olup olmayacağı konusundaki tereddütlerimden bahsetmiştim. İnternetdeki araştırmalarımın çoğunluğu limonun asit içerdiği için göze zarar vereceği yönünde idi. Tek tük sakınca olmayacağına dair yazılara da rastlamıştım.Hal böyle olunca tereddüte düşüp, bu nedenle sizlerden gelen yorumlarla bu merakımı gidermek de istiyordum. Sonrasında ise sizlerden gelen yorumlarla birlikte benim gibi merak eden arkadaşlar da oldu.Yazımın sonunda en doğrusunun zaten ilk fırsatta doktoruma danışmak olduğunu da belirtmiştim. Limon gerçekten günlerce gözümde oluşan rahatsızlıkları yok ediyordu ama sanıyorum doktorların genel görüşü de limonun asitli olmasından dolayı göze zarar vereceği idi. Bende Cuma günü öğleden sonra doktora kontrole gittiğimde sordum ve yüzüme hayretle bakıp, kesinlikle doğru olmayacağını ve aynen oda asit içerdiği için göze zarar vereceğini söyledi. Bana tavsiyesi ise gözümü her zaman düzenli olarak (nasıl dişini düzenli fırçalıyorsan bunu da öyle dedi) bebek şampuanı ile yıkamam gerektiğini,yukarıdan aşağıya 10 kez masaj, aşağıdan yukarıya da 10 kez masaj yapmamı söyledi ve bir damla verdi. Ayrıca bilgisayar kullanmadan önce, alışverişmerkezleri gibi kapalı ortamlara girmeden önce, kuru ortamlarda gözüme refresh (Gözyaşı damlası) damlatmamın gözümü rahatlatacağını ve hiçbir sakıncasının olmadığını söyledi.

Oysa  yazıma oldukça ilginç yorumlarda gelmişti. Özellikle Ayfer Sultan   ın bu yazıma bıraktığı yorumda da görüldüğü üzere;
sa.Mehtapcığım hayat meşgalesi oluyor zaman,zaman uğruyamıyoruz,limon ile yazını görünce tecrübelerimden çocuklar küçükken yani bebekken hergün yıkadıktan sonra gözlerine limon sıkardım sanırım 40 günlük oluncaya kadar daha sonraları haftada sıkmaya başladım şükürler olsun hiç bir sorun yok bende zaman,zaman sıkarım dinlendiriyor çocuklarım evlendiler bana limondan dolayı gözlük kullanmıyoruz diyorlar,yinede haftada birgün banyo sonrası göze sıkmak iyi gelir veya 15 günde bir göz pınarına damlatıp göz hareketi ile her tarafa yayılmış olur geçmiş olsun...A.E.O

Ama doktorlar kesinlikle sıcak bakmayınca insan yine de cesaret edemiyor.Sevgili Ayfer Sultan 40 günlük bebekler limonun yakmasına nasıl dayanıyorlardı acaba. Aslında miyobu da düşürmesi açısından her türlü acısına da katlanılırdı ama dediğim gibi kaş yapayım derken göz çıkarmak istemediğim için ben bundan sonra deneyemeyeceğim.

Yine de göz doktoruna gittiğinizde sizlerde sorun isterseniz.

Sizin doktorunuz bakalım nasıl karşılayacak. Daha başka yorumlarda bir televizyon programında bir doktorun da limonun göze faydalı olduğundan bahsettiğini bunun üzerine yorumu yapan arkadaşımızın anne ve babasının gözlük kullandıkları için denediklerini yazmıştı. Şimdiye kadar birkaç kez denemiş biri olarak bende acaba diyorum ama doktor tavisyesine de uyacağım haliyle. Sağlık ve esenlik dileklerimle.

13 Ocak 2011 Perşembe

Başkanımızın Jesti...

Yine neredeyse zaman aşımına uğrayacak bir post daha girmek istiyorum.
Kısa ve öz...
Bu hafta başı Daire Başkanımız Atila Bey emekliliğe ayrıldı. Ayrılmadan önceki Cuma öğleden sonra veda konuşması yaptı. Çok güzel nasihatlar verdi bizlere. Keşke herşey başkanımızın söylediği doğrultuda olsa. Bazen insan ne kadar çaba ve azim gösterirse göstersin maalesef herşey olması gerektiği gibi olmuyor. Bunun detaylarına girecek değilim. Ayrıca Kurumumuzda bulunduğu süre içindeki genel gözlemlerini de dile getirdi. Kendi adıma bende bütün bunların farkındayım ama maalesef elden birşey gelmiyor. Daha önceki toplumsal yazılarımda da belirttiğim gibi bir benle olmayan şeyler. Bizle olması gereken şeyler. Toplum her yeri kapsıyor. Neyse Türk milleti olarak eksikliklerimizin farkında olabilmeyi diliyorum sadece...Başkanımızla o gün vedalaşıp, emekliliğinde ve bundan sonraki hayatında sağlık ve mutluluk temennilerimizle uğurladık kendisini.
Kendisi çok iyi, çok nazik bir insandı. Mesela dünya kadınlar gününde eşine mutlaka bir buket çiçek götürmek üzere aldığında bize de alırdı. Bu masamdaki Atatürk çiçeği de Başkanımızın 2011 yeni yıl hediyesi. Yılbaşı günü yeni yılımı kutlayarak, çiçeğimi vermiş, güzel temennilerde bulunup, yüzümü güldürmüştü. Ayrıca benimle birlikte kendisine bağlı olarak çalışan bütün bayan arkadaşlarımıza da aynı jesti yapmıştı.

Bende kendilerine bundan sonraki yaşamında ailesi, çocukları ve torunlarıyla birlikte sağlıklı, hayırlı, mutlu bir yaşam diliyorum....

10 Ocak 2011 Pazartesi

Av Mevsimi ve Kitaplarım hk.

"Av Mevsimi" filmine gecikmeli de olsa, yeni sezon filmleri gösterime girerken, vizyondan kalkmadan, bu hafta sonu arkadaşlarımızla birlikte gidebildik. Aslında bir süre sonra televizyonda da gösteriliyor ama televizyonda hem izlemek için fırsat olmuyor, hem de izlemeye kalkışsanız bile durmadan reklam ile insanın izleme şevkini de kırıyorlar.

Bundan önce de en son gittiğimiz film "Newyork'ta Beş Minare" idi. "Av Mevsimi" bana sıradan bir film tadında geldi. Çok eleştiri almasına rağmen ben "Newyork'ta Beş Minare' yi daha çok beğendim. Gerçekten film için çok emek ve para harcanmış. Çok kaliteli ve Türk sineması için büyük bir gelişme idi bana göre.

Neyse "Av Mevsimi" bana sıradan filmlerden farksız geldi demiştim. Film için olumsuz şeyler söylemek istemiyorum. Çünkü emek verilip yapılmış sonuçta, saygı duyuyorum. Sadece benim için sıradan olduğunu belirtmek istedim. Özellikle şunun  altını çizmek isterim burada. Filmi bana sıradan kılan etkenin, yakın zamanda Ahmet ÜMİT'in "Kavim" adlı kitabını okumam olduğunu düşünüyorum. Film "Kavim" adlı kitapla aynı formatta idi. Sadece olayın konusu farklıydı ve daha basitti. Filmin sonunu kısa bir süre içinde çözebildik. Oysa Kavim'de olaylar farklı farklı boyutlara kayıyor ve okuyucuyu bile şaşırtıyordu. Kitap başından sonuna kadar gizemini korumaya devam ediyordu. Ayrıca öyle sürükleyiciydi ki, okurken film izliyormuş gibi olayları ve kahramanları gözümde canlandırabiliyordum. İkisi de polisiye, ikisi de maceralı;  Her ikisinde de emekliliği gelmiş, tecrübeli ve yıllarını bu işe vermiş komiser ve yardımcılarının bir cinayetin izini sürmeleri ve bu süreçte yaşanan olaylar zinciri. O nedenle izlemesem de olurmuş dediğim bir film. Ama "Kavim" i iyi ki okumuşum diyorum. Çok keyif alarak okudum çünkü. Tabii genelde filme konu olan eserler izlendiğinde, okunduğu tadı vermiyor çok zaman. O nedenle "Kavim" i film olarak izlesem düşüncem ne olurdu bilemiyorum. Kitaptaki kadar keyif almazdım belki de...