30 Aralık 2010 Perşembe

"Küçük Sırlar"

Daha önceki postlarımda televizyon bağımlısı olmadığımızdan ve dizi takip etmediğimizden bahsetmiştim. Ayrıca görsel medyanın hiç de eğitici yanlarını göremediğimden, çocuklarımıza ve gençlerimize kötü örnek olduğuna inanarak burada RTÜK' e hitaben yazı da yazmıştım.Son yıllarda RTÜK bu konularla ilgilenmiyor sanıyorum. Neyse RTÜK'ün alanına girecek konuları daha sonra araştırıp yazmak istiyorum.
Benim asıl konum bu sefer "Küçük Sırlar" dizisi. Benim kızım 11 yaşında ve bu diziyi çok seviyor. İzin vermiyorum izlemesine. Ancak fırsat bulduğu anda televizyondan ve internet üzerinden izlemediği bölümlere bakıyor. Yine internet üzerinden fotoğraflarını renkli çıktılar alıp, kendince hazırladığı magazin dergilerine yapıştırıyor. Çalışma masasına asıyor. Kızım Sinem KOBAL hayranı ve "anneciğim Sinem KOBAL için izlemek istiyorum bu filmi" diyor. Kızım ve onun yaş grubundaki arkadaşlarının hepsinde de bu beğeni ve hayranlığı görebiliyorum.O nedenle bu diziyi ve baş oyuncusu Sinem KOBAL'ı eleştiriyorum. Sevgili Sinem KOBAL keşke seviyeli, eğitici filmlerde rol alsa da, bu yaştaki çocuklara ve gençlere daha güzel, daha iyi örnek olabilse...
 
Bu hafta başı (27.12.2010) tesadüfen izlediğim bölümünde (iyi ki  izlemişim) inanılmaz ahlak dışı konulara tanık oldum. Eşim irem'e ders çalıştırıyordu. Ben de "hem televizyon izleyeyim, hem de küçük kızımı oyalayayım" dedim. Ablasını ders çalışırken rahatsız etmesin diye. Zaten tesadüfen televizyonun yanından geçerken bile göz ucu ile baktığınızda dizi hakkında fikir sahibi oluyorsunuz. İrem'e de o yüzden yasak getirmiştim zaten. Neyse bu son izlediğim bölümünde baştan sona ahlaksızlık diz boyuydu. Eminim önceki bölümler de böyle.
-Dizi de anne ve babaların evlilik dışı ilişkileri
-Bunun yanında çocukların da evlilik dışı ilişkileri
-Yine evlilik dışı çocuk sahibi olma
-Entrikalar,yalanlar
-Eşcinsellik
-Çocuk yaştaki genç kızın kendinden geçecek derece alkol tüketimi
-Sorumsuzluk
-Aile kavramın hiçe sayılması
-Şatafatlı bir hayat vs.....vs...
Bu dizideki gençler sözüm ona öğrenciydi galiba. Okul ve eğitim adına hiçbir şey göremedim ben. Çocuklarımıza yararından çok zararına inanıyorum. Amaç dizide ki karakterlere ve onların davranış ve yaşayış biçimlerine özendirici özelliğe sahip bence. Ben kızıma izletmiyorum ve nedenlerini de anlatıp, zaman kaybı olduğunu söylüyorum. Beni anlayışla karşılıyor. Tepki vermiyor ancak benim olmadığım yerde de ilk fırsatta izlemeye çalışıyor.
Peki bizde durum böyle. Acaba başka anne babalar bunun farkında mı acaba? Çok izleniyor, bol reyting alıyor ki uzun zamandır ekranlarda bu dizi. Bir de bu benim farkında olduğum dizilerden sadece bir tanesi. Acaba diğer dizilerde durum nedir? Mesela son zamanlarda bir yerlerde tesadüfen okuyorum veya duyuyorum. Fatmagül'ün suçu ne deniliyor.Artık bu slogan olmuş gibi. O diziler nasıl acaba? Aileler çocukları ile birlikte bu dizileri izliyorlar mı? Daha önceki bu,  bu , bu yazılarımda endişelerimden bahsetmiştim.

Ben ne kadar çocuğuma engel olursam olayım, toplum olarak bazı şeylerin üstüne düşmezsek, önemsemezsek çocuklarımız o toplumdan, o çevreden zarar görebilirler. Son zamanlarda benim çocuklarımdan birkaç yaş büyük arkadaşlarımın çocukları ile ilgili sıkıntı ve yakınmalarını dinlediğim zaman endişelerim gerçekten artıyor. "Demokratik, özgür, özgüvenli...vs. çocuklar, gençler yetiştirelim" derken, ahlaksız, saygısız, bencil, asi,sağlıksız, duyarsız, sevgisiz, tembel, miskin, tüketen vs....vs...çocuklar, gençler yetişiyor gibi me geliyor. Toplum olarak üzerimize düşen gerçekten ama gerçekten duyarlı olmalıyız. "Ben" diye hareket edersek zarar gören yine kendimiz oluruz. "Biz" demeliyiz. Hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız. Kendi keyfimiz için (bu dizi keyfi de olabilir) çocukları heba etmemeli; kendine, çevresine, topluma yararlı ve duyarlı nesiller yetiştirmeliyiz. Biz çocuklarımıza en iyi şekilde örnek olmalıyız. Bu bir tek benimle olmuyor. Bizle birlikte olmalı ki, toplum da iyiye doğru gitmeli. Çok mu zor bu? Bence değil. Aksine kolay. Biraz ilgi ve çocuklarımıza güzel model olmak. Çünkü çocuklar bizden gördüklerini dışarı yansıtıyorlar ve bu diğer çocuklara ve gençlere de kötü örnek teşkil ediyor. Lütfen bu konuda üzerimize düşeni seve seve yapalım.Bu çocuklar bizim yarınlarımız. Onlara güzel bir gelecek ve insanların insanca yaşadığı bir hayat sunalım...

Bu arada herkesin yeni yılını da kutluyor; sağlıklı, hayırlı, huzurlu, mutlu, sevgi dolu nice nice seneler diliyorum...Herşey gönlünüzce olsun!...

17 Aralık 2010 Cuma

Kar Manzarası

Geçen hafta Ankara'ya böyle kar yağdı. (12.12.2010) Daha doğrusu bölge bölge Ankara'da mevsim farklılıklar gösterebiliyor. Bizim oturduğumuz semtte kar yağışının ertesi günü buzlanma, ve trafikte zorluklar yaşandığında Annemlerin oturduğu yerde ise hiç kar yokmuş. Cumartesi annemler bizdeydi ve akşam ısrarlarımıza rağmen kalmadılar. Mahsur kalmaktan korktular ve o gün akşam eve dönmek için çıktıklarında arabayı otoparktan zor çıkarmışlar eşimle. Ancak kendi semtlerine vardıklarında, "annem biz geldik diye aradı ve burada hiç kar yok" dedi. İnanılır gibi değildi. Karlı havaları çok seviyorum ama evde olduğunuzda keyfi oluyor.Çalışıyorsanız çalışan insan için bayağı zorluklar yaşanıyor. Yine de kışın karın güzelliğini yaşamakta insana keyif veriyor.

Ertesi sabah kalktığımda ve pencereden baktığımda böyle bir manzara ile karşılaştım. Her yer kar olmuştu ve hala da yağmaya devam ediyordu. Bende böylesine güzel bir manzarayı hemen fotoğraflamak istedim. Ayrıca böyle bir günde evde olmak beni gerçekten mutlu etti. Bu güzelliği çocuklarım görünce onlarda mutlulukla karşıladılar ve kahvaltıdan sonra dışarı çıkıp karda oynamak istediler ve tabii bu arzularına da nail oldular. Daha iki hafta öncesine kadar Ankara'da manto,palto, kalın kazaklar giyemiyorduk. Resmen yazdan kalma sıcaklar vardı ve ani bir değişim oldu havalarda. Bakalım daha ne kadar şaşırtacak bu havalar bizi...

9 Aralık 2010 Perşembe

Limonlu Gözlere Dair.

Daha önce bu yazımda gözlerimdeki hassasiyetten bahsetmiştim. Çok sevmeme rağmen gözlerime makyaj yapamıyorum. Hemen kızarıyor, yanıyor, kaşınıyor, sulanıyor. O nedenle mümkün olduğunca hiç makyaj yapmamaya çalışıyorum. Ama özel gecelerde makyajsız da olmuyor tabii ki.

Yakın zamanda, ben lise yıllarındayken kuzenimle arada gözümüze limon sıktığımız aklıma gelmişti. Kuzenim gözlük kullanıyordu ve gözleri ileri bir numara idi. "Hem gözü güzelleştiriyor, parlatıyor, hem de miyop gözün numarasını düşürüyor" demişti kuzenim. Benim gözlerim ise zaten parlaktı, sanki ihtiyacım varmış gibi.O nedenle zaman zaman gözlerimize limon suyu damlatırdık.Gözü inanılmaz yakıyordu. Dayanılacak bir yanma değildi, resmen kıvranıyorduk. Ama güzellik uğruna yapmaktı benimkisi. Kuzenim ise hem gözlüğünden kurtulmak için, hem de daha güzel gözlere sahip olmak içindi onun yaptığı da.

Son zamanlarda ben bu yöntemi bir iki defa daha denedim. Lise yıllarımdan sonra ilk defa yakın zamanda yani. Birinci denemem özel bir gecemiz vardı. (Öğretmenler gününde). Makyajımı yaptım. Üstelik makyaj malzemelerimi yeni de almıştım ve bayağı da pahalı ürünlerdi. Daha sonra  internetten başka ürünlerle karşılaştırınca "ne kadar pahalı almışım" dedim. Gözümün hassasiyetini bildiğim için kaliteli olsun istedim ama yine de değişen birşey olmadı ve gözlerim kızarmaya, yanmaya, sulanmaya başladı, makyaj sonrası. Ben de "ne yapabilirim, ne yapabilirim" diye düşününce bu limon suyu aklıma geldi ve birer damla gözüme damlattım. İlk önce inanılmaz kanlandı, yandı, sulandı ve o etkiler azalınca da gözlerimdeki hem rahatsızlık, kızarıklık gitti. hem de gözlerimi daha da parlattı ve netleştirdi. Ben de şunu düşündüm, "her halde gözdeki mikropları kırıyor". İkincisi de bilgisayar başında fazla çalıştığım bir günde gözlerimdeki normal yorgunluk ve rahatsızlık anında yine limona başvurmakla oldu. Sonuç yine mükemmeldi. Daha net görüyordum sanki, gözlerimde batma, yanma hissi de yok olmuştu. Kısaca kendimi çok daha iyi hissediyordum limon sıktıkça.

Kısaca sade de gelecek olursam, az önce göze limon damlatmakla ilgili internetten araştırmalar yaptım. Göze zarar verebileceği yönünde idi. Ama benim gözlerimi de rahatlattığını gözlemledikten sonra kendim doktoruma sormadan bir daha denemeyi düşünmediğim fikrine kapıldım. Sakıncası olmasa acısına katlanıp, gözlerimi rahatlatmaktan yanayım ya ben...Neyse kaş yapayım derken, göz çıkarmayalım...En iyisi doktora danışmak...Bu arada sizin de bu konuda fikirleriniz olursa paylaşırsanız sevinirim.Sağlık ve esenlikler diliyorum.

Resim :http://www.meleklermekani.com/portal/limon-kabugundaki-muziceler.html

6 Aralık 2010 Pazartesi

Gizem ve Heyecan Dolu Bir Kitap

"Kavim" film tadında okuduğum ender kitaplardan oldu. Ayrıca uzun zamandır polisiye kitaplar da okumamıştım.Özlemişim doğrusu. Kitabın içeriği hakkında fazla birşey anlatmak istemiyorum. Çünkü anlatırsam gizemi bozulacağından okumak isteyenlere haksızlık etmiş olurum.  Kitapta başından sonuna kadar sürükleyici, heyecanlı ve merak uyandıracak kadar da gizemli olaylar zinciri var. Bu yüzden son yıllarda hatırladığım kadarıyla sayfa adedi olarak en fazla okuyarak rekor kırdığımı da söyleyebilirim.

Kitabın gizemini bozmadan kısaca değinmek istiyorum ben yine de. Konusu, Başkomiser Nevzat ve yardımcıları Komiser Ali ve Zeynep'in ilginç bir cinayetin izini sürmelerini konu alıyor.Öldürülen kişinin kalbine haç saplı bir bıçak saplanmış ve masanın üzerine açılmış olan bir İncilde Zekeriya peygamberin bir sözünün altı maktülün kanı ile çizilmiş  ve kitabın sağ tarafına mor gabriel yazılmış. Bu ipuçları cinayetin Hristiyanlık ve Süryanilikle bağlantısı olduğuna dikkatleri çekiyor. Cinayet aydınlatılmaya çalışılırken, bu bulgular üzerinde durulup, konuyla bağlantısı olabileceği düşünülen kişiler bulunuyor.Onlarla görüşüyorlar ve bu yönde araştırma yapıyorlar.Olayın kahramanlarını bu yönde araştırma yapmaya yönlendirirken, bu arada bu cinayetle bağlantısı olduğu anlaşılan başka cinayetler de işleniyor. Fakat bu cinayetlerle olayın altından farklı konular çıkıyor ve olayın gizemi gittikçe daha da artıyor....

Kitap başından sonuna kadar heyecan ve gizem dolu. Olayın nereye varacağını hep merak ediyorsunuz.  Ayrıca oldukça da sürükleyici olduğu için elinizden bırakmak istemiyorsunuz.Mümkün olduğunca kısa tutmaya çalıştım kitabı.

Ahmet Ümit'in Kavim adlı bu kitabını okumanızı tavsiye ediyorum ben. İlk fırsatta diğer kitaplarını da okumak için sabırsızlanıyorum. Şimdiye kadar bu okuduğum ikinci kitabı. Daha önce de Bab-ı Esrar'ını okumuştum. Güzel ve sağlıklı bir hafta diliyorum herkese. Bol ve keyifli okumalar da....