31 Aralık 2008 Çarşamba
Mutlu Yıllar...
2009 Yılında dostlukların artarak çoğaldığı, başarılarımızın daim olduğu, yüreğimizden sevginin, gönlümüzden huzurun ve mutluluğun eksilmediği, dünyamızda savaşların, kötülüklerin yerini barışın aldığı, hayatımızı nice seneler sağlıkla ve dolu dolu yaşayacağımız bir yıl olmasını diliyorum .Nice senelere...Herşey gönlünüzce olsun...
26 Aralık 2008 Cuma
Güzel Bir Kitap...Uçurtma Avcısı...
25 Aralık 2008 Perşembe
Atkılarımız...
24 Aralık 2008 Çarşamba
Oleyyy!..Kar yağdı...
Resimleri sonradan ekleyebildim...
23 Aralık 2008 Salı
Yine Bir Mim Konusu ...Özür Dileme(me)
22 Aralık 2008 Pazartesi
İşte Müzik Listem...
17 Aralık 2008 Çarşamba
Mutluluğun Resmi...:)))
Şimdi de konumuz " sizin mutluluğunuz nerede" olduğu için mutluluk odaklı birşeyler yazmaya çalışacağım. Bu konuyu bana sevgili arkadaşım Pandoram mim olarak paslamıştı. Yine bir gecikmeden dolayı arkadaşıma özür borçluyum. Ama bunu geciktirmemin nedeni mutluluğun tanımını yapamadığımdan kaynaklandığı, canım arkadaşım...
Bende küçük şeylerle mutlu olabilen biriyim. Mesela sürprizlere bayılırım.Eşim bunu bildiği için bazen kızlarımla bana sürprizler hazırlarlar.Bunlar yeni alınan birşeylerin paketlenmesi veya saklanması, güzel bir sofra hazırlanması, genelde de özel günlerle ilgili hazırlıklar falan...Hele İremciğim öyle heyecanlanır ve mutlu olur ki, onun o şirin halinden bunlar yine birşeyler yapıyor derim ama manzarayı çakmamış gibi davranırım.İşte bu da benim için mutululuk kaynağı olur.
Çocuklarımla akşamları eve gittiğimde birlikte hoşça vakit geçirmek, oyun oynamak, onların oyunlarına katılmamdan dolayı çocuklarımın yüzündeki mutluluğu görmek beni mutlu eder.
Eşimle birlikte olmak. Oniki yıllık evli olmamız ve günden güne bu bağlılığımızın daha da artması beni mutlu ediyor.Öyle ki gün içinde bile birbirimizin sesini duymadan yapamıyoruz.Birçok arkadaşlarımızla konuşmalarımızda hiç kimse eşiyle aynı ortamda çalışmak istemiyor ama biz keşke işyerlerimizde de yakın olsaydık diye düşünüyoruz.Şimdi işyerimin değişmiş olması ile birlikte yolculuk yapmak, bazı öğlenleri buluşup birlikte yemek yemek de beni mutlu ediyor.
Yeni birşeyler aldığım zamanda mutlu oluyorum. Hayatımdaki değişikliklerden de mutluluk duyuyorum.Daha önce de söylediğim gibi monotonluktan hoşlanmıyorum.Özellikle mekanımdaki değişiklikler beni mutlu ediyor.
İnsanlara yardımcı olabilmek de beni mutlu ediyor.Bundan önceki mesleğim bankacılıktı. O zamanlarda daha çok insanlara yardımcı olurdum.Yardımcı olduğum kişiye bir faydam dokunmuşsa onu görebilmek de beni mutlu ediyor.
Arkadaşlarımla buluşup, güzel bir ortamda sohbet etmek beni mutlu ediyor.
Doğa gezileri, yeşil alanda derin derin nefes alarak yürüyüş yapmak beni mutlu ediyor.
Mutluluğu çok basit tanımlamış oldum ama çok zor geldi gerçekten. Bence anlatılmaz yaşanır cinsinden bir konu oldu ne dersiniz?
15 Aralık 2008 Pazartesi
Bu Bayram Benim İçin Bir Dinlenceydi :)))
Şimdi gelelim ben bu bayram ve bayram tatilimde ne yaptığıma...
Bayramda tabii ki geleneklere uyuldu. Ailelerimizle birlikte geçirdik.Eş, dost ziyaretlerini gerçekleştirdik, konuklarımızı ağırladık.Elimizden geldiğince bayramın hakkını vermeye çalıştık.Ama dediğim gibi o duyguyu içimizde (kendi adıma söylesem daha iyi ) yaşayamadığımı söyleyebilirim.Bayramın üçüncü günü akşamı eşim ve kardeşimlerle fasıl dinlemeye gittik.İsteğimiz üzerine sevdiğimiz şarkıları dinleyerek, eğlenerek güzel bir gece geçirdik.
Cumartesi akşamı da tiyatroda "Tek Kişilik Şehir" adlı oyunu izlemeye gittik eşimle birlikte.Oyunu çok beğendik. O kadar beğendim ki, bir kez daha izleyebilirim. Ankaralı blogdaşlarıma tavsiye edebilirim.
Konusu :
“Tek kişilik şehir” oyunu ancak tek başına kalındığı zaman yaşanabilen bir şehirde geçiyor. Çekirdek ailenin de parçalanıp, ailelerin tek kişilik aile haline dönüştüğü bir şehirde. Şehir artık iki üç kişi olarak yaşayan insanlar için yaşanmaz hale gelmiştir. Şehir yavaş yavaş “şehir dışına” taşınmıştır. Şehrin merkezinde internet üzerinden hayatla ilişki kurabilen yalnızlar kalmıştır sadece. Merkezdeki terkedilmiş gökdelenlerden birinde yıllardır yazışan iki internet arkadaşı ilk defa buluşurlar. Bomboş bir intihar kulesine dönüşmüş bu gökdelenin lokantasında intihar etmek için gelen yalnızlara “son yemekleri” sunulmaktadır. Lokantanın artık lokanta olarak iş yapabilmesi çok güçtür. Kendisini yaşatabilmek için çareyi intihar edenlere son bir servis yapmakta bulmuştur. Bir yandan müşterilerini kaybetmemek, bir yandan da her geçen gün nufusun azaldığı şehirde yeni müşteriler oluşturmak zorundadır. Bu yüzden bir yandan doğumlara sponsor olurken öte yandan da Gençleri intihara teşvik etme programı çerçevesinde “bir intihar üç bebeğe hayat verir” sloganını yaygınlaştıran etkinlikler yapmaktadır.
Tek kişilik şehir, günümüzün sanal ve tek başına yaşamayı teşvik eden dünyasını eleştiren bir oyun. Oyunda neredeyse bütün konuşmalar gündelik mizahi öğeler taşırken insanı hem güldürüyor, hem de insanı düşünmeye de zorluyor. Dışarıda hava soğuduğu zaman, içerde herkesi sıcaktan terleten, dışarıda hava ısındığı zaman içerde herkesi üşüten, klima gibi metaforlarla teknolojinin imkansızlığını ve komforizmi eleştirirken, sanal mal alıp satan, en zengin olduğunda dahi hiç bir şeye paraya bile sahip olamayan yalnız insanın çaresizliğini sergiliyor.Kısaca insanlığın yok oluşa doğru adım adım gidişatını konu alıyor.Oyun güldürürken de düşündürüyor.
Bu bayram tatilim görüldüğü üzeri dolu dolu geçti. Benim için ve ailem için gerçekten verimli ve güzeldi. Allah nice nice sağlıklı,huzurlu, mutlu, hayırlı bayramlar nasip etsin herkese...
Sevgiyle ve Sağlıkla Kalınız!..
6 Aralık 2008 Cumartesi
Bayramınız Kutlu Olsun!..
5 Aralık 2008 Cuma
Hayat Bu!..
Neyse canım, bu hayatın cilvesi işte.Bu kadar sorun etmemek lazım.Biz elimizden geleni yapalım.Hayata sımsıkı sarılıp, elimizdeki imkanlarımızla mutlu ve huzurlu,sağlıklı, verimli bir yaşam sürdürelim.Pozitif olalım.Karamsar, umutsuz olmayalım.Şükretmesini bilelim, öyle değil mi ama?..
Bugün ben bu duygular içindeyken,arkadaşım okuduğu bir kitaptan bana tam da benim yukarıdaki duygularıma tercüme olacak şeyler okudu.Bunu da paylaşmak istiyorum.
Eflatun'a iki soru sormuşlar.
Birincisi; "İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nedir?"
Eflatun tek tek sıralamış:
Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler.Ne var ki çocukluklarını özlerler.
Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler.Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler.
Yarından endişe ederken bugünü unuturlar.Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar.
Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar.Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.
Sıra gelmiş ikinci soruya;"Peki sen ne öneriyorsun?"
Bilge yine sıralamış:
Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın!Yapılması gereken tek şey,sadece kendinizi sevilmeye bırakmaktır.
Önemli olan;hayatta en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır.
Akik Taşından Kolye...
2 Aralık 2008 Salı
Çantamdakileri Merak Etmiş Arkadaşlar...:)))
Şimdi çantamın içinde mutlaka cüzdanım olmalı.İçinde paralarım,kimliklerim,vesikalıklardan oluşan küçük çaplı aile fotoları,kart vizitlerimiz,kredi kartım,banka kartım,metro kartım vs.
Anahtarlarım mutlaka olmalı.Evimin anahtarı, arabamın anahtarı,işyerindeki odamın anahtarları.Bunlarla ilgili tatsız şeyler yaşadığım için temkinli oluyor ve çantamda onlara özel bir göz ayarlıyorum ve anahtarlarımı direk oraya koyuyorum.Çünkü birkaç kez anahtarım olmadığı için çilingirci çağırdım, bir keresinde işyerime gittiğimde odamın anahtarını bir önceki gün giydiğim montumun cebinde unuttuğum için arkadaşlarımın odasında gün geçirmeye çalıştım, arabamın anahtarını unuttuğumda küçük kızımla üçüncü kattan aşağıya inip(bir de soğuk kış gününde kalınca giydirmiş olduğum bebeğim,kurşun ağırlığındaki çantam ve de başka eşyalarımızla tekrar çocuğumu aşağıda bırakamayıp katları çıkıp,inmek zorunda kaldığım için, çantamda özel olarak ağırlanıyorlar.
Yuvarlak bordo bozuk para kutum.Aynısından sevgili pandoramın da varmış,gördüm.Pandoram kadar bende çok severek kullanıyorum.Bana çok otantik gelmişti aldığımda.Hem de çok cuzi bir fiyata 2 YTL.almıştım.
Kitapsız hayat düşünemiyorum.Çantamın içinde kitap olmadığı zaman inanılmaz sıkılıyorum.Daral geliyor adeta.
Cep telefonum.Yalnız fotoğraf makinamın şarjı bitmiş olduğu için bu resmide cep telefonumdan çekmek zorunda kaldığım için,telefonumun yerine fotoğraf makinamı temsilen koydum.kabul buyurunuz.
Şarj aletim,
parfümüm,
dudak parlatıcılarım,
kalemim,
tokalarım,
El kremim,
Gözlüklerim (kutularında)Numaralı ve güneş gözlüğüm.Numaralı gözlüğümü hiç kullanmam sadece iş olsun diye,çantada ağırlık yapsın diye taşıyorum.Bunlar dışında pek çok şeyi taşıdığım gibi...
Evet geldik bir yazımızın yine sonuna.Bende bu sefer bu pası isteyene atıyorum.Sevgiyle ve sağlıkla kalınız.
1 Aralık 2008 Pazartesi
Yarınlarımıza Sahip Çıkmalıyız...
Bu konuyu yayınlamakta geciktiğimin farkındayım.İlk sevgili arkadaşım Pandora dan konuyu mim olarak alacaktım.Ancak fırsatım olamadı.Öncelikle şehir dışına çıkmam gerektiği için bir gecikme oldu, daha sonrasında ise bu konu ile ilgili videoyu bloğuma ekleyemediğimiz için bende artık yazmaya ve izlenmesi çok mühim olan videoya da link vermeyi daha uygun buldum.
Küresel ısınma endişelenmeyi gerektirmeyecek kadar bize uzak değil, maalesef.Bu gerçeği kabul etmeli ve buna göre üzerimize düşeni yapmalıyız.İklim değişikliğine ilişkin uyarıları dikkate almalıyız.Soğuk kış günlerinde sıcaklıkların 8-10 derece artışı belki hepimizin içini ısıtıyordur ancak bunun dünyamız üzerinde ki olumsuz etkisini görmemezlikden gelemeyiz.
Normal koşullarda Jeolojik zaman ölçeğinde meydana gelen olaylar, artık insan ömrü kadar kısa bir dönemde gerçekleşiyor.Gezegenimizin durumunu değerlendiren uzmanlar,insan etkilerinin ve özellikle de kimyasal yakıt kullanımı sonucunda atmosferde biriken sera gazlarının küresel ısınmayı etkilediği inancındalar.Araştırmalara göre son 10 yılda yıllık ortalama sıcaklıklarda rekor artışlar kaydedilmiş.Bunun yanında da başka değişiklikler; buz dağılımında korkunç azalmalar,okyanus suyu sıcaklık ve tuzluluk oranlarında değişiklikler,okyanus diplerinde biriken metan gazları.
Küresel ısınma için önlem almak kadar, artık iklim değişikliklerine hazırlanmak ve adapyasyon sağlama önlemleri almak da önemlidir.Küresel ısınmaya yol açan, sera gazlarının artış sebepleridir.Sera gazı ile karbondioksit, metan,su buharı,azotoksit,kloroflorakarbon ve ozondur.Atmosfere en çok salınan karbondioksit ve en tehlikelisi ise metan ve kloroflorakarbondur.Bütün bunlarda sanayi ve fabrikalardan kimyasal yanma reaksiyonu sonucu, ortama ve atmosfere salınan gazlardırın sonucu.
Bu konuyu önemsemeli, araştırmalı, okumalı ve birey olarak bizde üzerimize düşeni yapmalıyız. Nasıl mı?
Karbodioksit salımını azaltmak ve enerji tasarrufu sağlamak için ;
Tasarruflu ampuller kullanmalıyız.
Zorunlu olmadıkça araba kullanmamalı, toplu taşım araçlarından faydalanmalıyız.
Sularımızı tasarruflu kullanmalıyız.
Geri dönüşümü mümkün olan plastik,poşet,cam,kağıt,karton vs.doğaya tekrar kazandırmalıyız.
Evimizde kullanmadığımız televizyonlarımızı, makinalarımızı,bilgisayarlarımızı vs. kapalı tutmalıyız.
Klimalar yerine evlerimizi daha çok havalandırmalıyız.Soğuktan korunmak için evlerimize ısı yalıtımları yaptırmalı,yakıttan tasarruf etmeliyiz.
Bolca ağaç dikmeliyiz.Bambu ağaçları, normal bahçe ağaçlarından daha çok karbondioksit emerlermiş.O nedenle daha sık bambu ağaçları dikmeliymişiz.
Kısaca uzmanlar "daha az tüketin ve daha çok paylaşın"diyorlar.
http://vimeo.com/2316052 MUTLAKA İZLENMELİ VİDEO!!!..
Leo Murray’ın iklim değişikliği hakkındaki kısa ve son derece bilgilendirici filmi aynı zamanda çok da etkileyici. Herkesin izlemesi lazım diyerek sizlerle paylaşıyoruz. Filmin senaryosunun Ömer Madra tarafından yapılan Türkçe çevirisi, Erdinç Yılmaz tarafından yapılan alt yazı çalışması ile filme eklenmiştir.
kaynak:http://www.msxlabs.or
29 Kasım 2008 Cumartesi
BİR GARİP HALLİYİM Kİ!..:)))
Sevgili arkadaşım Muhabbet Çiçeğim, beni garip huylarım konusunda mimlemiş.Bu konuda benim için biraz zor olacak.Çünkü insan kendinde ki garip halleri nasıl tanımlar ki.Kendindeki garipliklerin farkında olsa, kabul etse ben ne yapıyorum ya demez mi? Bence bunu beni en yakın tanıyan sevgili Aşkıma sormak lazım diyeceğim ama o da buna vakit ayıramayacağını söyleyecektir.Çünkü Kızlarımızın bloğuna bile ayda yılda zar zor yazı yazdırıyorum. O nedenle iş yine başa düştü. Ben şimdi kendimle ilgili huylarımdan aklıma gelenlerini sıralayacağım ama, garip olup olmadığına siz değerli arkadaşlarım karar vereceksiniz.
Aşkımın söylediğine göre aşırı derece de mükemmelliyetçiymişim. Hastalık derecesinde olduğu için Aşkım bu konuda zaman zaman telkinde bulunur. Herşey dört dörtlük olsun,kusursuz olsun vs...Yalan da değil.
Simetri hastalığım vardır. Herşey düzgün, derli toplu olacak. Benim de dağınık, pis ortamda ruhum daralır, dikkatim dağılır, sinirlerim gerilir.
Çalışan bir bayanım. Sabahları ne olursa olsun, yatağımı düzeltmeden, evimi havalandırmadan, akşamdan toplanmıştır ama toplanması gereken yerleri toplamadan, dışarı asla çıkamam. Vaktim yoksa bile, kahvaltı sofrası hazır olduğu halde kahvaltımdan feragat edip, bu işlerimi halletmeden dışarı asla çıkmam. Bunu neden yazma gereği duyduğuma gelince.Çünkü bazı arkadaşlarımla konuşurken,"yataktan kalktığım gibi geldim.Yatağımı bile düzeltmedim" diyorlar.Veya bu işler yerine bazı kişiler zamanını makyajına ayırıyorlar.Bunu eleştiri olsun diye söylemiyorum.Garip huylarımızdan bahsediyoruz ya, ben kıyaslama adına, garibim ya o nedenle.Bense öncelik evime ayırıyorum.Çok ender makyaj yaparım onu da evde vaktim yoksa, işyerimde odamda veya lavaboda yaparım. Kişiden kişiye değişiyor görüldüğü üzeri. Artık ben mi garip oluyorum bilemiyorum.Sizlerden gelecek yoruma bakacağız.
Yatılı gittiğim yerlerde kimsenin yatak odasında yatmam. Kimseyi de kendi yatak odamda yatırtmam prensip olarak.Bunu da açıkça söylerim.
Gittiğim yerlerde olsa dahi, kendi özel eşyalarımı yanımda götürürüm. Havlu, şampuan vs.gibi.
Planlı değilimdir. Ani kararlarım vardır. Ama kararlarımda yanıldığım olmamıştır, neyse ki.Çok şükür.
İşe giderken kıyafetlerimi sabahtan dolabın kapağını açar ve seçerim. Akşamdan hazırlama alışkanlığım yoktur. Hazırlamış olsam bile sabahtan fikir değiştirdiğim çok olmuştur.
Renk uyumuna hastalık derecesinde takıntılıyımdır. Kıyafetlerimde özellikle renk kombinasyonuna aşırı derece de önem veririm.
Benimde karşımda cakkudu cukkudu sakız çiğnenmesine,ağız şapırtadarak yemek yenmesine sinir olurum.
Yağmur altında sırılsıklam ıslanarak yürümeyi çok severim. Şemsiye taşımayı asla sevmem. Taşısam bile bir yerlerde mutlaka unuturum.
Sokağa çıktığım zaman çantamda kitap olmadığı zaman kendimde inanılmaz eksiklik hissederim.Öyle ki anahtarımın, cüzdanımın eksikliği kadar. Bunun için geri dönüş yapar, kitabımı alıp çantama koyarım. Uzaksam en yakın kitapçıdan zaten aklımda olan bir kitabı almaya çalışırım.
Monoton hayattan hiç hoşlanmam. Hayatımda hep değişiklikler olsun isterim. Özellikle mekan değişikliği benim için çok önemli. Bunun için bile evde zaman zaman eşimle eşyaların yerlerinde değişiklikler yaptığımız çok olur.
Bende Sevgili Evrenciğimin,Canancığımın,Sevgili RoyalRojanamın garip hallerini merak etmekteyim.
Sevgiyle ve Sağlıkla Kalınız!..
20 Kasım 2008 Perşembe
BEBEK...
19 Kasım 2008 Çarşamba
POST 100 ....:)) Hayalimdekiler...
16 Kasım 2008 Pazar
İçimden Geçenler...
Bu hafta sonu bütün bunlarla birlikte iki güzel olayda gerçekleşti. Birincisi annemler yazlıktan geldiler. Onlar bizim elimiz kolumuz oluyorlar adeta. Onların varlığı bizi gerçekten çok rahatlıyor. Annem her anne gibi çok fedakardır. Zamanında burada iken büyük kızıma annem bakmıştır. Küçük kızıma da bir kış baktı. Artık burada fazla kalmadıkları için, kışın geldiklerinde ancak yardımcı olmaya çalışırlar. Annemlerin gelmesi ile eşimle benim sosyal yaşantımızda hareketlilik kazanır. "Annem ben çocuklara bakayım, siz kendinize vakit ayırın" der. Bahara kadar buradalar. Sadece bunun için değil tabii, annemlerin yanımızda olması, varlıkları bile bizi mutlu etmeye, rahatlatmaya yetiyor tabii ki...
İkinci güzel olay ise karşı komşumun oğlu Sadettin kardeşimizin düğününden ve düğünden sonra balayında yaşadığı üzücü olaydan burada bahsetmiştim. Bu hafta sonu hastaneden taburcu etmişler. Canım ya, yaklaşık üç-üçbuçuk aydır hastanedeydi. Birkaç ameliyat geçirdi. Çok sıkıntılı günler yaşadılar. Şu an hala walkerla yürüyor. Ama gerçekten Cenabı Allahında izniyle çabuk iyileşme gösterdi. Çünkü gerçekten çok uzun bir tedavi süreci gerekiyordu...Yaşadıkları o olaydan bir gün önce orada yüzdüklerinde ayakları yere bile değmiyormuş ve çoluklu-çocuklu birçok insanda o iskeleden atlayıp yüzmüşler. Otel yetkilileri muhtemelen gel-git olmuştur demişler ve o nedenle bu kazanın gerçekleşmiş olabileceğini ileri sürmüşler. Artık olacak varmış herhalde. Neyse ki artık hastane ortamından uzaklaşacak kadar gelişme göstermesi umut verici ve sevindirici. Yaşadıklarına bizzat tanık olduğumuz ve çok yakın olduğumuz için onlar kadar üzüldük ve şu an onlar kadar sevinçliyiz. Zaten ben o kadar dolmuştum ki, kendisini görünce kendimi tutamadım ve gözyaşlarıma hakim olamadım. Ama o hala güler yüzlü, hayat dolu idi ve ben önceki yazımda da Gülen Yüzün Solmasın demiştim. Şimdi de Gülen Yüzün Her Daim Gülsün Kardeşim diyorum ve Allah başka acılar yaşatmasın cümlesiyle birlikte...AMİN...
12 Kasım 2008 Çarşamba
Şablon,Banner Delisi Oldum!..
10 Kasım 2008 Pazartesi
İKİ ŞEY...
İki şey 'Kalitesiz İnsan'ın özelliğidir
1- Şikayetçilik
2- Dedikodu
İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek
İki şey yanlış yapmayı engeller
1- Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2- Hak yememek
İki şey kişiyi gözden düşürür
1- Demagoji (Laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)
İki şey insanı 'Nitelikli İnsan' yapar
1- İradeye hakim olmak
2- Uyumlu olmak
İki şey 'Ekstra Değer' katar
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
İki şey geri bırakır
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik
İki şey kaşif yapar
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik
İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Sevdiğin işi yapmak
İki şey başarının sırrıdır
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek
İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık
İki şey milyonlarca insandan ayırır
1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek
İki şey gelişmeyi engeller
1- Aşırılık (mübalağa, abartı, ifrat,vs)
2- Felakete odaklanmış olmak
İki şey çözüm getirir
1- Tebessüm (gülümseme)
2- Sükut (susmak)
İki şeyin değeri kaybedilince anlaşılır
1- Ebebeyn
2- sağlık
İki şey geri alınmaz
1- Geçen zaman
2- Söylenen söz
İki şey gerçek sondur
1- Cennet
2- Cehennem
İki şey ulaşmaya değerdir
1- Sevgi
2- Bilgi
İki şey 'hayatta önemli olan her şey' içindir
1- Nefes alabilmek
2- Nefes verebilmek
Atamızı Sevgiyle,Özlemle ve Rahmetle Anıyorum...
"İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur! "
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Ölümünün 70.yılında Sevgili Atamızı bende sevgi, özlem ve rahmetle anıyorum.
6 Kasım 2008 Perşembe
Mustafa mı? Büyük Önder Atatürk mü?
karı-kız düşkünü,
bir oturuşta mutlaka bir büyük rakı içen,
vahim kişilik bozukluklarına sahip,
çok zengin bir kadın için sevgilisini terk edip onun intiharına neden olan,
çocukken yediği bir dayak üzerine yıllarca içinde bitmek bilmeyen bir kini biriktirip, sırf bu sebeple ülkeyi laiklikle buluşturarak, modern eğitimi başlatarak, dini eğitim veren kurumda yediği dayağın öcünü alan birisi…
Mustafa'nın geceleri karanlıkta uyuyamadığını öğreniyoruz…
İçinde sürekli bir korku ve tatminsizlik hissi taşıyor. Cumhurbaşkanı olup da artık hiçbir şey yapmadan boş boş oturmaya başlayan bu adamın iç sıkıntısı daha da büyüyor.
Öyle ki tek tesellisi çalgılı, içkili sefa âlemleri.
Yapayalnız kaldığı dünyasında hasta ruhuna gitgide teslim oluyor. Çok mutsuz, hem de çok… Film, Mustafa'nın "dinsiz" olduğunu vurgulamak üzerine kurgulanmış.
5 Kasım 2008 Çarşamba
Hala Sizinleyse...
Hala sizinleyse!! !
1 yaşınızdayken sizi elleriyle besledi ve yıkadı. Bütün gece ağlayıp onu uyutmayarak teşekkür ettiniz.
2 yaşınızdayken size yürümeyi öğretti. Size seslendiğinde odadan kaçarak teşekkür ettiniz.
3 yasınızdayken size özenle yemekler hazırladı. Tabağınızı masanın altına dökerek teşekkür ettiniz.
4 yaşınızdayken elinize rengârenk kalemler tutuşturdu. Evin bütün duvarlarına resim yaparak teşekkür ettiniz.
5 yaşınızdayken sizi cici kıyafetlerle süsledi. Gördüğünüz ilk çamur birikintisine atlayarak teşekkür ettiniz.
6 yaşınızdayken okula kadar sizinle yürüdü. Sokaklarda 'GITMIYCEEEEEEEM' diye ağlayarak teşekkür ettiniz.
7 yaşınızdayken size bir top hediye etti. Komşunun camini kırarak teşekkür ettiniz.
9 yaşınızdayken size dualar öğretti, siz her seferinde unutarak teşekkür ettiniz.
11 yaşınızdayken sizi arkadaşınızla sinemaya götürdü 'Sen bizimle oturma' diyerek teşekkür ettiniz.
12 yaşınızdayken zararlı TV programlarını seyretmenizi istemedi. O evde değilken hepsini izleyerek teşekkür ettiniz.
19 yaşınızdayken okul masraflarınızı karşıladı, sizi arabayla kampusa götürdü ve eşyalarınızı taşıdı.Arkadaşlarınız alay etmesin diye kampus kapısında vedalaşarak teşekkür ettiniz.
21 yaşınızdayken iş hayati ve kariyerinizle ilgili size fikir vermek istedi. 'Ben senin gibi olmayacağım' diyerek teşekkür ettiniz.
22 yaşınızdayken kep giyme töreninizde size gururla sarıldı. Avrupa seyahati için para isteyerek teşekkür ettiniz.
25 yaşınızdayken düğün masraflarınızı karşıladı, sizin için hem mutlu oldu hem çok duygulandı. Siz dünyanın bir ucuna taşınarak teşekkür ettiniz.
30 yaşınızdayken bebek bakimi hakkında size akil vermek istedi. 'Artik bu ilkel yöntemleri bırak' diyerek teşekkür ettiniz.
40 yaşınızdayken sizi arayıp bir akrabanızın doğum gününü hatırlattı. 'Anne işim başımdan aşkın' diyerek teşekkür ettiniz.
50 yaşınızdayken o çok hastalandı, hafta sonunda onu görmeye gittiğinizde mutlu oldu.Ona yaşlıların çocuk gibi nazlı olduğunu söyleyerek teşekkür ettiniz.Derken bir gün..... o öldü.O güne kadar onun için yapmadığınız ne varsa, o anda kalbinize bir yıldırım gibi duştu....
VE BİR HİKAYE:'Evin telefonu sabaha karşı üç buçukta çaldı.. Uyku sersemi adam telefonu açtı. Telefondaki ses annesine aitti. Telaşlandı, korktu başlarına bir şey mi gelmişti?Annesi "nasılsın oğlum iyi misin?" diye sordu. Oğlu şaşkın bir ifadeyle "iyiyim anne hayırdır bir şey mi oldu siz iyimisiniz?" dedi. Annesi "biz iyiyiz bir şeyimiz yok sadece sesini duymak istedim" dedi. Oğlu da 'anne bunun için mi aradın. saat sabahın üç buçuğu yarında konuşabilirdik" deyince annesi de "rahatsız mı ettim oğlum?" dedi. Oğlu "evet anne rahatsız ettin" diyince annesi "30 sene önce sen de beni bu saate rahatsız etmiştin, doğum günün kutlu olsun oğlum" EĞER HALA SİZİNLEYSE, ŞİMDİ ONU HER ZAMANKİNDEN DAHA COK SEVİN...
4 Kasım 2008 Salı
Atam Yurdumun Her Yerindesin...
3 Kasım 2008 Pazartesi
Ben Buna Bayılıyorum :))
Yukarıdaki video yu izlerken bile rahatlıyorum. Burada Cam üzerine elle serpiştirilerek resimler yapılıyor.Müthiş rahatlatıcı ve stres attırıcı birşey olmalı. Çünkü ben keyifle izliyorum. İzlerken benimde yapasım geliyor.Yakından görebilmeyi ve denemeyi o kadar çok isterim ki...Ayrıca internetten araştırdım bu sanatın adını öğrenemedim. Bilen arkadaşlarım varsa merakımı giderebilir mi acaba?..
Çok Yakında İnşaallah...
Fırsat buldukça kendi bloğumdan sizleri takip etmeye çalışıyorum.Bazen yazılarınıza yorum bırakabiliyorum, bazen de ona bile fırsat bulamıyorum.Bu açıklamayı yapma gereği duydum.Çünkü merak ettiğinizi biliyorum ama bir türlü yazacak kadar zaman bulamıyorum.Önceki haftalarda seminerlerdeydim.Çok yoğun geçti.Sabahtan akşama kadar ders dinledik.Evde de yoğunluğum oldu. Bilgisayara uzun süreli vakit ayıramıyorum.İnşaallah en kısa zamanda yazacağım.Gecikme için hepinizden özür dilerim.Yoksa ne sizden ne de bloğumdan kopamıyorum.Sizlerle olmak çok keyifli.Hepinizi çok seviyorum.Sağlıkla ve sevgiyle kalınız...
Neden Blog Tutuyorum?..
Bu konu başlığında yazıyı ilk olarak Canancığım yazmış idi. Ben de bu konuda yazmak istiyordum. Bloglarımız kapandıktan sonra birçok arkadaşımında bu soruyu kendine sormuş olabileceğini düşünerek Canancığımdan bu konuyu mim olarak aldım.
Yazdım. Bende pandoracığım, Muhabbet Çiçeğim, Gökkuşağının rengini mimliyorum.Bakalım arkadaşlarımız neden yazıyorlarmış.
27 Ekim 2008 Pazartesi
Y A S A K L A N I (AYRILI) Y O R U M...
24 Ekim 2008 Cuma
Sizi Beyin Egzersizi Konulu Yazıma Alayım,Lütfen!..
NOT: 14 Kasım'da açıklayacağım.
21 Ekim 2008 Salı
Kışa Merhaba Derken...
ULUSLARARASI ARKADAŞLIK ÖDÜLÜ...:))
Bende bu ödülü beni okuyan ve benim okuduğum herkese göndermek istiyorum. Çünkü hepsi birbirinden değerli ve birbirinden özel.Seçim yapamadım maalesef...
19 Ekim 2008 Pazar
Bu Pazarımızı da Böyle Geçirdik!..
15 Ekim 2008 Çarşamba
Yoksulluk mu?.. Hani Nerede?..
Neyse; Neydik, Ne olduk...O şartlarda yaşayan biz çocuklar da manevi duygular çok güzeldir hala.Benim için çevremde benden müşkül durumda birisi varsa yüreğim sızlar.Elimden geleni yapmak isterim.Nitekim böyle bir durumla karşı karşıya geldiğimizde elimizden geleni yapıyoruz...
Ancak şimdiki durumumuz trajedik bir durum görüldüğü üzere. Maalesef tüketim manyağı olmuş bir toplum olduk.Bu durumlara nasıl geldik hiçbir anlam veremiyorum.Daha on yıl öncesi yurdum insanının daha seviyeli, idareli, duyarlı bir toplum olduğunu, manevi ve insani değerlerimize ne kadar önem verildiğini anlattım.Bu toplum nasıl oldu da böyle tüketim canavarına dönüştü aklım bir türlü almıyor diyeceğim ama bu da yalan olur.Çünkü bu ülkenin insanını bence bankalar cazip görünen kredilerle, kredi kartlarıyla taksit imkanı sunumlarıyla ve en az asgari ödeme tutarı "batmış balık yan gider" zihniyetine sahip insanımızı bu hallere getirdi.Kredi kartları olmazsa zaten o şatafatlı alışveriş merkezleri bir bir söner.Kredi kartlarının yüzü suyu hürmetine adım başı alışveriş merkezleri kuruluyor.Haa! buna karşımıyım asla! Sadece Toplum olarak bilinçli hareket etmiyoruz.İşin cılkını çıkartıyoruz.Herşey dozunda olmalı...
Şimdi gelelim, gerçek yoksulluk konumuza.Aslında herkes yoksul ama farkında değil.Ülkemiz borç batağı içinde iken yokluk içinde varlıkla yaşıyoruz.Bu bizi yerin dibine çektiği gibi,gözü dönmüş insanlarımız etrafında bulunan yoksul insanları görmemezlikten geliyor.Maalesef çocuklarımızda bizden gördükleri ile bu hayatı böyle tanıyorlar.İnsanı duygularını,manevi değerlerini öğrenemiyorlar veya göremiyorlar.Bu konu bana göre uzayıp gidecek. Daha bu ülkenin gerçek yoksullarından bahsedemedim. Ancak buradan bizi okuyan insanlarımızdan hep birlikte kendimize çeki-düzen vermemizi öneriyorum. Zamanımızı,paramızı ve emeğimizi, ülkemiz içinde olan varlıklarımızı lütfen dikkatli kullanalım.Çocuklarımıza da iyi örnek olalım. Onlara da birşeyler bırakmamız gerektiğini, Bu ülkenin hepimizin olduğunu ve ülkemize sahip çıkmamız gerektiğini LÜTFEN!.. unutmayalım.Ve LÜTFEN!..Gerçek yoksullara da yardım ellerimizi uzatalım...Sevgiyle ve sağlıkla Kalınız!...
14 Ekim 2008 Salı
Beyin Egzersizi Yapalım mı?
Her yaşta beynimizin loblarını çalıştırmak için bulmacalar çözmek, algılama ile ilgili çalışmalar yapmak ve kitap okumak, bilgilerimizi tazelemek gerektiğini duymuşsunuzdur herhalde.Mesela beynini kullanmayan insanların Alzheimer hastalığına yakalanma risklerinin daha fazla olduğunu biliyorsunuzdur sanırım.O nedenle beynimizi ihmal etmemeli, hiçbirşey yapamıyorsanız bile kitap okumalı veya yukarıdaki ve aşağıdaki türden resimler ve şekiller üzerinde düşünüp gizli olan öğeyi bulmaya çalışmak,beynimizin loblarını harekete geçirtmek, bulmaca çözmek yararlı olur.
Dediğim gibi dostlarımla, yakınlarımla paylaştığım bu yararlı ve gerekli oyunu siz değerli blog dostlarımla da oynamak istiyorum. Şimdi sizlerden yorumlar bekliyorum.
Şekil 1' de ne görüyorsunuz?
Şekil 2' de ne görüyorsunuz?
NOT:Resimler alıntıdır.
11 Ekim 2008 Cumartesi
Yeni Bir İş, Yeni Bir Hayat,Yine Gülecek Bir Neden...:))
9 Ekim 2008 Perşembe
Ben Kimim?...:))
Nerelisiniz? : Ankara
Yaşadığınız Yer : Ankara
Mesleğiniz : Kamu çalışanıyım
Hobileriniz: Kitap okumak, gezmek, sinemaya gitmek, alışveriş, tiyatro, müzik, bilgisayar, ahşap, seramik çalışmaları yapmak, takı tasarımları yapmak,örgü yapmak, çocuklarımla aktiviteler yapmak, ailem ile hoşça vakit geçirmek...
Evli misiniz?: Evet
Kaç çocuğunuz var?: 2 tane dünya tatlısı kızlarım var.
En sevdiğiniz yemek?: Yemek ayrımı yapmam.Yalnız sebze türünü çok severim ve sağlıklı bulduğum herşeyi yer, sağlıksız bulduğumu da elimden geldiğince yememeye çalışırım.
Sevdiğiniz müzik?:Kulağıma hoş gelen her tür müzik dinlemeyi seviyorum.Yalnız arabeksten bende haz almıyorum.
Nerelere gitmek istersiniz? :Ülkemin her karış toprağını görmek ve daha sonra da dünya turuna çıkmak istiyorum. Çok şey istiyorum belki de değil mi? İnsanın ne ömrü yeter, ne de parası....:)
Ben de canım arkadaşım RoyalRojanama, paslıyorum. Kolay gelsin.
SEVGİYLE ve SAĞLIKLA KALINIZ!..
7 Ekim 2008 Salı
Benim DNA'm da Buymuş!..:)
Bu test seçmiş olduğumuz resimlere göre değerlendirme yapıyor. Fakat birçoğumuzun testi birbirine benzer çıkıyor gibi geldi bana ne dersiniz? Genelde ortak resimler üzerinde seçim yapıyoruz doğal olarak.Çok az kişi istisnai seçimde bulunuyordur herhalde...Sonuçlarda o nedenle hemen hemen aynı gibi...
Şimdi http://www.visulog.com/ 'dan testi yapmaya başlıyorum.
Yalnızlığı pek sevmiyorum.Sevdiklerimle, ailem ve dostlarımla olmaktan daha keyif alıyorum.Son cümleye de katılmıyorum.Bu kadar iyi görünmek biraz zaman ve para kaybı demek değil bana göre yanılıyor muyum?
Part-time aşık:Gerçek bir romantik ve biraz da hayalperestsin. Tamam hayat bir film olmayabilir ama öyle olduğunu düşünmenin ne zararı olabilir ki?Senin için özgürlük... Herşeyi satın alabilecek kadar çok para! Hayata karşı fazlasıyla gerçekçisin.Doğru söze ne denebilir ki?..
Hayalperest:Zevk seçimin gevşemek ve rahatlamak için can attığını gösteriyor. Ya sürekli şımartılan birisin ya da o kadar yoğun bir hayatın var ki kendine zaman ayıramıyorsun.Romantiksin ve doğanın sade güzelliklerinden hoşlanıyorsun. Uçsuz bucaksız tabiat manzaraları seni rahatlatıyor.Müzik, hayatının orjinal film müziği ve senin için parça indirmek adeta bir tutku. Odaklanmanı ve konsantre olmanı sağlıyor, vazgeçilmez bir parçan.Kapatmakta zorlanıyorsun.Sanata bakış açın oldukça klasik. Tarihe ve yüzyıllar boyunca yaşayan eserlere özel bir ilgin var. Gerçek sanatın zamana direnebilen olduğuna inanıyorsun.
Doğru ama tutku derecesinde değil. Çok zaman eşime bu konuda rica da bulunurum bile.
Benden bu kadar,uyanlar ve uymayanlarla işte ben buyum arkadaşlar...Bende kabul ederse şayet craft woman'ıma ve yaşamın kıyısında'ya paslıyorum.Birde sizi tanıyalım görsel DNA ile...Sevgiyle ve Sağlıkla Kalın!...
5 Ekim 2008 Pazar
Bayramda Kütahya' daydık...
Yukarıdaki vazo Kütahya'nın merkezinde bulunur. Kütahya'yı ve Kütahya Çinilerini sembolize ediyor.