31 Ekim 2016 Pazartesi

Cumhuriyetimizin 93. Yıldönümü Kutlu Olsun!!!..

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı bizim için değerli ve önemli bir gündür.Çünkü 1923 yılının 29 Ekim'inde Cumhuriyetimiz ilan edilmiş ve özgürlüğümüzün, bağımsızlığımızın teminatı Cumhuriyet rejimi Türk milletine armağan edilmiştir. Cumhuriyet yönetiminde egemenlik kayıtsız, şartsız millete aittir. Değerli Atamızda Türk milletini Cumhuriyet yönetimine layık görmüş ve " Türk ulusunun yaradılışına ve yaşantısına en uygun olan yönetim şekli Cumhuriyettir" demiş ve Türk milletine Cumhuriyet yönetimini armağan etmiştir. Cumhuriyet yönetimi bağımsızlık, özgürlük ve eşitlik kavramlarını barındırır. Cumhuriyetimize kavuşmak kolay olmamıştır. Bu uğurda atalarımız büyük savaşlarla kanlarını ve canlarını feda etmişlerdir. Bağımsızlığımızın, özgürlüğümüzün ve eşitliğimizin teminatı olan Cumhuriyete kavuşmamız için canlarını, kanlarını feda eden ve hala etmeye devam eden aziz şehitlerimize, gazilerimize ve büyük önderimiz Atatürk'e şükranlarımızı sunuyor ve saygıyla anıyorum. Bu vesile ile Cumhuriyetimizin 93. yıldönümünü can-i gönülden kutlarken, milletçe Cumhuriyetimize ve Sevgili Atamızın devrimlerine, ilkelerine sahip çıkacak sonsuza kadar yaşatacak nesiller yetiştirebilmeyi umut ediyorum. Cenab-ı Allah milliyetçilik ruhu ile birlikte, birlik ve bütünlük içinde olabilmeyi nasip etsin hepimize. Bu ülke bizim, hepimizin... Ayrımcılığa, bozgunculuğa hıyanete gerek yok. Bu vatan uğruna canımız feda. Çocuklarımıza, bizden sonraki nesillerimize güzel, tertemiz, özgür, bağımsız bir gelecek bırakmak istiyorsak egoist, ayrımcı, bozguncu vatan haini olmamalıyız. Tek ruh, tek güç olup güzel yarınlarımıza, birlik ve bütünlük içinde sahip çıkmalıyız. Türkiye Cumhuriyetini, ilelebet ve sosuza kadar sevmek yetmez, sevdireceğiz; anlamak yetmez anlatacağız; yaşamak yetmez yaşatacağız.!!!

22 Eylül 2016 Perşembe

MEHMET AKİF ERSOY' A DAİR

Bloğuma eskisi kadar vakit ayıramasam da okuduğum kitaplar hakkında kendi yorumlarımı ve ben de bıraktığı etkisi ve konusuna kısaca değinmek istiyorum. Mümkün mertebe her fırsatta kitap okumaya çalışıyorum ama eskisi kadar buraya not düşemiyorum. Şimdi ise kısa bir süre önce okuduğum Tarihçi Sinan MEYDAN'ın Mehmet Akif ERSOY' u anlatan kitabından bahsetmek istiyorum. Mehmet Akif ERSOY tarihimize damga vurmuş bir şairimizdir. Türkiye Cumhuriyeti ve milletine armağan ettiği milli marşımızı coşku ile söylediğimiz her fırsatta da saygı ile anıyoruz. Ancak kendisini sınırlı ölçüde tanıyoruz. İşte bu nedenle kitabı ilk fark ettiğimde de ilgimi çekti ve kendisini daha yakından tanıma ve bilinmeyen yönlerini öğrenme isteği ile merakla okudum kitabı.Yazar, Mehmet Akif ERSOY'un bilinmeyen yönlerini araştırmalar sonucu tarihi belgeleriyle, şiirleri ve eserleri üzerinden de roman tadında anlatmış. Bu anlamda da ilgiyle okunacak bir kitap bana göre. Kitapta Mehmet Akif ERSOY'un dinine bağlı olduğu kadar da son derece modern,ileri görüşlü, vatansever,akılcı, bilimci,yeniliklere açık, kültürlü, eğitime önem veren yönü de detaylı bir şekilde anlatılmış kitapta. Kitaba kısaca değinmek gerekirse; Mehmet Akif ERSOY'a göre okumamak cehalet ve ilimsizliğe, cehalet ve ilimsizlik de yokluk ve yoksullağa neden olmuştur.Halkın her bakımdan yokluk,yoksulluk ve borç içinde olduğunu, sağlıksız koşullarda yaşadığını belirten Mehmet Akif ERSOY'a göre bunun nedenlerini müslüman halkın yeterince çalışmamasına, dinini yeterince bilmemesine, yeterince okumamasına ve iyi eğitim almamasına bağlamıştır. Cehaletten kurtulmak için ilim çağına mutlaka ayak uydurmak gerektiğini belirtmiştir. Müslümanların geri kalmasını batı medeniyetinden ve gerçek dinden uzak kalmasına bağlamıştır...Mehmet Akif sanat toplum içindir anlayışını savunmuş. Edebiyatın ahlaka hizmet etmesi gerektiğini düşüncesinde olduğu için, şiirlerinde daha çok toplumsal sorunlara değinmiş, aşk manzumeleri yazmamış.Kitabın ilk sayfasındaki; Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim" / "İnan ki: Her ne demişsem görüp de söylemişim" mısralarında da bunu ifade etmiş. Kitabın yazarı tarihi belgelerle ve araştırmalar sonucu tamamen objektif olarak kaleme aldığı kitapta eleştirisel yaklaşımlarda da bulunmuş. Mehmet Akif ERSOY'un hayatı üzerinden bilinmeyen birçok konu ve kişiler hakkında da beni aydınlattığını düşünüyorum kitabın...

4 Mayıs 2016 Çarşamba

Bir Supla Örmelerim

Merhabalar, birçok yoğunluğumun arasından bloğumu da güncellemeye çalışıyor ve bu yoğunluklarım arasında vakit bulup, seri olamasam da zamana yaydığım ve gecikmeli bitirdiğim hobi çalışmalarımı da burada paylaşmak arşivlemek istiyorum.Her zaman okul dönemi yoğunluğundan şikayet ediyoruz.Yazın daha çok vaktimizin olacağını düşünüyoruz. Ancak o zamanda farklı yoğunluklar oluyor.Tatil faslı vs.Hal böyle olunca yaz ayıda göz açıp kapayıncaya kadar bitiyor. Rabbim öncelikle hepimize sağlıklı, huzurlu, mutlu, güvenli, uzun ömürler versin.İyi günler görmeyi nasip etsin İnşaAllah. Her zaman dediğim gibi yoğunluklarımız verimli yoğunluklar olsun İnşaAllah.Bütün bu yoğunluğun arasına çalışan bir bayan olarak da, sıkıştırdığım olmazsa olmaz hobilerimde var elbette.Öncelikle kendi yaptığım, el emeği çalışmalar çok hoşuma gidiyor.Yaparken bana yorucu gelse bile keyifde veriyor. O nedenle elimden gelenleri hiç düşünmeden yapıyorum.Bilmediğim ancak kendimin de el atmak istediği hobisel çalışmaları da, sağ olsunlar nette konusunda uzman olan kişilerden öğrenip, yaptıklarımda oluyor. O nedenle paylaşımda olan herkese bu anlamda minnet de borçluyuz.Paylaşımlarını esirgemeyen herkese teşekkür ediyorum. Ben de paylaşımlarımda birilerine faydalı olabiliyorsam ne mutlu bana. :))
Derken ; kendimin de bitireli bir hayli zaman olan ancak buraya taşımaya geciktiğim suplam hakkında yazmak istiyorum. Yine netten, instagramdan gördüğüm supla, amerikan servisleri çok hoşuma gidiyordu. Çok şık duruyorlar ve sofralara renk ve güzellik katıyorlardı. Ben de yaza balkon sofralarımda kullanırım düşüncesi ile supla örmeye karar verdim. Araştırmalarım sonucu, Derya Baykal'ın programında yapılıp paylaşılmış bir supla modelinden yola çıkarak kendi suplamı ördüm. Model üzerinde biraz değişiklikler olmuş olabilir belki ama asıl görsel kaynağım Derya Baykal'ın programında yapılmış olan supla modelidir. Henüz bir tanesini örebildim. Amacım altıya tamamlamak ve masanın ortasına da aynı renk ve modele yakın runner örebilmek. Runnerı da bu modelden yola çıkarak mı oluştururum, yoksa yine netten mi araştırırım buna henüz karar veremedim. Takım oluşturabilmek için bu modelden yola çıkarak yapmam daha uygun olur diye düşünüyorum.
En son bitmiş halleri ile de görüntüleyebilirim ama ne zamana bitirebilirim bilmiyorum doğrusu.Tek hali ile servis tabağıyla sunumu bu şekilde. Şu an yine bir amigurumi bebek örüyorum. O da bitmek üzere. Okullar da sona geldi. Kızıma söz verdiğim gibi barbielerine kıyafetler örülecek, örgü bebeklerimizin de tatile kadar bitmesi gerekiyor.Şimdi bu örmelere daha da hız vermeliyim. Malum yaza yaklaşıyoruz.Sağlık,huzur, güven ve mutluluklar diliyorum herkese...

27 Nisan 2016 Çarşamba

23 Nisan Kutlaması ve Önemi

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı kutluyorum.Bizde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 96. yılını ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramımızı büyük bir çoşku ve heyecanla kutladık.Bilindiği gibi TBMM’nin açılışı Türk halkının egemenliğini ilan ettiği ve yönetme idaresini ele aldığı tarihi bir gündür. 23 Nisan 1920 ilk Büyük Millet Meclisi'mizin toplandığı gündür. 23 Nisan, ulusun yönetme yetkisini kullanmaya başladığı gündür. Bu gün Milli Egemenlik Bayramıdır. Egemenlik ise gücünü milletinden alır ve bu gücü yine millet adına kullanır.

23 Nisan 1920, yok edilmek istenen bir milletin diriliş tarihidir. 23 Nisan 1920 Türk Milletinin iradesidir, Türk Milletinin gücüdür. Dünyanın; en ahlaklı, en onurlu savaşı bu tarihte kurulan meclisin milletten aldığı güçle yapılmıştır. Haksızlığa, zulme, işgale bu meclisle meydan okunmuş, yine tüm dünyaya demokrasi ve insanlık dersi bu meclisle verilmiştir. O nedenledir ki 23 nisanlar başkadır, başka kutlanır ve geleceğimizin teminatı çocuklarımızındır.

Büyük önder Atatürk’ün de düşüncesinde çocuklar, milletin geleceğidir. Tarihimizin gurur dolu sayfalarının yeni nesillerce öğrenilmesi ve Türk Devleti’nin devamını emanet edeceğimiz yeni Cumhuriyet bekçilerinin bu bilinçle yetişmesi amacıyla 23 Nisanlar, önemli birer vesiledir. Çocuklarımızı daima bu bilinçle yetiştirmeliyiz. Onlara 23 Nisanların coşkusunu, önemini en iyi şekilde anlatmalı ve yaşatmalıyız. Onları vatan ve millet sevgisi ile, demokrasi ve bağımsızlık bilinci ile yetiştirmeliyiz…

Bu yazımı da Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atam'ızın bir sözüyle sonlandırmak istiyorum:

“Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da millî egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir.”

14 Nisan 2016 Perşembe

Yeniden Örmelere Dönüş....

Bloğuma eskisi kadar vakit ayıramıyorum sanıyorum.Yine arayı epey açmışım.Blokta olduğu gibi hobi işlerimde de çok ağırım. Ama bu tamamen tembellikten kaynaklı değil, ancak fırsat bulabilmekten kaynaklı.Çünkü tam zamanlı çalışıp da, fırsat buldukça hobisel çalışmalar yapmak daha önce söylediğim gibi terapi benim için. Zamanımızı verimli değerlendirmek, ortaya güzel şeyler çıkarmak gerçekten takdire şayan.Bu nedenle boş vakitlerini üreterek, çalışarak, kendilerine ve çevrelerine güzel şeyler çıkaran insanları da çok takdir ediyorum. Ben de mümkün olduğunca özel hayatımdan ve iş hayatımdan arta kalan zamanlarda mutlaka birşeyler yapmak istiyor ve bu konu da imkanları zorluyorum.Genel de DIY projeleri ile insanlar çok güzel şeyler ortaya çıkarıyorlar.Biliyorsunuz DIY (Do it yourself) kendin yap projesidir. Aynı zamanda evdekileri, eskileri değerlendirme ile ortaya çıkan güzel projelerdir.Ben evde eski bulundurmayı veya "bu da işime yarar saklayayım" mantığında olamıyorum. İstiyorum ama evde biriktikçe beni sıkıyor. Bunun da nedeni bir köşeye koyup, gün gelir lazım olur, elbet bir gün yaparım düşüncesi ile biriktikçe birikmesi.Ev de olsam, boş vaktim bol olsa belki bu kadar birikmez.Vaktim sınırlı ve sınırlı olan vakitlerde bazen şöyle birşey yapayım dediğim zamanlarda da malzeme sıkıntısı çektiğim çok oluyor doğrusu.
Ama işte o vaktin ve isteğin ne zaman geleceği belli olmadığı için evde kalabalık ediyor düşüncesi ile elden çıkarıyorum işe yarayacak malzemeleri de.Mesela elimdeki birçok örgü ipleri de bu düşünce ile anneme vermiştim.Gerçi annem onları da çok güzel değerlendirmiş.O iplerle bana fotoğrafta görünen bu battaniyeyi örmüş.Çok da güzel olmuş.Ellerine sağlık anneciğimin. Annem de örgü işini çok sever.Artık gözleri rahatsız olmasına rağmen duramıyor. Görüp beğendiği şeylerden bize veya sevdiklerine hediye olarak da örüyor. Elinde kalan malzemeleri veya ben de kalanları da böyle bu şekilde değerlendiriyor işte.MaşaAllah anneme...Bazı uğraşlara ara verince soğukluk da oluyor kanımca. Vakit darlığından yoğunlaştığımız ilgi alanları değişince diğerini hepten ihmal ediyoruz galiba.
Örgü örmeye tekrar başlamam da yine kızım sayesinde oldu. Kızım benden barbie bebekleri için kıyafetler örmemi istediğinde tekrar amigurumi bebek de öreyim dedim ve bir iki ip aldım başlangıç için.İlerleyen zamanlarda daha fazla renk seçenekleri ile örme işine hız da veriririm İnşaAllah.Kızımın barbie bebekleri için de rengarenk kıyafetler öreceğim ve daha başka güzel bebeklerde örmeyi planlıyorum.Şu an ağırdan alıyorum.Bu yıl 4.sınıf sınavları var, derslerine yoğunlaşması lazım.Yaza hazır olacak şekilde örmeyi planlıyorum.Bunun dışında planımda supla (Amerikan servisleri) var. Onlardan da öreceğim.Hazır olduğun da paylaşımımı da yaparım İnşaAllah.

17 Mart 2016 Perşembe

Ne Desem...:((

Bu yıl bloğuma döndüğümde ben de güzel paylaşımlarda tekrar bulunmak, yaptığımız etkinleri buraya arşivlemek ve okuyanlarımla paylaşmak istiyordum. Bloğumu ilk açtığımda adından da anlaşılacağı gibi "Hayata Dairlerim" her türlü konuya da değinmekti amacım. O yıllarda da bunu yapmış, her konu da burada paylaşımlarda bulunmuştum. Ancak bloğuma tekrar döndüğümde, bu kadar üzücü yaşanmışlıkların içinde keyfi şeyler paylaşasım gelmiyor açıkcası. Pazar günü öğleden sonra Sayın Doğan CÜCELOĞLU hocamızın "Anne Baba Olmanın 5 Farkındalığı" adlı seminerindeydik.Çok da keyifli, verimli bir seminerdi.Daha sonra belki detaylı bir bilgi veririm bu konu hakkında. Bu tür seminerler insanın gelişiminede katkı sağlıyor mutlaka.Farkındalık katıyor insana. Kitaplardan veya yaşayarak da birçok şeyleri öğreniyoruz ama seminerler çok da etkili kanımca. O seminere dair izlenimlerimi burada paylaşırım diye umut ediyordum.Seminerden çıktıktan sonra çok verimli, faydalı dakikalar geçirdiğimizi ifade ettik eşimle birbirimize.Bundan da büyük keyif, gurur ve mutluluk duyduk.Ama maalesef kendi iç dünyamızda bile ufacık mutlulukları, keyfi güzelim ülkemizde çok görüyorlar sanki artık. Bilemiyorum ben çok etkileniyorum.Ufacık mutluluktan, keyiflenmekten bile utanıyorum.Çünkü biz burada keyiflenirken veya eğlenirken başka yerlerde insanlar acıyı yaşıyorlar.O günün akşamı yapacağım birçok işim de olmasına rağmen Ankara'da yine bir bombalı saldırı olayını duyunca halim kalmadı açıkcası. Rabbim o hain saldırıda ölen insanlarımıza Rahmet eylesin.Mekanları cennet olsun İnşaAllah. Yaralı olanlara da acil şifalar versin.Ailelerine ve tüm sevenlerine sabır ve dayanma gücü versin İnşaAllah. Diyecek birşey bulamıyorum. Ben böyle durumlarda kayıtsız kalamıyorum. Yapacak,yazacak gücü bulamıyorum.Kelimeler tükeniyor.Söylenecek çok şey varken, söyleyemiyoruz, nutkumuz tutuluyor adeta birşey veya hiç birşey olmamış gibi davranamıyorum. Doğu bölgelerimizde de birçok askerlerimiz, emniyet mensuplarımız ailelerinden koparılıyorlar. Güzelim ülkemizde masum vatandaşlarımız haince öldürülüyorlar.Ne olacak bu ülkenin hali.Nereye gidiyoruz, daha kaç canlar, canlarımız yanacak.Nasıl bir dünya.Nasıl vicdansız, nasıl cani bu insanlar. Allah'ım korkunç birşey. Masum, suçsuz insanlar veya canlılara bunu yapanlara insan demek bile doğru mu onu da bilmiyorum. Geleceğimize karşı da endişelerim var.Yarınlarımıza umutla, güvenle bakamıyoruz. Huzur kalmadı. Rabbim bu vatana ve millete hainlik düşünenlere,her türlü zarar vermek düşüncesinde ve eğiliminde olanlara fırsat vermesin İnşaAllah. Tüm insanlığa güzel günler görebilmek umuduyla sağlık,huzur ve esenlikler diliyorum..

8 Mart 2016 Salı

Kadınlar Gününün Anlam ve Önemi

8 Mart 1857 yılında Amerika'da bir dokuma fabrikasında çalışan çok sayıda kadın işçi çalışma koşullarının iyileştirilmesi için grev yapmışlar.Ancak grev esnasında polisin kadınlara saldırması ve kadınları fabrikaya kilitlemesi sonucu fabrikada çıkan yangında çok sayıda kadın işçi yanarak can vermiş ve cenazelerine binlerce insan katılarak çok ses getirmiştir. Daha sonraki yıllarda dünyanın birçok yerlerindeki sivil toplum kuruluşları tarafından kadın haklarının gündeme getirildiği sıralarda 8 Mart'ı Dünya Kadınlar Günü ilan etmek için çalışmalar yapmışlar ancak resmi olarak 1960'lardan sonra Amerika'da da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilan edilmesi ile tüm dünyaya yayılmıştır.Aslında 8 Mart Kadınlar günü kutlama değil, emekçi kadınları anma günüdür. Kadın haklarının da en çok gündeme geldiği günlerden bir gündür aslında.
Aslında dünyanın hiç bir yerinde kadınlara gereken değer verilmiyor.Kadınlar bir metaa olarak, hizmetkar olarak görülüyor, horlanıyor, ikinci plana atılıyor.Birçok bilimsel, siyasal, kültürel ve etkin alanlarda erkek hakimiyeti daha ağır basıyor.Bir önceki yazımda "Duvarların Arkasında" adlı müslüman kadınlar hakkında yazılmış bir kitaptan bahsetmiştim ve Türk islam kadını olarak onlardan çok daha şanslı olduğumuzu da dile getirmiştim.Tabii ben kendi açımızdan olaya bakmıştım.Kırsal kesimlerimizde, bazı bölgelerimizdeki kadınlarımızın durumları içler acısı.Kadınlarımıza birçok kesimlerde gereken değer verilmiyor maalesef.Bizim ülkemizde de birçok kadın cinayetleri, kadına şiddet toplumumuzun kanayan yarası.
Aslında Türk kadınları medeniyete Yüce önderimiz Atatürk sayesinde Avrupalı kadınlardan önce ulaşmıştır.Kadın haklarında yasal olarak çok büyük iyileşmeler sağlansa da geçmişin izleri günümüze de kadar taşınmıştır toplumumuz tarafından.Yüce önderimiz Atatürk Türk Kadının, Türk Cumhuriyetinin var olmasında büyük bir katkıya sahip olduğunu savunmuştur. Hiç şüphe yok ki; tarlayı eken, çifti süren, ormandan odun kesip getiren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla birlikte sırtlarıyla, kağnısıyla, kucağında yavrusuyla yağmur dememiş, çamur dememiş, kış dememiş, sıcak dememiş, savaşta cephanelerde mermi taşımış Türk ordusunun yanında yer almış olan Türk kadınlarımızdır. İşte bu yüzdendir ki; Sevgili Atamız "Türk kadınına her alanda güvenmelisiniz. Onlar anne olmasını, gerçek bir anne olmasını bildikleri kadar medeni alemin her branşında da üstün yetenekleri ile birer uzman olmasını bilecek kadar çalışkandırlar, inançlıdırlar ve gayretlidirler." demiştir. Atamız saygıdeğer kadınlarımızı, Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onlardan daha üste çıkacak bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmemiş ve buna kesinlikle inanmıştır.Bize de düşen Atamızın bu inancına ve güvenine layık olmalı; Türkiye´nin gelişmesi, refah seviyesine ulaşması ve daha aydınlık yarınlara taşımamız için erkeği ile birlikte daha çok çaba ve gayret içinde olmalı, umutla birlikte çok çalışmalıyız. Görsel Kaynak:blog.milliyet.com yasatilansozler.blogspot.com

3 Mart 2016 Perşembe

Duvarların Arkasında

"Duvarların Arkasında" Ayşe BÖHÜRLER ve Aslıhan EKER'in 3 yılı kapsayan çalışmaları sonucu ortaya çıkmış belgesel niteliğinde, 13 islam ülkesini ve buralardaki 200'den fazla kadınla yaptıkları görüşmeler sonucu oluşan bir kitap.Yazarlar bu çalışmaya başlamadan önce ön araştırma yapmak istediklerinde, o ülkelerdeki kadınlar hakkındaki belgelere, bilgilere ne yazık ki batılı kaynaklardan ulaşabilmişler.Ancak o belge ve bilgilerde batının coğrafik ve kültürel farklılıkları gözetmeden islam ülkelerindeki kadınları erkeğine köle olmuş, baskı altında kuşatılmış, cahil, ezik, burkaların ve peçelerin arkasına gizlenmiş bir kadın modelinde önyargılarını yansıtan kaynaklarmış. Bu projenin asıl amacı ise islam ülkelerindeki kadınları kendi gözleri ile görmek,tanımak ve aslında yansıtıldıkları gibi olmadıklarını ortaya koyacak olumlu bir imaj çizmeye çalışmak olmuş.Bu nedenle de görüştükleri kadınları kötü hikayeleri olan alt kesimlerden değil de, başarılı, kariyer sahibi elit tabakadan kadınlar olmuş. Bu anlamda oldukça kapsamlı bir çalışma olmuş.Kitap 550 sayfa, sık ve küçük punto ile yazılmış. Normal kitap formatında yazılmış olsa iki katına çıkardı sayfa sayısı. Aslında her islam ülkesindeki kadınlar ve o ülkenin kadınlarının ortak yaşam koşullarını ve kültürlerini ayrı ayrı ele almak daha açıklayıcı ve aydınlatıcı olabilir.Ancak geniş çaplı anlatmak çok sayfalarımı alır benim de.Aslıhan EKER bir konferansta müslüman kadınlardan, gittikleri her ülkede artık duymaktan sıkıldıkları cümle "kendimize göre bir takım problemlerimiz var, ancak diğer müslüman ülkelerin kadınlarından daha şanslıyız" olmuş. Bunu en fakir ülkeler arasında olan Yemen'deki kadınlar dahi söylemişler.Bu da kendi kültürlerini, yaşam koşullarının onlara getirdikleri sıkıntıları özümsemiş olduklarını gösteriyor.Ancak islam ülkesindeki kadınların genel sorunları boşanmalar. Boşanma erkek tarafından kolay olmakla birlikte, kadına zorluk, neredeyse imkansızlık teşkil ediyor.Çok eşlilik de temel sorunlardan ve erkek istediği zaman ikinci, üçüncü eşe sahip olma hakkını kendinde görüyor.Kanunlara göre erkek ikinci eş almak istediğinde ilk eşine danışmak zorunda, ancak danışsa bile eş izin vermese de erkek kadını rahatlıkla boşayıp, daha sonra da bütün haklarından feragat ettirip, sokağa terk edebiliyor veya şiddet uygulayabiliyor.Yine birçok ülkede namus cinayetleri cinayet muamelesi görmüyor.Cinayet işleyenler çok kısa sürede hapisten çıkarılıyorlar. Hatta haksız yere öldürülen kadınların üzerine iftiralar bile atılabiliyor "namus cinayeti" diye.Bütün bu gibi sorunların yanında kadının velisi olmadan tek başına karar verememe, miras dağılımında eşitsizlikler, başörtüsü temel sorunlar teşkil ediyor. Bütün bunları düşündüğümüzde Türk ve islam kadını olarak ne kadar şanslı ve özgür olduğumuzun bir kez daha farkına varmış oluyoruz.Kitabı ben ilgiyle ve merakla okudum.Benim için kitabın kurgu değil de, gerçekleri yansıtması ve o bölgedeki insanlarla görüşmeler sonucu yazılmış olması çok önemli.Çünkü İslam ülkesindeki dindaşlarımız hakkında daha kapsamlı bilgi sahibi oluyor; kendi yaşam koşullarımız ve haklarımızı da düşündüğümüzde bir değil, bin şükür sebebimiz daha olmuş oluyor.

22 Şubat 2016 Pazartesi

. İnsanca yaşamak......

Geçen hafta yine çok ses getiren acılar yaşandı.Ankara'mızın en güvenli olduğunu düşündüğümüz bir bölgesinde bomba patlatıldı.Onca masum vatandaşlarımız ve askerlerimiz hayattan koparıldı. Birçoğu da yaralandı.Doğu bölgemizden de şehit haberlerimiz gelmeye devam ediyor.Güzelim ülkemizde artık sevinebileceğimiz, gururlanacağımız hiçbir şey göremiyorum. Her gün üzüntü,ahlar vahlar, gözyaşı var. Ateş her zaman olduğu gibi düştüğü yeri yakmaya devam ediyor. Bizler de onca acı yaşanıyorken sevinmeyi, mutlu olmayı kendimize yakıştıramıyoruz.Ülkemizde artık sevinebileceğimiz, gururlanacağımız hiçbir şey de göremiyorum.Hep hayata pozitif bakmaktan, hayatın güzel yanlarını görmekten yana olduğumu, elimizdekilerle mutlu olmayı, güzellikleri kendimiz oluşturmayı, hayatımıza anlam katacak şeylerle meşgul olmayı kendime ilke ediniyorum ve çevreme de bunu aşılamaya çalışıyorum ama bir yerde insansın işte; ülkende yaşanan onca acılar,kayıplar,talanlar,rantlar varken; ister istemez canı sıkılıyor insanın.Duyarsız, gamsız,tepkisiz kalamıyorsun.Böyle olduğu zaman kendimize ufacık bir mutluluğu da çok görüyoruz veya gördürüyorlar işte.Ama elimizden de birşey gelmiyor maalesef. Çaresiz kabulleniş içine girip, Rabbim' e havale ediyorsun.Her türlü kötülüklerin aktörlerini, sebep olanları Rabbim'e havale ediyorum.Millet olarak da duyarlı olmalı, birlik ve bütünlüğümüzün parçalanmaması için tek bilek, tek yürek olmalı, insanca yaşamalıyız. İyiliği, doğruluğu, merhameti, sevgiyi ilke edinmeliyiz.Bu duygularla kendimizi beslersek; çevremize, ülkemize, insanlığa daha faydalı oluruz. Hatta dünyayı böyle görürsek, o beslendiğimiz yüce değerler katlanarak bize geri döner.Bunu idrak edemiyor mu insanoğlu? Neyin kavgası, neyin savaşı.Ellerine ne geçiyor.Hak hukuk yiyerek şu üç-beş günlük dünyadan ne gibi çıkar bekler.İnsanca yaşa, Rabbimizin nasip ettiği nimetlere şükür edip,elindekilerle yetin.Haa! yetinemiyorsan da çalış,çok çalış.Bir amaç için çalışmakta insanı, doğru bir insan yaptığı gibi, mutlu da yapar. Alın terinle kazan ne kazanmak istiyorsan. Zorbalıkla, hile ile şiddetle değil. Ama maalesef bunu çok fazla göremiyorum.Aslında dünyanın hiç bir yerinde huzur kalmadı. İnsanlar çıkar uğruna birbirlerini yiyorlar.Başka vatanların da huzurunu bozuyorlar.Oradaki insanları evlerinden, yurtlarından ediyorlar.Ülkeleri bozguna uğratıyorlar.Herkes "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" zihniyetinde.Oysa o yılanın gün gelecek sana da dokunacağını idrak edemiyorlar.Günü kurtarma çabasındalar.Bazıları da her türlü rant peşinde. Bunun için hak, hukuk yemekten zerre kadar vicdanları rahatsızlık duymuyor.. Ne dedik, Rabbimize havale ediyoruz.Elbet adalet er ya da geç tecelli edecektir..Ben buna inanıyor ve buna güveniyorum.Başka da elimizden birşey gelmiyor.Bu vesile ile de Şehitlerimize ve canice bu hayattan, sevdiklerinden koparılan masum vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah'tan rahmet, ailelerine ve sevenlerine sabır ve dayanma gücü diliyorum.Mekanları cennet olsun İnşaAllah.

17 Şubat 2016 Çarşamba

Çiçek Hayata Renk ve Güzellik Katar...:))

Benim birikmiş mevzularım var. Hangisini yayınlarım,bloğuma arşivlerim,paylaşırım,bazılarını da es geçerim bilemiyorum ama an itibarıyla paylaşmak istediklerim burada olacaklar. Daha öncesinden yazmak istediğim konularla ilgili resimlerimden bir klasör oluşturmuştum.Fırsat buldukça burada yazdığım konu ile ilgili resimleri kullanacaktım. Şimdi bugün yine çiçeklerimden bahsetmek istiyorum. Aslında son yıllara kadar çiçeklerle aram iyi değildi. Evimde birkaç tane çiçek olurdu ama sulamasını yapar, fazla da ilgilenmezdim.Ona rağmen küçücük saksıdaki çiçeklerimin kaç defa saksılarını büyütmüş,büyümelerine tanık olmuştum. Çok aşırı büyüdüklerinde tavan yaptıklarında ilgilenen komşulara veriyordum. En son çiçeklerimi de 3 yıl öncesi aldığımız evin bina girişine bırakmıştım hala orada duruyor. Bazılarını kuruttular ama şimdi sadece kauçuk çiçeğim hayatta kaldı.
Evimde ise şu sıralar en çok orkidelerimi, succulentlerimi,Aloe Veralarımı, Terrariumu seviyor ve yetiştiriyorum.Çiçeklerle hakikaten ilgilenmek, onların o güzel gelişimlerine tanık olmak insanı mutlu ediyor,hayatınıza anlam katıyor inanın.Yaptığınız her birşeyin olumlu dönütü insanın mutlu olması için yeterli bence.Hayata güzel bakmak, güzel şeylerle meşgul olmak terapi aslında.
Buradaki beyaz orkidem hediye gelmişti.Çiçekleri geldikten sonra epey bir zaman durdular.Daha sonra internette orkide bakımıyla ilgili yazıları okudum ve orkideme internette öğrendiklerimi uyguladım. İnternette öğrendiğim şekilde serin ve sadece ışık alan yere koydum.Sulamalarını genelde alttan suya daldırma şeklinde yaptım ve çiçekleri döküldükten sonra üçüncü boğumlarından kesip, sabırla beklemeye başladım.Bu şekilde bozulmadan çok şükür gelişmeye devam ettiler.Bana geldiği zamanki çiçekli halini de sayarsak üçüncü kez çiçeklendiler.Çiçekleri dört ay boyunca rahatlıkla kalıyorlar.Tabii çiçekleri dökülünce tekrar açmaları içinde bir o kadar ay bekliyorsunuz sabırla.Buradaki açan orkidelerimden bir tanesi.
Hemen yanında yeni filiz vermeye başlayan başka cins beyaz ve fuşya orkidelerim daha var. Onların açması sanıyorum baharı bulacaktır.Yandaki resim fuşya rengi orkidemin dökülmeden önceki hali.Onun da tekrar açmasını sabırsızlıkla bekliyorum. O sıralarda yukarıdaki beyaz orkidem de yavaş yavaş çiçeklerini döker sanıyorum. Biri çiçeklerini dökerken diğerleri açacaktır yanii.
Burada da Aloe vera çiçeğim geçen yıl komşum küçücük bir fide halinde bu aylarda vermişti. hemen toprağa dikmiştim. Daha sonra hızla büyüdü ve etrafından birçok fideler çıktı.Birçok defa eşe dosta küçük saksılara dikerek verdim ve çoğaldılar. Hala da etrafından çıkmaya devam ediyorlar. Çok faydalı olduğunu duymuştum. Dallarından bir parça koparıp içinden çıkan jeli yüzünüze ve ellerinize sürdüğünüzde çok iyi geliyor.Yaralara, yanıklara ve nemlendirici olarak da kullanılabiliyor.Zaten kozmetiklerde de çok duymuşuzdur kullanıldığını.

15 Şubat 2016 Pazartesi

Her Günümüz Sevgi Günü Olmalı

Sevgi günü bana göre bir gün değil, hergündür.Bu yüce duyguyu bir güne sığdırmak anlamsız geliyor bana.Ayrıca sevgi sadece sevdiceğine duyulan hisler de değildir.Sevgi herşeye, herkese karşı duyulan yüce bir duygudur.Ancak hepsinin anlamı ve yeri farklıdır. Eşine duyduğun sevgi , çocuğuna duyduğun sevgi, anne-babana, kardeşlerine ve dostlarına, insana, doğaya, hayvanlara duyulan sevgi hepsi de ayrı ayrı anlam ifade ediyor. Değer kazanıyor. Bu sevgimizi her anımıza sığdırmalıyız.Her an sevdiklerimize sevdiğimizi ifade etmeliyiz, göstermeliyiz.Eşimize olan sevgimizde öyle olmalı. Onunla her sohbetimiz,her anımız bizim için özel olmalı. Ben ona, onu sevdiğimi hergün hissettirmeliyim, o da bana aynı şekilde hissettirmeli. Bunu ifade etmek için,göstermek için 14 Şubat'ı beklemeye gerek yok ki. İnsan hayatı kısıtlı, hayat sevgi ile güzelleşir, sevgi ile yaşanır. Benim için doğum günleri ve evlilik yıldönümleri daha önemlidir. Çünkü o günler gerçekten bir gündür. O tarihte doğmuşsunuzdur veya o tarihte evlenmişsinizdir.Size özel olan günlerdir. Bunu başka güne taşıyamazsınız. Sevgiyi ise her daim içimizde beslemeli, büyütmeli ve olgunlaştırmalıyız. İnsan içindeki sevgiyi büyütmekten korkmamalı.Çünkü sevgi büyüdükçe daha da değer kazanır. Sevmeyi bilen insan, sevilmeyi de hak eder. Görsel kaynak:galeri.uludagsozluk.com

9 Şubat 2016 Salı

SANAL VE GERÇEK

Günümüz dünyası öyle bir dünya ki... Sanal ve gerçek ortamın ayrıştığı, teknolojinin başdöndürdüğü,kaynakların her geçen gün tüketildiği, duygu ve değerlerin giderek maddeleştiği bir dünya. Bizim kuşak bilir.Çocukluğumuzda 25. yüzyıl diye bir dizi seyrederdik. O dizide kapılar insanları görünce otomatik olarak açılırdı. İletişim görüntülüydü. Dizidekiler kurguydu ve üstelikte herkes için düştü. Şaşkınlık, hayranlık ve hayalci duygularımızla izlerdik.Sanal alem provasıydı sanki her şey. Ama prova çoktan bitmiş, oyuncular bile bu dünyadan göçüp gitmişti. Bütün bunları neden paylaşıyorum. Sanal dünya artık hayatımızın her anında. Cep telefonsuz, internetsiz, mailsiz günümüz geçmiyor.Twitter'larda dolaşıyor, face booklardan dostlarımızı selamlıyoruz. Artık dünyanın en ucundaki bir arkadaş, bir tanıdık yanımızda. Ekranımızda, yanımızda. Sosyal paylaşım adını verdiğimiz bu sitelere saatlerimizi ayırıyoruz. Sanal hayata dalarken, gerçek hayattan uzaklaşıyoruz. Bizden çok uzaklarda biriyle msn de veya face de selamlaşırken, kapı komşumuzla selamlaşmıyoruz. Bir çok anlamlı günde yakınlarımıza, dostlarımıza mesajlar atarken komşularımızla bayramlaşmıyoruz. Hal hatır bile sormuyoruz. Çocuklarımızı internetten alıkoyamıyoruz. Sanal alemin binbir türlü oyunlarına kaptırıyorlar kendilerini. Müdahale etmesek yerlerinden hiç kalkmayacak, çevresini hiç umursamayacak ve belki de günlerce oynayacaklar. Halbuki ne oyunlar var oynanacak gerçek alemde. Bizim kuşak bilir bu oyunları. Körebeler, yağ satmalar bal satmalar, yakar toplar, istoplar, hatta çelik çomaklar. Kimileri de uzun eşek oynar, kimileri kovboyculuk. Her birinde ayrı bir tat, ayrı bir paylaşım. Anlamlıdır bu oyunlar.Gerçekçi değil gerçektir. Bütün bunları neden paylaşıyorum. Asla ve asla teknoloji karşıtı değilim. Teknolojiyi kullanan ve bu gün de bu yazımı bu nimetle paylaşan biriyim.Karşı olduğum şey, sanal dünyanın gerçek dünyadan bizleri koparması. Tadımızı, tuzumuzu kaçırması. Ne yediğimiz sebzenin rengi, ne içtiğimiz suyun tadı , ne de yediğimiz ekmeğin içi bizi mutlu ediyor. Yapaylık su gibi aziz, ekmek gibi kutsal artık. Ve en kötüsü bütün bunları kabullendik artık. Tabelası, etiketi doğal yazan şeyleri okuyup inanabilmek gerçekçi artık. Sanallık gerçek, gerçeklik sanal artık. Görsel kaynak:http://abilgiz.com/2015/06/sanal-gerceklik-gozlugu-nedir

22 Ocak 2016 Cuma

Kara Merhaba

Ankara'da dün gece yarısı başlayan kar bütün gün sürdü.Sabahleyin evden çıktığımızda karın muhteşem görüntüsüne tanık olduk.Bir önceki yazımda karın yoğun bir şekilde yağmasını dilemiş ve çocuklarımızla bunun tadını çıkarmayı arzu ettiğimden bahsetmiştim. Çok şükür bu dileğimiz yerine geldi.Kar hafta ortasında yağdığı için okullar tatil oldu.Aslında çocukların okulları kar nedeni ile tatil olunca çalışan annelere de tatil olsa çok iyi olur. Çünkü hepimiz yaşadık. Kar tatili olduğu zaman çalışan anneler çocuklarını bırakacak yer bulamıyabiliyorlar. Neyse biz olayın iyi tarafından bakalım.Karın güzelliğinden bahsedelim. Karın yağması insanın yüreğini ısıtıyor soğuk havaya rağmen.Çocuklarla birlikte yetişkinler içinde mutluluk, eğlence kaynağı.Saf ve temiz duyguları barındırmasıyla ve içimizdeki çocuğun kıpır kıpır canlanmasına vesile de oluyor.Dünden beri ben de aynı duygulardaydım. Sabahleyin servisimizin geç gelip, işyerimize de gecikmeli gitmemize rağmen mutluydum.Böylesi güzelliğin tadına varmak için bu kadar meşakkate de katlanılırdı doğrusu. Çocuklar adına da çok sevindim ben.Çocuklarda karın tadını doyasıya çıkardılar.
Çocuklarda evdeyken arkadaşları ile bahçeye çıkıp, oynamışlar, kardan adam yapmışlar.Bana da resimlerini gönderdiler.Ülkemizde maalesef göz ardı edilen bir gerçekten de bahsetmeden edemeyeceğim. Bir taraftan doğal mutluluklar yaşarken, elde olmayan nedenlerden dolayı da üzülmeden edemediğimiz durumlar var tabii ki.Bizim ülkemizde doğaya ve insanların yaşam alanlarının olmasının gerekliliğine önem verilmiyor maalesef. Çocukların rahatça oynayacağı güvenli,geniş, doğal imkanları da içinde barındıran yerlerin gerekliliğine karşı duyarsız kalınıyor..Bazı çocuklarımız oyun oynayacak güvenli ve geniş alanlar olmadığında bu tür güzellikleri bile pencereden seyretmekle sınırlı kalıyor.Ben binaların içi içe yapılmasından, yeşil alanların,oyun alanlarının yok edilmesinden büyük bir üzüntü duyuyorum. Maalesef her konuda olduğu gibi bu konuda da mutluluklarımız yarım kalıyor.Başkalarını da düşünmek zorunda hissediyoruz ve herkesin, her çocuğun en iyi şartlarda yaşaması, eğlenmesi, güzellikleri tatmasının hak olduğunu düşünüyoruz.Keşke herşey insanlık adına yapılsa, çıkarlar ön planda olmasa...Ne yazarsak yazalım yazının boyutu başka taraflara gidebiliyor, etrafımızdaki olumsuzlukları görünce.Neyse;
Ben de bu güzelliğin tadını çıkarmak adına öğlen saatinde karda yürüyüş yaptım.O tertemiz havayı soluyup, kar manzarası resimler çekinmeyi de ihmal etmedim.
Bize sunulan her güzelliğin tadını çıkarmak gerekir. Birçok insanımız bazı şeyleri yapmaktan çekinir. Aman üşütürüz, hasta oluruz. Aman bu soğukta çıkamam. Yürüyemem, ıslanırım. Anlamıyorum. Ben yağmurda ıslanmayı bile çok severim. Ben mi deliyim acaba..:)) Akşam eve geldiğimde komşularımız da çocukları ile birlikte dışardaydılar.
Benim kuzularım da kapıdan beni çevirdiler. "Anne ne olur bizde çıkalım" diye. Ben de tekrar çocuklarla dışarı çıktım. Çıktığımıza da değdi doğrusu. Tüm yorgunluğumuzu attık.Dışarıda kızak kayıp, kartopu oynadık.Karın üzerine uzandık.Çocukla çocuk olduk. Onlar da keyif aldılar.
Çok keyifliydi.Her zaman her güzelliğin tadına varmak dileği ile sağlıklı,mutlu,huzurlu,eğlenceli tatil diliyorum. Ben de izin aldım ve çocuklarımla birlikte olmanın keyfini çıkarmak istiyorum İnşaAllah.Sevgiyle Kalın...

19 Ocak 2016 Salı

Yılın İkinci Karı ile Merhaba

Ankara'da kar yağışı gece yarısından sonra başladı. Karın yağdığı saatlerde çocuklar çoktan uykudaydı. Yıllardır hep uygun zamanda yağan karda çocuklarımı kar yağarken dışarı çıkarmak isterim. Nitekim önceki yıllarda bunu çok yaptığımız oldu.Çünkü kar yağarken hava temiz ve yumuşak oluyor.Ayrıca çocuklar çok eğleniyorlar. Ancak birkaç yıldır Ankara'ya fazla kar yağmıyor. Yağsa da fazla kalmıyor;yağdığı saatlerde ya gece yarısı uykuda olunan saatlere denk geliyor ya da herkes okulda, işte olduğu saatlere denk geliyor. Ertesi günde de buzlanma ve soğuk ayaz ile eve kapanmaktan başka çare kalmıyor.Sabahleyin evden servise yürürken çok zorlandım. Yerler takır takır buzdu.
Yollarda araçlarda ilerlemekte oldukça zorlanıyordu.Ayrıca inanılmaz soğuk var bugün. Umarım buzlar erir.Kışın tadı aslında yoğun kar yağışı ile birlikte yumuşak havada çıkıyor. Böyle soğuk ve ayaz havalarda pencereden manzarayı seyretmekten başka alternatifiniz kalmıyor. Havanın yumuşak olduğu zamanlarda Öğlen tatillerinde yürüyüşe gidiyordum, ancak bu tür havalarda çıkmak riskli de oluyor. Neyse bugün 19 Ocak 2016 tarihi itibari ile ikinci kar yağdığına dair not düşmek istedim. İlk karımızda 2 Aralık 2014'de sağanak, gök gürültülü, fırtına ve yoğun bir şekilde yağmış ve her yer çok kısa sürede bembeyaz olmuştu.Ancak o kar da fazla kalmadı. Kısa süre de erimişti. Bu arada hala yazmak isteyip de yazamamak modlarındayım.Aslında duygu, düşünce yoğunluğu olmasına rağmen yazmak konusunda da seçici davranınca kendimi kısıtlanmışta hissediyorum kendi tarafımdan. Birikmiş mevzularda her zaman dediğim gibi sıcağı sıcağına daha kolay oluyor. Aradan zaman geçirince hem nereden ve nasıl başlayacağımı bilemiyorum, hem de anı yansıtmadığı için önemini de yitiriyor sanıyorum.

6 Ocak 2016 Çarşamba

GEZİ GÜNLÜĞÜMÜZ

Gezi günlüğümde bu yaz gerçekleştirdiğimiz Karadeniz Turundan bahsedeceğim. Ama bundan da önce tatil ve gezi anlayışıma dair düşüncelerimden bahsetmek istiyorum. Benim her zaman tatil anlayışım; gezmek, görmek,farklı kültürlerin,yerlerin, yörelerin tadına varmak.O yöreye has lezzetleri tatmak.... Dünyayı gezmekten önce,kendi ülkemdeki güzelliklere şahit olabilmek isterim.Onları doyasıya tattıktan sonra yurt dışına açılmak, oradaki kültürlere tanıklık etmek ve en sonrasında da bende derin etki bırakan yerler konusunda kendimce değerlendirmeler yapmak isterim.Benim en çok keyif alacağım yerler doğa ortamları, tarihi ortamlar, kültürel ortamlar... Deniz bir süreden sonra sıkıyor.Monotonlaştırıyor.Kapitalizmin getirisi olan AVM'ler,Gürültülü, kalabalık cafeler, eğlence yerleri boğucu geliyor... Ama sürekli keşfetmek insana heyecan veriyor. İşte bundan dolayı yıllardır doğasına hayran olduğum Karadeniz'in kültürel ortamına da tanıklık etmek adına bir Karadeniz Turu yapmak istiyordum.Ancak her yıl kızlarım yazlık diye tutturunca güneye gidiyorduk, güneyden-kuzeye geçişde zor olur düşüncesi ile sürekli erteliyorduk Karadeniz Gezimizi.Bu yıl gezimizi (detaylarını uzatmamak adına girmeyeceğim) bir şekilde gerçekleştirdik. Gezimize detaylı değineceğim.Gördüğüm yerleri tanıtmak adına, fikir vermesi adına ve ben de bıraktığı etkiyi paylaşmak adına ancak ondan önce gezinin genel detaylarından bu yazımda bahsetmek istiyorum. O nedenle birkaç bölümde anlatacağım Gezi Günlüğümü...Genel olarak ilk defa tanımadığınız yerlerin keşfi için tur ile gitmek daha mantıklı gibi geliyor bana. Zaman yeterli gelmese de, sınırlı olsa da..Eğer tekrar görmek isteyip, o taraflara yolculuk düşünürseniz ön bilgi oluyor insana. Genel olarak bahsetmek gerekirse, gezimiz çok verimli geçti.Turumuzdan, turumuzun planlı proğramından memnun kaldık.Çok güzel arkadaşlıklar edindik. Tur boyunca aile gibiydik.Turumuzun bitmesini hiç istemedik.Yolculuklarımız boyunca tüm tur arkadaşlarımızla güzel, keyifli diyaloglarımızla çok eğlendik. Bu tür geziler sosyal çevrenizin artmasına ve yeni değerli insanlarla tanışmanıza da katkısı oluyor. Turda kızımda vardı. Normalde gelmek istemiyordu.Hep farklı tatil planları yapmak istediğimizde "siz beni yazlığa bırakın, nereye gitmek istiyorsanız gidin" derdi. Ancak son anda "iyi geleyim bari" dedi isteksizce ve gezi sonunda o kadar mutlu oldu ki,"sürekli yapalım bu tür geziler" diyor şimdi. Hem farklı yerler görmek onu çok büyüledi.Hem de tanıştığı yeni insanlarla çok güzel vakit geçirdi. Yaşamadan bilmezdi tabi ki...Genel olarak farklı ortamları gezmek, görmek,yaşamak adına düşüncelerim bunlar benim...Bundan sonraki yazımda sırasıyla gezdiğimiz yerler hakkındaki düşüncelerime yer vereceğim...