29 Aralık 2009 Salı

Yeni Bir Yıl, Yeni Bir Hayat

Bir yılı daha geride bırakıyoruz. Her yeni yılın insana getirileri olduğu gibi götürüleri de mutlaka vardır. Yeni bir yıl çocuklar için bir heyecan, bir umut. Ben çocukken 2000 yılında "28 yaşında olacağım. Ne kadar büyük bir yaş ve ne kadar çok zaman var" derdim. Bugünse inanılmaz bir şekilde zaman su gibi akıp gidiyor. Şu 10 senenin nasıl geçtiğini anlayamadım bile. Aslında ben yeni yılda insanların coşmasını, taşkınlıklar yaparak abartılı bir şekilde eğlenmelerini de hiç anlayamamışımdır. Her yeni yıl bizi bir yaş daha yaşlandırıyor ve ölüme daha çok yaklaştırıyor. Bunun eğlenilecek bir tarafını göremiyorum. Yeni bir yıla girerken bizim Rabbimizden önümüzdeki yıllar için sağlıklı, mutlu, huzurlu, başarılı, verimli bir hayat sürebilmemiz için dua etmemiz, sevdiklerimiz ve çevremizdekiler için de böyle temennilerde bulunmamız gerekir diye düşünüyorum. Önemli olan arkamıza şöyle bir baktığımızda, ben geride ne bırakıyorumun muhasebesini yapabilmemizdir. Aslında her yeni gün, her yeni yıl bize yeni bir hayat yeni bir fırsattır. Bu fırsatları da en güzel, en anlamlı ve verimli şekilde değerlendirmeliyiz. Bu hayatta sağlığımız, huzurumuz yerinde olduğu sürece, kalbimizden sevgiyi de eksiltmeden ,hayata güzellikler katacak verimlilikte, bize sunulan bu yaşamı en iyi şekilde değerlendirmeli ve şükretmeliyiz. Çünkü hayatın insana neler getireceğini hiç kimse bilemez. Geçmişimizde keşkelerimiz de mutlaka vardır. Aslında bu keşkelerimizi de hayatın bize sunduğu bir hayat dersi olarak görürsek kendimize daha çok çeki düzen veririz. Hiç kimse dört dörtlük değildir. Herkesin hayatı boyunca hataları, eksik yönleri mutlaka vardır. Onları da hayatın akışında olması doğal, olağan bir süreç olarak görürsek, geleceğimize ışık bile tutabilir bu keşkeler. Her yaşanmışlıklar bizi daha çok olgunlaştırmalı, geliştirmeli, hatta hayata daha çok bağlamalı diye düşünüyorum. Yeter ki Cenabı Allah elem keder vermesin. Her zaman söylediğim gibi her şeyin başı sağlık ve huzur. Sağlığımız ve huzurumuz yerinde olduğu sürece gerisi sadece biz insanlara kalıyor. Yeni bir yıla, yeni bir hayata bu çerçeveden bakılması dileklerimle, herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu ve sevgi dolu nice seneler dilerim.

Resim: http://www.mailce.com

26 Aralık 2009 Cumartesi

Nihayetinde Kübra Bebekten de Selamlar...:))

Kübra bebekte arşivimde yerini aldı sonunda. Çok şirin bir bebek oldu. Elbisesini sonradan ördüm ve istendiğinde çıkartılıp değişik kıyafetlerde denenebilir. Dediğim gibi kızlarım bayılıyorlar. Özellikle değişik kıyafetler ördüğüm zaman daha çok hoşlarına gidiyor. Ayrıca hep bebek ördüğümünde farkındayım ama kız çocuğu olunca ilgi ve istek daha çok bu yönde oluyor haliyle. Bu vesile ile bende bayağı hızlandım bebek örme konusunda. Sadece saçlarını yaparken sıkılıyorum ve beni çok oyalıyor. Onun dışında diğer tarafları zevkle örüyorum. Şimdi elimde bir bebek daha var bitmek üzere. O bebek, bu bebekten de, Aslı bebekten de biraz büyük oldu. Minik kızım onun adını da Mettap koydu. Artık yetsin diyorum ama doymuyorlar. Aslında arkadaşlarımın da çocuklarının çoğu kız ve onlara da hediyelik örmek istiyorum ama ne zaman ördüğümü görseler sahipleniyorlar. Bu arada değişik oyuncaklar da örsem iyi olacak ama becerebilir miyim onu da bilmiyorum. Ayıcık olma yolunda bir oyuncağın baş kısmını ördüğümden ve bittiğinde burada yayınlayacağımdan bahsetmiştim ama gövdeyi örmeye bir türlü elim varmadı. Çocukların oyuncak sepetinin içinde o hali ile bekliyor. Galiba ben de bebek örmekten daha çok haz alıyorum gibi...Örgü her zaman beni dinlendiren eğlence olduğu için fırsat buldukça elime alıyorum ve bu şekilde değerlendirebilmek de beni mutlu ediyor. Yakında Mettap bebek de buradaki yerini alacak. Herkese sağlıklı, hayırlı, mutlu, huzurlu bir hafta diliyorum...

23 Aralık 2009 Çarşamba

Yüzümü Güldüren...:)))

Günümüzün sağlıkla ve huzurla geçebilmesinden daha güzel ne olabilir ki.Son aylarda inanılmaz yoğun bir tempo ile çalışmaktayım. Adeta koşuşturmaca geçiyor.Her iş acele.Özellikle son haftalarda bu hafta sonuna kadar bütün işlerimizi bitirmemiz gerekiyor.Hatta cuma günü mesaiyeye bile kalacakmışız.Bankadayken buna çok alışıktık ama burada ben ilk defa kalacağım.Ne yapalım duyunca üzüldüm tabii, hatta canım sıkıldı adeta.Ama tam moral bozukluğu yaşarken yukarıda masamda görülen çiçeklerin gelmesi ile keyfim adeta yerine geldi.Tam da en mutsuz bir anda yüzümü güldürdü açıkcası. Bugünlerde kitap bile fazla okuyamıyorum.Eve geldiğimde de göz kapaklarım adeta kapanıyor. Ama tabii uyumak için minik kızımın keyfini bekliyorum.Şu an da kendi kendine öyle güzel oynuyor ki, oyununu bozmak da istemiyorum.Zaten kabul de etmiyor böyle birşeyi.Yine paylaşacağım o kadar çok şey var ki.Mesela yeşim taşı ile kolyemi yaptım çok zaman önce, ama burada paylaşamadım. Amigurumi Kübra bebeğimiz de bekliyor biran önce bloğumda yerini almak için ama benim uygun zamanda resimlerini çekip, bilgisayara yüklemem gerekiyor. Bu arada sevgili Eylül bahçesinden ben bir portföy çantada aldım. Çok güzel. Gerçekten çok özenli ve şık tasarımları var arkadaşımızın. Ellerine sağlık. Yazacağım daha birşeyler var ama vaktim yok.O nedenle burada noktayı koyup, ayrılmadan önce hepinize sağlık, esenlik, huzur, mutluluk ve başarılar diliyorum. İlk fırsatta beni burada yalnız bırakmayan dostlarıma da geriye dönük güncelerini de okumak üzere ziyaret edeceğim.herşey gönlünüzce olsun.

19 Aralık 2009 Cumartesi

Yine Medya işte...



Buradaki yazımda yandaki şiir kitabından bahsetmiştim. Zaman zaman da elime alıp okuyorum. İçerisinde doğru tespitleri ile günümüz medyasının insanları nasıl esir aldığını, nasıl bir toplum yarattığını miniklerin çocuk gözleriyle öyle güzel mısralarına yansıttığı bir şiir kitabı. Ara sıra arkadaşlarımızın bloglarında da medyanın yayınlarından rahatsızlık duyduklarını okuyoruz.Televizyon olayına o kadar yabancı kaldık ki, çok zaman haber bile dinlemiyorum ve önemli gündemlerden bihaber olduğum da çok oluyor. Ancak internetten okuduğum haberlerle günü çok zaman kurtardığımı söyleyebilirim.Yani televizyonun da gerekli olduğuna ama herşey de olduğu gibi bununda ölçüsü olması gerektiğine inanıyorum.Yayınlar seviyesiz ve bağlayıcı olmamalı. Daha çok eğitici ve bilgilendirici olmalı. Kışkırtıcı, iç karartıcı, şiddetli, argolu olmamalı, ahlaksızlık içermemeli, vs. Aileleri ayırıcı değil, birleştirici, ortak izlenebilir seviyede olmalı...Kitaptaki şiirleri yazan yavruların duyguları da bu yönde ve onlar da durumun farkındalar aslında. Ama maalesef medyayı hepten yok sayamıyorlar ve dileklerini de mısralarına yansıtmışlar. Bence de yetkililer ve herkes bu duruma duyarlı olmalı ve bunun için gereken yapılmalı...Daha önce bu konu ile yazdığım yazımda, bir daha ki sefere "Nerede Benim Susam Sokağım"ı yazacağımı söylemişim ve kitaba da işaret koymuş olduğum için aklıma geldi. ve işte söz verdiğim o şiiri yazmak istedim.
NEREDE BENİM SUSAM SOKAĞIM
Nerede benim susam sokağım,
Minik kuşum,
Kardeşlik duyguları,yardımlaşma
Güzel mahallem, eşim,dostum
Televizyona küstüm.

Hepimiz polat,hepimiz Hırant,
Gazete şiddet,televizyonda şiddet
Evde şiddet,okulda şiddet
Öğretmenini,arkadaşını bıçaklayan öğrenci
Ekranda çıldırmış yaşlısı,genci

Ekranda terör,ağlayan analar...
Yüreğimiz kan ağlar,
Cenaze törenleri
Ağıtlar,feryatlar
Eşini kaybeden şirinler,ölen ferhatlar.

Televizyonda başımızdaki büyükler kavga eder,
Ekranda açlık, sefalet kol gezer
Yaşlılar üç kuruş almak için birbirini ezer
Kimi küfreder,kimi döver.
karikatüristler çizer,gazeteciler yazar.

Biri yapar, biri bozar,
Seyrediyoruz yarım kalan hava alanları,
İş ilanları
Dinliyoruz bol bol yalanları,
Atılan balonları.

Magazin denilen rezillikler dizboyu
Kim kimi aldatmış,kim kimle çıkmış
Kim hangi sevgilisinden bıkmış
Kim kime dil uzatmış
Kim ne giymiş,kim rüküş,kim iyiymiş.

Kadın aile programı diye
Zavallı kadınlar, perişan aileler ekranda
Ayşe,Fatma,Eşe,Hasibe,Türkan'da
Ocakta yemekler yanıyor
Kadınlar televizyona dalıyor...

Çözüm temiz ekran, temiz medya
Doğru haber,doğru bilgi.
Eğitime, gençlik sorunlarına biraz ilgi
Sanat,kültür,kitap...
Seviyeli programlar,
İlgililere selamlar...

Ayşenur UĞURLU
8/A Akşehir

Yüreğine sağlık Sevgili Ayşenur.Hayat hepinize tüm güzellikleri getirsin. Herşey gönlünüzce olsun inşaallah...Sevgiler...

10 Aralık 2009 Perşembe

Vatanımıza ve Geleceğimize Sahip Çıkmalıyız...

Yazılacak,konuşulacak o kadar çok şey var ki, ama neye yarıyor. Maalesef son zamanlarda ülkemizde yaşanan kaos beni de son derece huzursuz ediyor.
Neyin kavgası yapılıyor anlamış değilim. Sorunsa hepimizin sorunu. Bu vatan bizim, hepimizin. Biz Türk milleti olarak, hiçbir vatandaşımızı ayırmıyoruz ki. (sen kürtsün, sen alevisin, sen çerkezsin vs.) Bir bütün olarak düşünüyoruz. Birlik ve beraberlik içinde olup, düşmanlarımıza karşı daha güçlü olmamız gerekirken ne hak iddia ediliyor.Yaşanılanların hiçbirinde masum yan yok. Amaç ülkeyi bölmek, parçalamak, iç savaş çıkarmak, Türk'ü Türk'e kırdırmak. Sonrası zaten kolay değil mi? Türkiye Cumhuriyeti kolay kurulmadı. Ne büyük savaşlar, ne büyük acılar yaşandı. Ulu önder Atamızın liderliğinde Türk milleti canını ortaya koyarak yurdumuzu düşmanlardan kurtardı. Sonrasında da bize bu güzel ülkeyi teslim ve emanet ettiler. Tarihimizi düşündükçe gerçekten içim acıyor.
Bize emanet edilen bu güzel vatanımıza sahip çıkamayacak mıyız?
Kime güveneceğiz?
Bir birey olarak benim elimden ne gelir?
Tek yürek, tek bilek olmamız gerekmez mi?
Atamızın Türk gençliğine, milletine güvenine layık olamayacak mıyız?
Onun ilkelerini yaşatıp, öğütlerini yerine getiremiyecek miyiz?
Ya peki!... bizden sonraki nesillerimize bunun hesabını nasıl vereceğiz?
Bir hiç uğruna gencecik kardeşlerimiz, askerlerimiz şehit ediliyor, masum vatandaşlarımıza sokaklarda saldırılar oluyor, canlarına, mallarına gasp ediliyor.Ülke huzuru bozulmaya çalışılıyor. Günlerdir huzursuzum dediğim gibi söylenecek çok şey var...........var............var....

Ben şehit askerlerimize ve masum vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyor, ailelerine, yakınlarına ve Türk milletine başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Mekanları cennet olsun inşaallah.

Bu ülke içinde yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesi de birlik, beraberlik, bütünlük içinde olmaya davet ediyorum. Biz din, dil, ırk, mezhep vs. gibi etnik ayrımcılık yapmaksızın, bu ülkede yaşayan, vatanını seven herkesi kardeş olarak görüyoruz.Vatanını benimseyen, bu ülkede yaşayan herkes de buna inanmalı ve içlerindeki nifak tohumlarından arınmalı. Sevgili Atamızın dediği gibi önce yurtta barış olmalı, kardeşlik olmalı, birlik olmalı. Sonra da dünya da barış tabii ki.

Türk milleti olarak ülkemizde huzur, barış, refah istiyoruz. Bizden sonraki nesillerimize de böyle bir gelecek bırakmak istiyoruz. Bize emanet edilen vatanımıza ve geleceğimize sahip çıkmalıyız... Umudumuzun ve ışığımızın hiç sönmemesi dileğimle herkese sağlık, huzur ve esenlikler diliyorum...

4 Aralık 2009 Cuma

Bana Dairler...


Alakasız bir resim olacak ama renk olsun diye kızımın paintte çizdiği resimlerin birini
paylaşmak istedim.
Ne yazsam diye düşünüyorum. Ama birçok konuda içimde duygu ve düşüncelerimle taşıyor olsam da bunu maalesef burada paylaşamıyorum. Bloğuma sınırlı konularda yazı giriyorum. Çok özelimi paylaşmak da istemiyorum. Çok derin konularda yorumlar yapamıyorum. Daha dikkatli ve özenli olmaya gayret ediyorum.Gizemli olmuş olsaydım belki daha rahat yazabilirdim ama, beni, tanıdığım çevremden de birçok kimselerin okuduğunu biliyorum ve lütfen alınmayın ama samimi olduğum dostlarım! siz zaten bunların nedenlerini biliyorsunuz. Hatta bunları sizlerle sözel olarak da konuşuyoruz. Hatta unutuyordum, maillerimden birçok blog arkadaşlarım bazı konularda soruları da oluyor ve onlara da döndüğümde uygun bir şekilde bunu ifade etmeye çalışıyorum. Bu arada birkaç mailim var ve kotalarımda o kadar çok mail birikmiş ki, çoğunu inceleyemeden veya hiç bakmadan silmek zorunda kalıyorum. Sadece ilgimi çeken konularda gelen mailleri okuyorum. Bir de son zamanlarda bloğumda kendi sitelerini tanıtmamı isteyen ve takip listesine almamı isteyen blogcu arkadaşlarımızda çıkıyor. Sizlere de böyle mailler geliyordur diye tahmin ediyorum. Bir tanesini özellikle inceledim. Kadınlara yönelik bir siteydi. Adını şu an anımsayamadım ama tavsiye edebileceğim bir site. O sitenin tanıtımını bloğumdan yapmayı düşünüyorum ve tabii ki takip listesine de alacağım ilk fırsatta..Unutmuştum,Yazarken aklıma geldi. Site sahibi kusura bakmasın. Kendisine dönemedim bu konuda.

Bu arada, bir zamanlar bloğumu kapatıp, başka bir blog açma konusunda da bayağı bir düşünmüştüm. Sonrasında ise; Ben zaten bloğumu sıklıkla güncellemeye vakit bulamıyorum o nedenle gerek yok dedim. Ayrıca bloğumu çok da seviyordum. Burada çok emeğimin olduğunu düşünerekten emeğimi hiçe sayamadım. Bu nedenle tekrar bloğuma geri dönüş yaptım. Her ne kadar güncelleyemesem de istediğim an girip yazabileceğim, bana ait bir alan burası da. ("Bana aitsin bana aitsin.sen benimsin blog" diyesim geldi.) Daha öncede belirttiğim gibi paylaşacağım o kadar çok şey var ki, hayata dair yaptığım ne varsa ama onlarla ilgili resimleri yüklemek özellikle bana çok zor geliyor, çok zamanımı alıyor o nedenle de gecikmeler de oluyor haliyle. Son zamanlarda masaüstünden yüklediğim resimlerde kayboluyor, picassayı da beceremedim bir türlü. Sevgili Eylül Bahçesi bana maille anlatmış ama pek uygulayamadım. Okurken karışık geldi. Uygulamaya çalışırken yapabilir miyim onu da bilemiyorum doğrusu. Bugün bunları yazasım gelmiş. Herkese iyi, güzel, sağlıklı, keyifli bir hafta sonu diliyorum...

29 Kasım 2009 Pazar

Aslı Bebek Bayramınızı Kutlar...

Öncelikle herkesin gecikmeli de olsa; bayramını en içten duygularla kutluyor, sağlık, esenlik ve huzur dolu bir bayram geçirmenizi diliyorum. bayramın üçüncü gününde yeni amigurumi bebeğimle ses veriyorum. Yine bu bebeği de öreli bayağı oldu ama günlerimiz o kadar yoğun geçiyor ki, yayınlamaya fırsat olmuyor. Bayram öncesi öğretmenler günüydü. Benim arkadaş çevremin çoğu da öğretmen olduğu için kutlamalarımızı yaptık. Öğretmenler günü akşamı dışarı çıkıp eğlendik.Annemlerin gelmiş olması bizim kışın ki aktivitelerimize daha çok vakit ayırmamıza da vesile oluyor.Sağolsun annemler çocuklarla ilgileniyorlar. Siz çıkın eğlenin arkadaşlarınızla veya işlerinizi halledin diye... Bayrama girerken de eşim rahatsızlandı. Gripal enfeksiyon ve boğaz ağrısı, o nedenle evden dışarı çıkamadık.Halbuki birçok arkadaşlarımızla bayram da görüşürüz diye sözleşmiştik. Birkaç arkadaşımız dün geldiler. Bugünde muhtemelen gelenler olur. Eşime de biz bu bayram evden dışarı çıkmayalım. Bu grip halinle kimse seni ağırlamak istemez diye espri de yaptım. Sadece annemlerle yakın oturduğumuz için onlara gitmiş olduk. Şu an eşim istirahat ediyor. Deren de kendi kendine öyle güzel oynuyor ki, benim ördüğüm bebeklerle. İnanın satın aldığımız oyuncakların yüzüne bakmıyorlar. Hatta bu bebişlerle uyuduklarını bile söyleyebilirim. Herbirine isim bile koydular.Şu an aşağıda Aslı bebekle tanışmak üzeresiniz. Adını da Deren'ciğim koydu. Birde Kübra bebeğimiz var. Onunla henüz tanışmadınız. İlk fırsatta onu da yayınlayacağım. Aslında aşağıdaki bebek bir arkadaşımın kızı Sevgili Doğa için örüldü.(Canım Doğa'nın bebeği görüldüğü gibi)

Şimdi de Aslı bebekle tanıştırayım. Artık bayağı bir ilerleme kaydettim görüldüğü üzere. Hatta ayak bile yapabildim. Bacaklarını gövdenin üzerinde ördüm. Ayrı örüp dikmedim ve daha muntazam oldu. Ördükçe gelişme gösterdiğime inanıyorum. İlk bebeğimi hatırlarsanız abuk sabuk bir bebek olmuştu. Sizleri seviyorum ve sizlerden çok şey öğreniyorum.İyi ki tanımışım her birinizi. Bunu laf olsun diye söylemiyorum arkadaşlar. Buna hiç gerek yok. Kanıtı ortada. Birşeyler üretebilmekten ve başarabilmekten büyük bir haz alıyorum ve bunda sizlerinde payı çok büyük inanın. Her birinize ayrı ayrı teşekkür ederken, tekrar bebeğime dönmek istiyorum. Pantolonunu ayrı ördüm. Pantolonsuzda kısa şort giymiş gibi. Hatta etek falan örülebilir. Üzerine ceket de örülebilir. Aslında kızlarım değişik kıyafetlerde öreyim istiyorlar. Sürekli değiştirmek için. Ama çok sık elime örgüde alamıyorum maalesef. Şimdilik ördüklerimle yetiniyorlar.
Aslı bebekle tekrar bayramınızı kutlar sağlık, esenlik ve mutluluklar dileriz. herşey gönlünüzce olsun.Sevgilerimle...

20 Kasım 2009 Cuma

Poğaça Sever misiniz?

Sevgili çocukla çocukta, ekmek makinasında pastane yapımı poğaçaların fevkalede olduğunu okuyunca bende denemek istedim.Doğrusunu söylemek gerekirse her tür tarifleri denememe rağmen yumuşak poğaçalar yapamıyordum.Hamuru mayaladığım halde çok da yumuşak olmuyordu. Buna rağmen çok da kötü olduğu söylenemezdi. Ancak benim teyzemin çok güzel poğaçaları olurdu. Çocukken yediğim halde tadı damağımdadır hala. Teyzem sırf süt ile mayalardı ve yumuşacık ve de içi pamuk gibi olurdu. Lezzetini zaten söylememe hiç gerek yok. Bende teyzemin tarifi dahil birçok tarife göre yaptığım da aynısını yakalayamadım hiçbir zaman. Bunu arkadaşlarımla paylaştığımda onlarda poğaçaları yapıp fırına vermeden önce tepside de bi 15-20 dakika daha mayalamam gerektiğini söylemişlerdi. Sevgili çocukla çocuğun tariflerinde onların da tepsiye poğaçaları yapıp koyduktan sonra 15 dakika fırına vermeden önceden beklettiklerini okudum. Hem bu ince ayrıntıya dikkat etmemle, hem de ekmek makinasında mayalanmasının da etkisiyle sanıyorum hayatım boyunca ilk kez o inanılmaz lezzetteki poğaçaları yapabildim sonunda. Sevgili çocukla çocuktan ilk kez poğaçaların yüzeyine pekmez sürüldüğünü de öğrendim. Bende evde keçiboynuzu pekmezinden sürdüm.
O nedenle yüzeyi tam pastane vari bir poğaça oldu.Birde sadece birkaç dakika önce alsaydım çok daha şahane olacaktı. (Ayrıca tek tepsiye sığdırmak istediğim için hamurlar birbirine yakın pişti, o nedenle birbirlerinden ayırmak zorunda da kaldım.)Ama olsun buna rağmen lezzetinden hiçbir şey kaybetmemiş oldu. Zaten önemli olanda lezzeti değil mi?Pardon damaktan çok görüntüye önem veren bendeniz poğaça da lezzet aradığım için böyle düşünüyorum.Herkese de tavsiye ederim.Poğaçaların ayrıntılı tarifi içinse çocukla çocuğu ziyaret edebilirsiniz.Sevgilerimle.Herkese sağlık ve esenlikler diliyorum...

16 Kasım 2009 Pazartesi

Mercan Kolyemi de Sonunda yaptım...

Merhabalar Herkese. Yine bir takı modelimle karşınızdayım. Takı konusunda değerli taş takıntımdan daha önce bahsetmiştim ve maliyetininde yüksek olduğundan da.O nedenle taşlara sık yer verememiştim. Sonunda arzu ettiğim birkaç taşa sahip oldum. Tabii devamı da gelecek bunun inşaallah.Çünkü çok seviyorum doğal taşları. Benim içinde çok değerliler.Takılarım için emek harcıyorsam buna değsinde istiyorum.İlk sırada mercan taşı kolyemle huzurlarınızdayım şimdi de.Yine daha önceleri turkuazdan kolye yapmıştım ve çok severek kullandığımdan da bahsetmiştim. O nedenle bu kolyemin tasarımını da ona benzettim.Ancak bu kolyemin aralarına yıldız taşı da ilave ettim. Yine çok sevdiğim ve keyifle kullanacağım bir kolye oldu. Daha başka kolyelerde yaptım ancak fırsat buldukça onlara da yer vereceğim.Onların tasarımı daha farklı oldu.

Özelliklerine Gelince:
Mercan taşı kırmızı renk skalasında yer alır. Pozitif düşünce üzerine çok etkili bir taştır.Mutluluk,kendine güven, stres azaltıcı, depresyon üzerinde etkili bir taştır.geçmişten günümüze şans taşı olarak bilinir.

Bunun yanında cilt hastalıkları, günlük hayat üzerinde etkiye de sahiptir.

*Sedef hastalığı gibi ciddi hastalıkları tedavi edici özelliği vardır.
*Kullananın ruhsal durumunu dengeler.
*Kalbi ve dalağı güçlendirerek düzenli çalışmasını dengeler.
*Sağlığın korunmasında etkilidir.
*İnsanlarla ilişkileri güçlendirir, kullanan kişiye kendine güven duygusu kazandırır.
*Girişimci ruhu tetikler.
*Nazara karşı iyidir.
*Konsantrasyonu artırır.

deniliyor.

Kaynak :http://www.bitkiseldiyet.com

10 Kasım 2009 Salı

Atam İzindeyiz...

Sevgili Atamızı Özlem ve rahmetle anıyorum. Türk Milleti olarak,Sonsuza kadar ve ilelebet, senin yolunda ve senin ilkelerinle yaşayacağız, yaşatacağız.

8 Kasım 2009 Pazar

Vampir Serisinden...

Evet arkadaşlar uzun zamandır okuduğum kitaplardan bahsetmemiştim.Ama birçok konuda yazamadım ve bu nedenle de yine birçoğu zaman aşımına uğradı diyebilirim.Yeri geldikçe ve fırsat buldukça aklımdakilerden yine bahsetmeye çalışırım. Uzun zamandır Vampir ile bir genç kızın aşkını anlatan Stephenie MEYER'in serilerini okumaktaydım.Kitaplar çok güzel ve sürükleyici. Elimden bırakmak istemedim ve her an okuyabilmek için fırsat kolladım diyebilirim ama buna rağmende elimde özellikle son serisi Şafak Vakti bayağı bir uzadı vakit bulamamaktan.
Kitap fantastik bir aşk öyküsü, vampirler ve kurt adamlar arasında geçen olaylar dizisi. Bunların içinde bir genç kızın vampir sevdiği uğruna vampir olma yolunda geçen büyük mücadele ve macera dolu yaşamı. İlk kitabı Alacakaranlık' ın filmi de var.Bu ay ikinci serisi Yeniay' ın filmi gösterime girecekti.Ben kitaplardan sonra Alacakaranlık' ı izledim. Yeniay'ı izlemeye henüz vakit bulamadım ama izlemek istiyorum.Ben kitapları okuduktan sonra filmlerini izlemekten hoşlanıyorum. Canlı olarak görmekde hoşuma gidiyor karekterleri. Ama tabii ki kitabın yerini tuttuğunu söyleyemem.
Kitabın her bir serisi beşyüz küsür sayfa ve dört cilt.Şu ana kadar yazdığım satırlarda tutulma'ya yer vermedim. Zaten seri bir önceki kitabın devamı... Vakit kaybı olarak görmezseniz tavsiye edebilirim.Ben keyifle okudum. Yok okunması gereken daha kayda değer eserler var, filmini izlemem yeterli derseniz de iki serisi gösterimde.Başrol oyuncuları da Kristen STEWART, Robert PATTINSON.

7 Kasım 2009 Cumartesi

http://www.istasy10.com

feardotcom:
Koruyucu Meleğinizi gittiğiniz her yere götürmek için olağanüstü etkili bir yol da kristal veya değerli bir taşı Meleğiniz'in enerjisi ile doldurmaktır. Gerçek olan herhangi değerli bir taş işe yarayabilir. Eğer böyle sizin için önemli ve değerli bir taşınız varsa onu kullanın.

Belki de sevdiğiniz için bir dostunuzun verdiği bir taş veya kristaliniz olabilir veya sadece özel gözüktüğünü düşünerek almış olduğunuz bir taşınız vardır.

Böyle sizin için önem taşıyan değerli bir taşınız yoksa, ya da sadece Koruyucu Meleğinize ait özel bir tane istiyorsanız onu bulmak için pek çok yol var.

Bir kuyumcuya veya kristal ve değerli taşlar da satan bir New Age (Yeni Çağ) mağazasına gidebilir ve sizi kendine çeken bir taş bulabilirsiniz. Ben sık sık herhangi bir alışveriş niyetim olmasa bile, kristal satan dükkanlara giderim. Orada özel bir taşın beni çektiğini fark edersem, durumum çok uygun olmasa bile onu mutlaka alırım çünkü bu çekimin bir nedeni olduğunu bilirim.

Tam da değerli bir taş almayı düşündüğünüz sırada bir dostunuz size bir taş hediye edebilir. Bu aslında basit bir evrensel işleyiştir. Ne zaman başıma böyle mucizevi bir olay gelse hep çok mutlu olmuşumdur.

Eğer tüm bu söylediklerimizden hiçbiri olmazsa astroloji veya numeroloji yardımıyla kendinize özel bir taş seçebilirsiniz. Yaşam Çizginizin Rakamını tespit etmiş olmalısınız. Rakamların her biri sadece renkleri ifade etmekle kalmaz, aynı zamanda birçok çeşit taşı da ifade eder. Şimdi gün, ay ve yıl olarak doğum tarihinizi toplamalısınız. Burada 28 Nisan 1980 yılında doğan bir kişi için örnek veriyorum:

4 + 28 + 1980 = 2012

Çıkan rakamları da birbirleriyle toplayarak tek bir rakam elde etmelisiniz.

2 + 0 + 1 + 2 = 5

Dikkat etmeniz gereken iki konu var. Eğer rakamlarınızın toplamı 11 veya 22 çıkarsa, artık bundan tek bir rakam elde etmeye çalışmadan orada toplamayı bırakmalısınız. Bu iki rakam numerolojideki Yaşam Çizgisinde ana rakamlar olarak bilinmektedir. Bir örnek verirsek:

2 + 29 + 1944 = 1975
Ve 1 + 9 + 7 + 5 = 22

Doğum tarihinizi birbirinden ayırarak toplamaktayız. Böylece 11 veya 22 sayılarını kaybetmemiş oluyoruz. Örneğin yukarıdaki durumda eğer tüm rakamları yanyana dizip toplasaydık 22'yi kaybederdik:

2 (ay) + 2 + 9 (gün) + 1 + 9 + 4 + 4 (yıl) = 31
Ve 3 + 1 = 4

Bir kere doğum tarihinizi tek bir rakama düşürdüğünüzde (veya 11 ya da 22'ye) numerolojideki Yaşam Çizgi Rakamınızı elde etmiş olacaksınız.

YAŞAM ÇİZGİSİ RAKAMLARI
1 - Oniks, hematit, kırmızı yeşim taşı, turkuaz
2 - Akik, zümrüt, inci
3 - Zirkon, topaz, turkuaz
4 - Gök zümrüt, mercan, safir
5 - Alacalı akik, topaz, ametist
6 - Akik, kehribar, zümrüt
7 - Kan taşı, kırmızı lal, lav taşı
8 - Elmas, oltu taşı, oniks
9 - Kehribar, mercan, ay taşı, inci
11 - Ametist, kan taşı, lal taşı
22 - Ametist, mercan, elmas

GÜNLER (Doğum Günü)
1 - (1'i, 10'u, 19'u ve 28'i): Amber, yakut, topaz
2 - (2'si, 11'i, 20'si ve 29'u): Yeşim taşı, ay taşı, inci
3 - (3'ü, 12'si, 21'i ve 30'u): Ametist, turkuaz
4 - (4'ü, 13'ü, 22'si ve 31'i): Safir ve topaz
5 - (5'i, 14'ü ve 23'ü): Elmas, safir
6 - (6'sı, 15'i ve 24'ü): Zümrütler ve turkuaz
7 - (7'si, 16'sı ve 25'i): Kedi gözü, yeşil yeşim taşı, aytaşı, inci
8 - (8'i, 17'si ve 26'sı): Elmas ve siyah inciler
9 - (9'u, 18'i ve 27'si): Kan taşı, lal ve yakut
Astroloji ile çok daha fazla seçeneğiniz olabilir. Burcunuza, onu yöneten gezegene veya 4 ana elemente göre de taşınızı bulabilirsiniz. Çoğunlukla taş sizi seçer görünse de yine de taşınızı belirlemek için biraz zaman ayırmalısınız.

ZODYAK SİMGELERİ (BURÇLAR)
Koç: Kırmızı yeşim taşı, elmas, hematit
Boğa: Kırmızı mercan, mavi safir, zümrüt
İkizler: Alacalı akik
Yengeç: Amber, inci
Aslan: Kedi gözü, krizolit, yakut
Başak: Gök zümrüt, peridot, sarı akik
Terazi: Akik, bakır taşı, zümrüt, safir
Akrep: Ametist, lav taşı, kan taşı, opal
Yay: Mavi zirkon, topaz, turkuaz
Oğlak: Oltu taşı, oniks, turkuaz
Kova: Amber, ametist, kan kırmızı lal
Balık: Mercan, inci, ay taşı, kan taşı

GEZEGENLER
Güneş (Aslan): Amber, krizolit, topaz, zirkon
Ay (Yengeç): Ay taşı, alçı taşı, inci, kuartz kristali, necef taşı, gök zümrüt
Merkür (İkizler, Başak): Opal, akik, kırmızı akik, sardoniks, serpentin
Venüs (Boğa, Terazi): Zümrüt, turkuaz, gök zümrüt, yeşim taşı, bakır taşı
Mars (Koç, Akrep): Lal taşı, yeşim taşı, yakut, kan taşı, mıknatıs taşı
Jüpiter (Yay, Balık): Ametist, turkuaz, yeşim taşı, lacivert taş, safir
Satürn (Oğlak, Kova): Oniks, oltu taşı, lav taşı, antrasit
Uranüs (Oğlak): Topaz
Neptün (Balık): Kaya kristali, ametist
Pluton (Akrep): Elmas, topaz, yosun akik taşı, opal

ELEMENTLER
Ateş (Koç, Aslan, Yay): Ateş opali, yakut
Toprak (Boğa, Başak, Oğlak): Yosun akik taşı, kurşuni kükürt taşı, oniks
Hava (İkizler, Terazi, Kova): Topaz, opal
Su (Yengeç, Akrep, Balık): Gök zümrüt, mercan, ay taşı

Bir kere taşınızı ve kristalinizi alınca ona artık yükleme yapmalısınız. İşi önce onu yağmur suyuyla yıkayıp, sonra doğal olarak kurumasını bekleyerek başlayın.

Yıkama ve kuruma tamamlanınca ellerinizi avuç içleriniz yukarı bakacak şekilde dizlerinizin üzerine üst üste koyarak oturun. Taşınız yukarıdaki elinizin içinde olmalıdır.

Mümkün olduğunca gevşeyin, sonra gözlerinizi kapatın ve aşamalı rahatlama tekniğini uygulayın. Tam anlamıyla gevşediğinizde, Koruyucu Meleğinizi çağırın. Ona taşınıza Melek enerjisi yüklemek istediğinizi söyleyip yardımını rica edin. Yaklaşık 30 saniye içinde taşınızdan Melek enerjisi ile dolduğunu gösteren bir cevap gelmelidir. Ben ne zaman bu işlemi uygulasam, avucumun içinde bir karıncalanma hissederim. Bazıları ise taşlarının ısındığını ve hatta bazen de hafifçe hareket ettiğini söylüyorlar.

Tanıdığım yaşlı bir hanım bana fiziksel olarak bir değişim hissetmediği halde taşının Melek enerjisi ile dolmasının hemen ardından varlığının her hücresi ve noktasının farkına varır hale geldiğini anlatmıştı.
Sizin alacağınız cevap belki de burada anlattığım olaylardan farklı gelişebilir. Hiçbir şüpheniz olmasın, nasıl olursa olsun taşınızın yüklendiğini bir şekilde anlayacaksınız.

Melek enerjisi yüklü taşınızı gittiğiniz her yere götürebilirsiniz. Taşınızı değişik zamanlarda elinizde tutmak, ona dokunmak isteyebilirsiniz. Eğer kendinizi yorgun hissediyor ve enerjiye ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız alın onu elinize ve bir müddet orada tutun.

Stresli olduğunuzda ya da güç ve güvene ihtiyaç duyduğunuzda yine tutun onu. Ben büyük zorluklar yaşayan ve yardıma ihtiyacı olan bazı insanlara bile kristalimi bir süreliğine veriyorum.
Tanıdığım mükemmel bir oyuncu bir zamanlar her gösterisinden önce korkunç derecede sahne korkusu yaşamaktaydı. Sahneye çıktığında düzeliyordu ancak o saate kadar gerçekten de aşırı sinirli ve gergin oluyordu. Şimdi ise Melek taşını sahneye çıkmadan önce bir süre elinde tutuyor ve eskiden yaşadığı korku ile panik yerine büyük bir sakinlik ve huzur hissediyor.

Bir çoğumuz böyle sürekli belli bir konuda benzer sıkıntıları yaşamıyoruz ama bir Melek taşının bize getireceği sevgi, ahenk, uyum ve huzur duygularından faydalanabiliriz.
Genç bir adam, değerli taşlara ilgi duyarmış ve
mücevher ustası olmaya karar vermiş. "
Bu mesleği yapacaksam,
iyi bir mücevher ustası olmalıyım
" diye düşünmüş ve ülkedeki
en iyi mücevher ustasını aramaya başlamış. Sonunda bulmuş,
yanına varmış, bir süre bekledikten sonra usta tarafından
kabul edilmiş. "
Anlat, dinliyorum" demiş usta. Genç adam
anlatmaya başlamış; taşlara ilgi duyduğunu ve iyi bir
mücevher ustası olmaya karar verdiğini heyecanla anlatmış.

Yaşlı usta sesini çıkarmadan genç adamı dinlemiş, sözleri
bitince de ona bir taş uzatmış, "
Bu bir yeşim taşıdır" dedikten
sonra genç adamın avucuna taşı bırakmış ve avucunu kapatmış.
"
Avucunu aynen böyle kapalı tut ve bir yıl boyunca hiç açma.
Bir yıl sonra tekrar gel. Haydi şimdi güle güle
" demiş ve
şaşkın genç adamı öylece bırakıp kalkmış, odadan çıkmış.

Genç adam evine dönmüş, kendisini merakla bekleyen
annesiyle babasına neler olduğunu anlatmış. Anlattıkça da
kendisine çok anlamsız gelen bu hareketi ve soğuk
konuşması nedeniyle kızdığı ustaya olan öfkesi
artıyormuş. Günler geçmeye başlamış. Genç adam
sürekli söyleniyor ama avucunu hiç açmıyormuş.

"
Nasıl böyle budalaca bir şey yapmamı ister.
Bir de ülkenin en iyi mücevher ustası olacak.
Bu saçmalığa bir yıl boyunca nasıl katlanacağım,
böyle bir eziyetle nasıl yaşarım. Bu ne biçim ustalık.
Ustalık kaprisi yapacaksa, bari başından yapmasaydı
."
diye devamlı söyleniyor, her önüne gelene
ustadan yakınıyor ama avucunu hiç açmıyormuş.

Avucu kapalı uyuyor, bütün işlerini diğer eliyle yapıyormuş.
Ve bu duruma da giderek alışmaya, diğer elini çok rahat
kullanmaya başlamış. Uyurken de yanlışlıkla avucu açılıp
taş düşmesin diye hep yarı uyanık uyuyormuş.

Böylece bir yıl geçmiş, her günü zorluklarla dolu,
her gecesi de yarım uykuyla yaşanmış bir yılı tamamlamış.
Ve o gün gelmiş. Genç adam tam bir yıl sonra,
büyük ustanın karşısına çıkmış.
Usta bir süre beklettikten sonra yanına gelince,
genç adam ne kadar saçma bulursa bulsun,
bu sınavı başarıyla tamamlamış olmanın verdiği
gururla elini uzatmış, avucunu açmış.

"İşte taşın" demiş, "Bir yıl boyunca avucumda taşıdım,
şimdi ne yapacağım?
" Yaşlı usta sakin bir sesle cevap
vermiş: "
Şimdi sana bir başka taş vereceğim, onu da
aynı şekilde bir yıl boyunca avucunda taşıyacaksın.
"
Bu söz üzerine genç adam bütün sükunetini
kaybetmiş, bağırıp çağırmaya başlamış.

Yaşlı ustayı bunaklıkla, delilikle suçlamış,
mücevher ustalığını öğrenmek için gelen genç bir insana
böyle eziyet ettiği için, hasta olduğunu bağıra çağıra
söylemiş. Genç adam bağırıp çağırırken,
yaşlı usta ona hissettirmeden birtaşı avucuna sıkıştırmış.
Öfkeden yüzü kıpkırmızı genç adam, bir yandan bağırıp
çağırırken avucundaki taşı hissetmiş. Durmuş, taşı
biraz daha sıkmış ve heyecanla konuşmuş:
"
BU TAŞ, YEŞİM TAŞI DEĞİL USTA!"



Öğrenmek için zaman gerekir,
sabır gerekir, ustaları izlemek gerekir.
Dünya hızlandıkça zaman kısalabilir
ama öğrenmenin esası değişmez.

Yazarı Bilinmiyor

http://hikaye.balca.net


yeşil akik

Ruhunuzun yüksek ideallerine ulaştırı. Yeşil Akik, yaşamınıza cesaret ve hoşgörü getirir. Size içtenlik kazandırır. Abartılarınızdan kurtulursunuz. Gerçek olan duygularınızı farketmenizi sağlar. Kararlar almanız gereken evrelerde ise özellikle teninize değecek şekilde YEŞİL AKİK taşımalısınız. Net kararlar alırsınız ve herşeyden önemlisi ne istediğinizi ayırt etmiş olursunuz. Ruhunuz, kalbiniz hafifler. Telaşlarınızdan kurtulup, bakış açınızı olumsuzdan olumluya kaydırmanızda size çok yardımcıdır.

Yeşil Akik, güzel yosunsu yeşil renkleriyle ruhunuzla flört etmeye başlar. Sizi, kendi dünyanıza yönlendirip arada bir köprü görevi yapar. Olumsuz ve sizi yoran negatiflerinizi, acılarınızı YEŞİL AKİK 'in verdiği cesaretle üzerinizden atabilirsiniz. Sol bileğinizde taşıdığınız Yeşil Akik kristalinden kalbinize doğru sıcaklıklar yayılmaya başlar. Kalbinizi yumuşatır. Daha hoşgörü ve umut ile dolar hale gelirsiniz. Kendi iç dünyanız, yeşilin muhteşem tonlarıyla renklenir ve zenginleşir. Bollukla ve bereketle dolu yaşam enerjiniz artar.

Fiziksel rahatsızlıklarınıza da şifa vericidir. Sindirim sistemi rahatsızlarınızı, Kalsiyum ve Magnezyum eksikliğinden açığa çıkan kemik hastalıklarınızı şifalandırmada son derece etkilidir. Demir eksikliğinden kaynaklanan baş dönmesi, halsizlik, saç dökülmesi, baş ağrılarında tedavi edici özelliktedir. Yeşil Akik kristalinin şifa enerjisi bir hayli yüksektir. Kozmik şifa enerjisini size aralıksız iletir. Huzur ihtiyaci hissettiğiniz anlarda, YEŞİL AKİK'ten faydalanmalısınız. Tatillerinizde mutlaka bileğinizde taşıyın, yeşilin verdiği sıcak enerji tüm ruhunuza ve vücudunuza yayılsın.
Meryem Ebru Sezen

http://ishill.blogcu.com


6 Kasım 2009 Cuma

Etkinliğe Devam...mı?

Bu yazımda eskileri değerlendirme etkinliğimizin devamı diyelim mi ne dersiniz? Çünkü bu güzel sepeti de paylaşmadan geçemedim.Yapımı çok kolay, çok işlevsel ve de bana göre çok şık. Aa! Bu arada bunu da benim yaptığımı düşüneceğinizden eminim. Yapımına gelince yapabilir miyim? Tabii ki yapabilirim. Çünkü yapımı çok kolay ve sizin de yapabileceğinizi düşündüğüm için sizde yapmak isterseniz diye de paylaşmak istedim. Aa! bu arada kimin yaptığını söyleyecektim... Tabii ki benim becerikli anneciğim yaptı. Kına sepeti olarak. Kardeşimin düğününe. İçine de küçük saten tüllü rengarenk tüllere kına koyup, nazar boncuklu, simli iplerle bağlamıştık. Çok şık bir sunum olmuştu. Şimdi gelin kızımız banyosunda saç kurutma makinası, saç şekillendiricileri vs. gibi eşyalarını koyuyor sepetin içine.
Şimdi de yapımına değinmek istiyorum. Bu bildiğimiz kulplu plastik sepet. Siz ister hazır alırsınız, isterseniz evdekini değerlendirebilirsiniz.Yalnız sepet delikli olsun. Çünkü üzerinde dikiş yapılacağı için o deliklerden ipliğin geçirilmesi gerekecek. Kumaş saten kumaş. Renk tercihi size kalmış. Çiçeklerde pazarda satılan çiçekli tokalardan beğendiklerinizden fazlaca alıyorsunuz.Tokadan ayırıp sepeti süsleme de kullanıyorsunuz. Dikişi ise simli ip ile gerçekleştiriyorsunuz. Kumaşın etek uçlarını da renge uygun boncuklarla süsleyebilirsiniz. Yapımı oldukça kolay değil mi? Beğendiyseniz ve yapmak isterseniz. Ee...buyrun! o zaman.Yapacak olan arkadaşlara kolay gelsin diyorum ve herkese sağlık, esenlikler dileyerek noktalıyorum. Sevgilerimle...

5 Kasım 2009 Perşembe

Yeni Amigurumilerim...


Fazla yer kaplamasın diye resimleri birleştirip yayınlıyorum.Küçük Hello Kitty sevgili Semra'cığımın kızlarıma göndermiş olduğu Hello Kitty'dir.Yanındaki de kopya çekerek yapmaya çalıştığım Hello Kitty. Ancak elimdeki ipleri değerlendirdiğim ve yenilerini almaya vaktim olmadığı için pek çirkin oldu bizim Hello Kittymiz yaaavvv. hem de Galatasaraylı oldu. Ama nedeni malum!..Elimdeki beyaz ip inanılmaz kalın,tam altı kat bir ipti.Katlarını ayırmaya çalıştım olmadı.Bende kaba ve zorlayıcı olmasına rağmen azimle ördüm diyorum ama tabii ki geçen kış başlanmış bir örgüydü.Hello Kitty'lerimiz kardeş oldular.İrem beğendi.Daha da pek çok şeyler istiyorlar ama benim çok vaktim olmuyor.Yavaş yavaş elimden geldiğince bende örmeye devam ediyorum.Mesela....



Bu sevimli başcık da herhalde ayıcık olma yolunda.Oysa ben maymun yapmak istemiştim.Ölçüsüz,kararsız yapılan işte ancak bu kadar olur herhalde değil mi ama?Devamı bittiğinde tekrar yayınlanacaktır efendim!..

30 Ekim 2009 Cuma

http://iremsu-iremsu.blogspot.com/2009/08/el-verelim.html

29 Ekim 2009 Perşembe

Atatük'ün Gençliğe Hitabesi...


Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyet'ini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.

Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir.

İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.

Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin!

Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir.

İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.

Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dagıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.

Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hiyanet içinde bulunabilirler.

Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!

Mustafa Kemal Atatürk, 20 Ekim 1927
****************************************************************************

"Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi"nin Ord.Prof.Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu tarafından günümüz Türkçe'sine uyarlanmış hali imiş.

Ey Türk Gençliği!
Birinci ödevin Türk bağımsızlığını, Türk cumhuriyetini, sonsuza dek korumak ve savunmaktır.

Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur.

Bu temel, senin en değerli (güven) kaynağındır.

Gelecekte de, yurt içinde ve dışında, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyecek kötüler bulunacaktır.

Bir gün, bağımsızlığını ve cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan, göreve atılmak için içinde bulunacağın ortamın olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin!

Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir.

Bağımsızlığına ve cumhuriyetine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir yenginin temsilcisi olabilirler.

Zorla ya da aldatıcı düzenlerle, sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemi yapım yerleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine eylemli olarak girilmiş olabilir.

Bütün bu durumlardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, yurdun içinde yönetim başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık ve üstelik hainlik içinde bulunabilirler.

Dahası, yönetim başında bulunan böyleleri, kişisel çıkarlarını, yurduna girip yayılmış olan (dış) düşmanların siyasal amaçlarıyla birleştirebilirler.

Ulus, yoksulluk ve darlık içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir. Ey Türk geleceğinin genç kuşakları! İşte bu ortam ve koşullarda bile ödevin, Türk bağımsızlığını ve cumhuriyetini kurtarmaktır.

Gereksindiğin güç, damarlarındaki soylu kanda vardır.

Mustafa Kemal Atatürk, 20 Ekim 1927

Kaynak resim:img126.imageshack.us

Kaynak:www.garaj.org

******************************************************************************

Sevgili Atamız geleceği o kadar net görmüş ki,

Gençliğe Hitabesinde "İşte bu ortam ve koşullarda dahi, Birinci ödevin Türk Bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini, sonsuza dek korumak ve savunmaktır" demiştir.

Fazla söze de gerek duymuyorum.Ruhun Şad, mekanın cennet olsun Sevgili Atam.İnşaallah milletçe sana ve ilkelerine sahip çıkacak, sonsuza kadar yaşatacak nesiller yetiştirebilmek nasip olur. Umut etmekten asla vazgeçmeyeceğim.



22 Ekim 2009 Perşembe

Eskileri Değerlendirme Etkinliğinden

Sevgili Eylül Bahçesi arkadaşımız ve Seragun arkadaşımız Eskileri Değerlendirme Etkinliği düzenlemişler ve bu etkinliğe sağ olsunlar beni de davet etmişlerdi.Son zamanlarda yazdığım postlarımın hemen hemen hepsinde zamansızlıktan şikayet etmekteydim.Elimde yeni çalışmalar olmadığından son anda daha önce yapmış olduğum eskileri değerlendirdiğim çalışmaları göndermek aklıma geldi.Sağ olsun sevgili Eylül Bahçesi arkadaşımız öyle güzel anlatmış ki resimleri de çok güzel düzenlemiş.Bu etkinlik sayesinde bizde diğer marifetli, becerikli arkadaşlarımızı tanıyor ve yaptıkları çalışmalara tanık oluyoruz. O nedenle bende keyifle izleyenlerdenim.Böyle bir etkinlikte yer alabilme fırsatını ve gururunu bana da bahşettikleri için arkadaşlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Sevgili Eylül bahçesi de yayınlamış olduğu çalışmalarıma link verememiş.Bu çalışmalarımla ilgili önceki yayınlarımdaki resimler kaybolduğu için görüntülenemiyor. Bu nedenle bende bu çalışmalarıma kısaca tekrar değinmek istedim.Şimdi resimler görüntülenemeyince hangi yazının hangi çalışmaya ait olduğunu tahmin etmek imkansız bir hal alıyor doğal olarak…
Dekoratif testim
Bu testi bildiğimiz kiremit renginde su testisi. Anneme komşusu vermişti.Bununla birlikte birde kocaman bir küp vermişti. O da annemin evinde.Yazlığın bahçesinde değerlendirsin diye.Annemde benim bu tür hobilerle ilgilendiğimi görünce bana verdi.Sen bunları da değerlendirirsin diye.ahşap ve seramik çalışmalarıma ilk başladığım döneme aittir.Birkaç yıl oldu yani.Linki burada Boncuklu Bluzum
Sade olan bluzuma hareketlilik ve şıklık katmak için ve de bakalım boncuk işlemeyi de becerebilecek miyim acaba diye el attığım bir çalışma olmuştur.Dikkat edilirse ipe dizme ve batma şeklinde olarak çalışmıştım.(Ben böyle tanımlıyorum doğru mu acaba. Eğitimini almadığım işlerde genel tanımları varsa da bu konuda cahil kalıyorum.Kusura bakmayınız lütfen) Eğer güzel bir çalışma ortaya çıkmasaydı ipi çektiğim an sökülmesi de kolay olacaktı.Neyse ki sonucu beğendiğimde böyle bir şeye de gerek kalmadı açıkcası.Yalnız bu işim çok uzun süre elimde sürünmüş olduğundan sıkılmaya başlamıştım.zaten bir daha da bu tür işi elime alamadım doğrusu. Ama elimde oldukça çok boncuklar bulunduğu için ve sade trikolarıma da şıklık katabilmek için onları da bu şekilde değerlendirmek adına yine yapmak istiyorum ki, ne zaman kısmet olur bilemiyorum.
Linki burada

NOT: Bu resimleride sevgili Eylül Bahçesinin bloğundan aldım. Ne yapayım göndermiş olduğum resimleri öyle güzel düzenlemiş ki bu konu da zayıfım. Bu arada flicker hiç kullanamam sanıyorum ama picassadan bloğuma resim yüklemeyi beceremedim ve yine bilgisayarıma kopyalayıp masaüstünden yükledim.Ben bu işi öğrenemeyecek miyim acaba?

Unutmadan link vermek için sevgili Eylül Bahçesinin bloğuna uğradığımda bir çalışmama daha yer verdiğini gördüm.Onu da daha sonra detaylı anlatırım artık.Tekrar teşekkür ediyorum canım. Herkese Sevgi ve sağlık diliyorum...


19 Ekim 2009 Pazartesi

Pratik Bir Bilgi...

Herkese sevgi ve sağlık diliyorum. Uzun zamandır bloğa uğrayamıyordum.Aslında yazacak, paylaşacak çok konularım olmasına rağmen hiç vakit bulamıyorum artık.Gece geç saatlere kadar da oturamıyorum.Bünyem kaldırmıyor.Kendimi çok halsiz ve yorgun hissediyorum o zaman.Şu an kısacık da olsa yapmış olduğum pratik uygulamadan sizi de haberdar etmek istedim. Bunu ben daha önce hiç bir yerde görmedim veya duymadım.Belki de sizlerde biliyorsunuzdur ya da uygulamak aklınıza gelmiştir.Şayet denemeyeniniz olduysa fikir olsun diye paylaşmak istedim.Resimde gördüğünüz küpelerimi ben severek takıyorum.Birçok kıyafetimle de kombine oluyorlar. Ancak küpemin birinden üç taşı düşmüştü.


Bende siyah oje alıp, taşların düşüp boşalan yerlerine ojeyi bolca damlatıp kuruttum ve o şekilde tekrar kullanmaya başladım. Daha önce başka takılarımda da bu uygulamayı yapmıştım ve kesinlikle eksilen taşların yeri hiç farkedilmiyor.Denemediyseniz denemenizi tavsiye ederim.
Herşey gönlünüzce olsun.Sevgiler.

2 Ekim 2009 Cuma

Herşey Sağlık İçin...

Resimde Görsellerden Alıntıdır...

Dün akşam amcamlar geldiler. Ankara dışında yaşıyorlar.Yengem kendisi sağlıkçıdır. Dün bize Reishi'den bahsetti. Çinlilerin yıllardır kullandığı bir tür kırmızı mantarmış ve ölümsüzlük mantarı diye de adlandırılıyormuş. Bende merak ettim ve bugün internetten geniş çaplı araştırdım. Ancak özellikle sağlık konusunda internet üzerinden alıp kullanmaya güvenemediğim için doktoruma sormayı uygun buluyorum. Onun tavsiyeleri ve bilgilendirmesi doğrultusunda belki tanışabilirim bu bitki ile. Eğer sizlerinde bilgisi varsa önerinizi bilmek isterim.

http://www.kirmizireishi.com
buradaki siteden edindiğim bilgileri sizlerle de paylaşmak istedim. Ama her zaman dediğim gibi doktorlarımıza danışmak en doğrusu diye düşünüyorum.
  • Günlük yaşamı sağlıklı sürdürmek,
  • Vücudumuzun doğal savunma mekanizmasını güçlendirerek olumsuz etkilere karşı korumak,
  • Yaşın ilerlemesi sonucu oluşan problemlerin önüne geçmek,
  • Bağışıklık, sinir, dolaşım, solunum, boşaltım, kas ve kemik sistemlerini güçlendirmek,
  • Yüksek tansiyon, kolesterol, diabet, bronşit, prostat gibi problemlerle baş etmek,
  • Kanser, karaciğer bozuklukları, hepatit, HIV/AIDS gibi hastalıklardan korunmak ve bu hastalıklarla savaşmak,

konularındaki faydaları kanıtlanmıştır.

Ayrıca bir arkadaşımdan gelen maili de sizlerle paylaşmak istiyorum.Herşeyin başı sağlık ve bir radyoloji doktorunun tavsiyelerine de lütfen kulak verelim.

Sağlığınızla İlgili Önemli Tavsiyeler :

*Telefona SOL kulağınızla cevap verin.
*Günde 2(iki) kere kahve içmeyin.
*SOĞUK su ile hap almayın.
*19 'dan sonra YEMEK yemeyin.
*Tükettiğiniz YAĞLI gıdaların miktarını azaltın.
*Sabahları daha çok, akşamları ise daha az SU için.
*Cep telefonu BATARYA'ları ile mesafenizi uzak tutun.
*UZUN süre kulaklık takmayın.
*Gece 10 sabah 06, en ideal uyuma saatleridir
*Uyku öncesi İLAÇ aldıktan sonra hemen uzanmayın.
*Şarjınız SON çizgiye indiğinde,yani çok çok az bir şarz seviyesinde iken telefona cevap vermeyin, zira yaydığı radyasyon 1000 kat fazladır.

Herkese sağlıklı,hayırlı, verimli, uzun ömürler diliyorum.Hasta olanlara da acil şifalar diliyorum...

23 Eylül 2009 Çarşamba

Hayat İşte Böyle Maalesef...:(((.....:)))

ÖNcelikle herkesin Geçmiş Bayramını kutluyorum. Ne zaman fırsat bulup bazen okumaya gelsem, bloglarda genel sorun olduğu ile ilgili postlar görüyorum.Ben durumun henüz farkında değilim.İnşaallah sorun her neyse en kısa zamanda açıklığa kavuşur.Pek fırsat bulamadığımdan bahsetmiştim.Geçen hafta izinliydim. Minik kızıma kardeşimler bakıyordu daha öncesinde.Yeğenim okula başlayınca Gelinimiz abla ilgilenemiyebilirim Derenle dedi.Biz de yazdan kurumsal kreşler araştırmasına girmiştik.Kendi kurumumuzun kreşi yok çünkü.Özellere vermek istemedim.Çünkü İrem'de onun sıkıntısını çok yaşadım ve çok el değiştirdiği için İrem için olumsuz etkileri olmuştur.Kurumsal kreşlerde ise ilkokula başlayana kadar devam edebiliyor ve daha güvenilir.Çünkü burada ticari amaç güdülmüyor.Yazdan beri onun sıkıntısı vardı.Neyse ki cuma günü öğleden sonra kesinleşti ve Deren'im bugün kreşe başladı.Ayrıca kreş eşime çok yakın ve baba ile birlikte gidip gelecek.Sabah çok heyecanlıydı.Eşim kreşe bıraktığında o heyecan ve mutluluğu devam etmiş ve çok da çabuk uyum sağlamış.Ben de işyerimden izin alıp öğlen almaya gittiğimizde, arkadaşları öğlen uykusuna yatmış.Bende yatacağım.Niye benim yastığımı yorganımı getirmediniz diye sitem etti ve zor aldık doğrusu.Epey dil döktük.Sağlık raporları almamız gerektiği içinde erken almamız gerekiyordu.İşlerimiz erken bitince de eve geldim ve kreşe göndereceğim herşeyini ütüleyip, çantalara yerleştirdim.Yarın tam zamanlı kreşli olacak miniğim.Çok hevesli ve inşaallah bu hevesi hiç sönmez.Bütün bunlar bizim açımızdan olumlu gelişmeler.Bu süreçler de biz çalışanlar için çok önem arz ediyor.

Ancak hayat o kadar boş ki, Allah'tan öncelikle sağlıklı, hayırlı ömürler dilemek ve herşeyi dert etmemek de gerekiyor. Allah kimseye kaza bela vermesin.Sabah servisle giderken aynı birimde çalışan bir arkadaşımız Nedim GÜNAY'ın dün öğle saatlerinde Bolu Düzce Tem otoyolunda ailesi ile kaza geçirdiğini ve kendisinin olay yerinde vefat ettiğini, eşinin durumunun ağır ve iki küçük çocuklarının da yaralı olduklarını öğrendik.Zaten işyerine gittiğimde kimse iş yapabilecek durumda değildi.Benimde kreş için hazırlamam gereken evraklar vardı ve çok zor kafamı toparlayabildim. Ama maalesef hayat devam ediyor.Bu kreş işleri için izin alıp çıkmak durumunda kaldım. Çok büyük üzüntü duyduk. Ama elimizden başka şeyde gelmiyor. Allah rahmet eylesin.Mekanı cennet olsun inşaallah.Çok iyi, kendi halinde bir insandı.Yaşı da çok gençti.

11 Eylül 2009 Cuma

Nereye Gidiyoruz...

Ülkemizde bunca sıkıntı varken, yaşananlar içimizi daraltırken, sadece üzülmek ve sinirlenmekle yetinebiliyoruz. Başka hiçbir şey elimizden gelemiyor. Ama toplum olarak kendimize çeki düzen vermediğimiz sürece daha pek çok badireler bizi bekliyor maalesef. Geleceğimizi ve çocuklarımızı düşünmek zorundayız. Cahil değil, bilinçli, duyarlı, birlik, bütünlük içinde olmalıyız. Bu ülke bizim ülkemiz. Herkes üzerine düşeni layıkıyla yapmak zorunda. Bu uğurda hiçbir menfaat gözetmeksizin. Çünkü geleceğimiz, çocuklarımız için bu bizim en büyük görevimiz. Bu topraklarda sevgi, saygı, hoşgörü içinde birlik, bütünlük olmalı. Hiçbirşeyin kavgasını yapmamalı ve dış kuvvetlere prim vermemeliyiz. Bununla birlikte bilinçlenmeli, ülke ve millet yararına ne gerekiyorsa yapmalıyız. İktidare gelenlerin amacı da bu olmalı. Amaç hizmet olmalı.çok mu zor bunlar? Neyin kavgası yapılıyor. Çözüm üretmek yerine suçu birbirlerine atmakla herşey hallonuyor mu? Sadece halkın sinirleri geriliyor ve çaresizliği ile kalıyor. Bana göre aslında Türk Milletinin silkinme zamanı çoktan geldi de geçiyor bile...Bende diyorum "Allah islah etsin ve sonumuzu hayırlı eylesin!.."

fotogaleri.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?c. Resim buradaki adresten alıntıdır.

Kırmızı Tasma Kolyem...

Tasma kolyem.Bu kolyemde de kırmızı cam boncuk, iri kum boncuklar, köşe kristaller,zincir,çivi ve yıldız metaller kullanmıştım. Yapımı görüldüğü gibi çok basit. bende takı yapımına bu tür takıları gördüğüm yerlerde, internetten görüp fikir sahibi olmuş ve kendi tasarımlarımı bakarak öğrendiklerimle oluşturmuştum.Aslında daha önce de belirttiğim gibi o kadar çok yapmıştım ki, dediğim gibi çoğunu hediye verdim ve şu an onları burada yayınlamama imkan yok. Ama yeni hevesle bir dolu takı yaptığımda bunları satmayı bile düşünmüştüm.O zaman pasaj ve internet üzerinden satışlardan habersizdim.şimdi bile düşünüyorum ama vakit bulamamaktan endişe ediyorum.Elimdekileri çıkarmak istemiyorum.Yeni tasarımlar yapmak ve elimdekilerden yedeklerini yapmak istiyorum.Kimbilir bu da benim için bir başlangıç olur.Belki tamamen mesleğe dönüşebilir değil mi?Ama hala kararsızım.Bu dönemde herşey de kararsızlıklar yaşadığım gibi.Neden acaba.Aslında herşeyi akışına bırakmak ve hayırlısını ve sağlıklısını diliyorum yine de.Her ne kadar kararsız da olsam.

10 Eylül 2009 Perşembe

NEVA...

Kitabın ilk sayfalarında sıkıldım. Seviyeli ilişkileri ve seviyeli esprileri kabul ederim ancak çocukluğumdan beri laubaliliklerden tabiri caizse sululuklardan hoşlanmam. Kitabın başında izmir’li liseden dört gencin daha sonra istanbul’da üniversiteyi kazanmaları ve orada yeni bir hayata atılmaları ve bunların aralarında geçen laubali diyaloglarına yer veriliyor. Hikayenin baş kahramanı aynı zamanda da yazarı Ilgın’ın dürüst, saf ve samimi bir ilişki arayışı içinde olması ve tıp fakültesini bitirdikten sonra Ankara Hacettepe Üniversitesine gelmesi ile hareketlilik kazanıyor benim açımdan kitap. Burada Neva ile karşılaşıyor. Aralarında çok güzel bir sevgi başlıyor .Ilgın’la Neva’nın sevgileri her geçen gün büyüyüp, evliliğe doğru yol alırken bir taraftan da Neva’nın geçmişleri ile yüzleşmeler başlıyor. Ilgın‘ın bazı değerlere verdiği önem ilişkilerinde sarsıntılara yol açıyor. Neva’yı çok sevmesine rağmen Neva’nın geçmişinde yaşamış olduğu birtakım ilişkilerden rahatsızlıklar duymaya başlıyor. Özellikle ablası ve ablasının eşi ile istemese de akraba bağları olacaktı.O zaman Ilgın’ın onların karşısında düşeceği durumu çok iyi anlıyabildim açıkcası. Neva geçmişinde, eniştesi ile ablası nişanlı iken, eniştesinin ev arkadaşı ile önce dört kişi yemek yemişler.Daha sonra ilk defa karşılaştığı eniştesinin ev arkadaşı ile o gece aynı evde,aynı yatakta geceyi geçirmişler. Ablasının o gece nişanlısının evinde nişanlısının arkadaşı ile kız kardeşini baş başa bırakmasını Ilgın kabullenemedi. Bu olay Ilgın Neva’yı tanımadan yaşanmış bir hadise ancak .Ilgın ablasının bunu kardeşine yapmış olmasından ve o zamanlar nişanlısı, şimdiki eniştesinin de bu olayda rol almalarından dolayı onlara tepkili ve onları gördükçe Neva’nın bu geçmişi aklına geliyor ve rahatsızlık duyuyor, gerginleşiyor ve Neva’yı çok sevmesine rağmen, o an nefret duygusu ile de Neva’ya karşı da asabileşiyordu. Bu bağlamda Ilgın’a hak verdim.Özellikle ahlaki değerlerimize ters düşen bu durumda Ilgın’ı anlayabiliyorum.Bunun dışında aralarındaki sevgi çok büyüktü. Ama Neva’nın o geçmişi ve diğer yaşadıkları her daim Ilgın’ın beynini meşgul edecekti. Neva dürüst davranıp her şeyi olduğu gibi anlatmakla ilişkilerini çıkmaza soktu. Ama keşke baştan yaşanmamış olsaydı o geçmiş. Neva’da saf ve temiz duygularla sevmişti Ilgın’ı.Keşke Ilgın psikolojik destek aldığı kişiyi dinleseydi de, olayları bu boyuta getirmeseydi. Özellikle uyarılmıştı psikiyatrist tarafından. Ama Ilgın sinirlerine hakim olamadı ve Neva’yı rencide etti çok ağır laflar sarfetti ve Neva’nın intihar etmesine vesile oldu. Bence bu tür yaşanmışlıklardan ders almak adına özellikle gençlerin okuması gerekir diye düşünüyorum. İkili ilişkilerde ki değer yargılarının önemini daha iyi anlamalarına ve yapılan hataların ne gibi sonuçlar doğurabileceğini anlayabilmeleri adına gençlere tavsiye ederim. İleride benim kızlarımın da okumasını isterim bu kitabı.

8 Eylül 2009 Salı

Katre-i Matem ve Biraz da Benden...

Bloğumu kapattığımda kendi arkadaş çevremden bayağı bir tepki aldım. Biz ne güzel takip ediyorduk seni diye. Yazılarımla ilgili yorumlarını bizzat bana yapıyorlardı.Hatta benim okuduğum kitapları ya benden temin ediyorlardı, ya da kendileri de alıyordu. Hatta okuduktan sonra kitaptan memnun kaldıklarında bu kadar güzel kitapları nereden buluyorsun diyorlardı. Bende blog arkadaşlarımızın tavsiyesi ile alıp okuduğumu söylüyordum. O nedenle kitap seçiminde bile ya bana danışıyorlardı, ya da bloğumdan takip ediyorlardı ki, son zamanlarda kitap yorumlarıma bile değinemez duruma gelmiştim. Tam gün çalışan bir kişi olarak evde kesinlikle blog olayına vakit ayırmak mümkün değil.Birkaç gün bakmayınca zaten yavaş yavaş da kopuyorsunuz.Neyse tepkiler üzerine tekrar açık tutuyorum ama güncellemek gibi bir kaygıya kapılmayacağım.Yine kendi özel alanım olacak.Yazmak istediklerimi ve kitap yorumlarıma, fırsat bulursam da yapmış olduğum diğer hobi çalışmalarıma yer vereceğim. Sevgili arkadaşlarımı da bu konuda kırmak istemedim.Kesinlikle izlenmek veya izlenmemek gibi bir kaygı içinde de değilim, olmak da istemiyorum.Benim amacım sadece paylaşmak.Okuduklarımdan, yaptıklarımdan vs... şeylerden başkaları da yararlanabiliyorsa ne mutlu bana.Birşeyler vermek, insanlara faydalı olabilmek isterim. Umarım burada bulunduğum sürece de bunu başarabilmişimdir.Bende diğer blog arkadaşlarımdan birçok şeyler öğrendim.Buranın da insana çok güzel şeyler kattığına, çok faydalı şeyler öğrettiğine inanıyorum.Çünkü burada karşılıksız paylaşım var.Bazı zamanlarda yazmaya gerçekten vakit bulamıyorum, o zaman uzaklaşmak istiyorum hepten ama yazmadan da duramıyorum, bundan dolayı da kopamıyorum.Dediğim gibi güncellemek gibi bir kaygıya düşmeyeceğim.Ne zaman fırsat bulursam o zaman yazacağım.Yazamadığım gibi, çoğunlukla takip etme fırsatım da olmuyor.O nedenle ara sıra ziyaretlere gelebiliyorum.Şunu yazmak için bile gece yarısını çoktan geçirdim.Allah'tan yarın pazar.Hafta içi bitap düşüyorum.Bünye kaldırmıyor uykusuzluğu.Neyse son günlerde okuduğum kitaptan bahsedeyim.

Gelelim Kitabımızın Konusuna;
Roman, yazarının kim olduğu hakkında herhangi bir bilginin yer almadığı ve müzayededen alınan el yazması bir kitapta anlatılan, bir devre adını veren lalenin izinde O dönemin Osmanlı İmparatorluğunun gizemli,ihtiraslı, entrikaları,lükslüğü,sefaleti,isyanları ve o zamanların İstanbul'unu anlatıyor.

İstanbul bu romanda, karmaşası, heyecanı, isyanları ile lalelere bürünüyor. Öyle ki lale sadece bir çiçek değil, bir yaşayış tarzı, estetik bir tavır, kültürel ve tarihsel bir birikim olarak İstanbulu, hatta tüm Osmanlıyı çevreliyor.

İskender Pala, Katre-i Matemde usta kalemiyle lalelere bezediği İstanbulda kavuşup doyulamayan, kavuşulamayıp yakan aşkların elemli ve Osmanlı hallerini de tüm ıstırap ve coşkularıyla anlatıyor. Sevdiğini, aşklarının ilk gecesinde kaybeden Şahinin macerasını anlatan roman, bu kaybın ardındaki esrarı çözmek için külhanlara, tomruklara, lalezarlara ve hatta Osmanlı sarayına kadar gidiyor. İşte bu yolculuk, okuru hiç ummadığı yerlerde hiç ummadığı maceralarla karşılaştırıyor.

Cinayetlerin gölgesiyle giderek gizemli bir hal alan olaylar Lale Devrine nihayet veren Patrona Halil İsyanının yakıcı siyasal çalkantılarıyla birlikte çözülmeye başlıyor.

Kalemimi hokkaya bandırdığım şu anda ki Nevşehirli Damat İbrahim Paşayı canından; Sultan III. Ahmeti de tahtından eden cehennemden nişan Eylül İhtilalinin üzerinden henüz iki hafta geçti- şahit olduğum olayları yazıp yazmamakta kararsız sayılırım. Bilemiyorum. Yazmak gerektiğini düşündüğüm şeyler bir bakıma devlete ait sırları ifşa etmek gibi bir ihanetin ağırlığını da vicdanıma yükleyecek. Öte yandan Şarkın kutsal çiçeği laleye dair yorumlarda bulunacak ve belki şükufeciyan esnafını gücendirmiş de olacağım. Ama birisi çıkıp yiğit Şehzade Ahmeti, aşağılık isyancıların yaptıklarını, cennete benzeyen İstanbulu ve Sadabatın laleye kattığı zarafeti anlatmazsa bu dahi tarihe ve şehre haksızlık sayılır. ...

Bir cinayetin peşinden İstanbul’da meşhur lale devrinde yaşanan Osmanlı imparatorluğunun karmaşası, isyanları lükslüğü, sefaleti, entrikalarını anlatıyor. Lalenin büyüleyici, gizemli güzelliğinde ve sürükleyici bir yolculuk yaptırıyor Katre-i Matem. Bu vesile ile bilinmeyen şehzadelerden birini de gün yüzüne çıkarıyor.Kitabın içinde geçen birçok olayların kurgusal olduğunu düşünmedim değil. Ancak lalenin o döneme adını vererek tarihimize de meşhur lale devri olarak geçecek kadar da gerçekçi buldum. Katre-i Matem, Matem damlası lalenin büyülü, gizemli güzelliği ve kokusunda bir aşkın, sefahatin kokusunu duyarken, aynı zamanda bir cinayetin de izini sürüyor ve bambaşka olayların içinde buluyor kendini insan okurken.Aynı zamanda bazı bölümlerinin sonundaki hikayeler de bambaşka bir renk katmış kitaba.Büyüleyici ve okunulası bir kitap Katre-i Matem.

5 Eylül 2009 Cumartesi

Mürdüm Eriği Marmelatına da Bayıldık...

Mayhoş tatları daha çok sevdiğimden bahsetmiştim. Buradaki yazımda şeftali marmelatımdan ve vişne reçelimden bahsettiğimde sevgili Nur Ablamız (Yaşamın Kıyısında) mürdüm eriğini de önermişti. Bende derhal denedim ve inanılmaz müthiş bir tatmış.Teşekkür ediyorum Nur ablacığım.Kızlarım bile bayıldılar. Bu arada yapmış olduğum marmelatlar bitti. Bu sefer biraz daha fazla olmak koşulu ile tekrar yaptım. Mürdüm eriğinin marmelatı hem çok lezzetli, hem de rengine bayıldım. Herkese tavsiye ediyorum. Benim çocuklarım bile sevdi ki, herkesin beğeneceğini düşünüyorum.Tarifine gelince diğer yaptığım tariflerin aynısı idi. Kesinlikle su koymuyoruz. Rondadan geçirip, şeker ilave edip kaynatıyorum ve inmesine iki-üç dakika kala bir miktar limon suyu ilave ediyorum. Olay bitiyor.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Son Ödülümü Aldım, Bloğumu Ortak Alana kapatıyorum...

Evet, benim ödülümde sevgili Aysed'den geldi. Ekibinizle birlikte sevgili şirinem e çok teşekkür ediyorum. Ancak başlıktan anlaşılacağı gibi bloğumu ortak alana kapatmak istiyorum. Nedeni ise yazmaya çok vakit bulamam ve bana gelen yorumlara cevap veremem. Beni izleyen arkadaşlarımdan çok özür diliyorum. Bloklarımı sadece kendi özel alanıma alıyorum.Amacım sadece burada okuduğum kitapların özetini fırsat buldukça girmek ve de kendi yapmış olduğum çalışmalarımı arşiv amaçlı kullanmak istemem. Sadece kayıt altında tutmak istediğim konu ve çalışmalarım, okuduklarım için hepten kapatmama, sadece ortak alana kapatma kararı aldım. Bunu uzun zamandır düşünüyordum. Burada çok güzel dostluklar kazandık.Herkese çok teşekkür ediyorum. Ziyaretleriniz, beğenileriniz ve güzel yorumlarınız ile çok destek verdiniz. Buradaki dostlukları gerçek hayata taşıdığım arkadaşlarımla zaten maille, telefonla görüşüyorum. Yine mail ile bana ulaşabilirsiniz.

Bloglara işyerinden ulaşamadığımızı yazmıştım. Şu an ise evdeyim. Pazar akşamı belimi incilttim ve yürüyemez, oturamaz hale geldiğim için doktor rapor vermişti. İlaçlarla birlikte dinleniyorum ve bugün biraz daha iyi olduğum için yazayım dedim. Yoksa hafta sonuna kalacaktı. Belki hafta sonu da yazamayabilirdim. Çünkü arkadaşımları iftara çağırmıştım. Vaktim olamayabilirdi. Bugün yazmam isabet oldu.

Ödüle gelince, ben yine bu ödül konusundaki kuralımı bozmayayım. Ben bu ödülü herkese gönderiyorum. Bu arada ilginç hallerimizden de bahsetmemiz istenmişti. Ben aylar önce böyle bir mim konusunda kendi ilginç huylarımdan bahsetmiştim. O nedenle yazılmış ve okunmuş kabul ediyorum. Hepinize sevgi ve saygılarımı yolluyorum.


23 Ağustos 2009 Pazar

Bunlarda Benden...

Eskiden hayatımızda bilgisayar yokken, yemek ve benzeri tarifleri telefon açıp annemizden öğrenirdik. Sonra da telefonu kapatıp, aldığımız tarif üzerine ne yapmamız gerekiyorsa yapardık.Öyle böyle derken evimizin aşçısı olduk. Ancak süreklilik arzetmeyen tarifleri ben çabuk unuturum. Bir de benim bir yerlere not etme gibi bir alışkanlığım yok maalesef. Neyse ki şimdi bilgisayardaki blog ve sitelerden istediğimiz bilgilere çok kolay ulaşabiliyoruz.Eminim ki yemekten anlamayan herkes bu şekilde çok güzel şeyler ortaya çıkarıyordur. Ancak bazı bloglarda tarifler yetersiz veya tarif edilenle resimler birbiriyle uyumsuz olabiliyor. O nedenle özellikle yemek bloglarında denemiş olduğum ve sonuçtan memnun kaldığım blogları takibe alıyorum bende. Her blogda da aradığımız tarifler olamıyabiliyor. O nedenle bu konuda da takip ettiğim blogların sayısı fazla. Eskiden blog tutmadan önce çıktılar alıp dosyalamıştım birçok tarifleri.Şimdi ise gerek görmüyorum.

Şimdi ise yapmış olduğum reçellerden bahsedeceğim.Bu reçelleri de birçok bloga baktım ve kendime uyarlayarak yaptım bende. Tariflerde ölçüler vardı ama ben ölçüye uyamadım. çünkü bir kısmını reçel için kullandım, bir kısmını da suyunu kaynattım çocuklara.

Vişne Reçelim: Dediğim gibi yıkayıp, çekirdeklerini de temizledikten sonra bir kısmını reçel için ayırdım.Tencereye koydum.Aralarına bolca şeker serpiştirdim ve birkaç saat o şekilde beklettim.Daha sonra sulanmaya başlayan vişneleri kaynattım kıvama gelinceye kadar.Hiç su koymadım.Kendi suyu ile kaynadı.İndirmeye yakın da yarım limonun suyunu ilave ettim ve bir iki dakika da öyle kaynadı ve biraz soğuyunca kavanoza boşaltım.Limonun suyu zamanla şekerin içinde kristalleşmelerini önlüyormuş.Sonuç mükemmel.
Şeftali marmelatım: Dolapta biraz fazla şeftaliler vardı.Pazardan tekrar eşim alınca bende değerlendirmek adına marmelat yapmaya karar verdim. Marmelatı yaptığım sıralarda iştahım hiç yoktu.Yemek yiyemiyordum ama şeftali marmelatı benim iştahımı açtı doğrusu.
yapılışı ise; şeftalileri yıkadıktan sonra kabuklarını soyup, rondodan geçirdim ve yine kendi kafama göre şeker ilave ettim. Çok şekerli gıdaları sevmiyorum ben. Ama tadı kıvamında olmuş.Daha sonra bunu da kaynattım ve inmesine yakın yarım limon suyu da buna ilave edip bir iki dakika kaynattıktan sonra ateşten alıp, biraz soğuduktan sonra kavanozlara koydum.Tariflerde şu vardı. Kavanozlara sıcak konması ve kapağı iyice kapandıktan sonra kavanozun ters çevrilip o şekilde muhafaza edilmesi yazıyordu. Sanıyorum uzun süre bu şekilde dayanıyormuş. Benim yaptıklarım fazla olmadığı için, çabuk tükeneceğinden ben öyle yapmadım. Birde kapaktan sızma yaparsa diye pek cesaret edemedim de.Belki bunun için özel kavanozlar kullanıyorlardır...Yapacak olan arkadaşlara kolay Gelsin ve Afiyet olsun...Sevgiler...

19 Ağustos 2009 Çarşamba

:)))))

Ben bu kitap kurdu ayraçlarını çok sevdim. Bende Sevgili Betül Hanım'ın bloğunda görüp örmüştüm daha öncesinde.Önceki ördüklerimi de burada yazmıştım. Fırsat buldukça rengarenk örmek istiyorum. Eşe dosta da hediye ederim. Bunu da bir arkadaşım için yapmıştım. Sarı renkle de çok hoş oldu ama.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Yeni Saçlarım...

Yaklaşık iki yıl öncesi saçlarımı uzun iken kısacık kestirmiştim. Nedeni ise doğumdan sonra aşırı dökülmesi idi. Kel kalmaktan korkup ani kararla kuaförün yolunu tutmuştum.Sağdaki resimde,saçlarımın yine birazcık uzamış hali ile görünüyorum. Arşivlerden bunu bulabildim şu an.Sonra da defalarca kesildi saçlarım.Benim saçlarım dalgalı olduğu için uzadıkça kabarıyordu ve bağlanamadığı için de sürekli kestirmek zorunda kalıyordum ama sonra kısa saçlarımdan sıkılmaya başlayınca inat ettim ve kuaföre daha sık gidip fön çektirmeye başladım.Daha sonra eşimin sevgililer günü için aldığı saç düzleştiricimin sayesinde saçlarımı uzatabildim.Sabahları on dakikamı ayırmam yeterli oluyordu. Yoksa hayatta uzatamazdım bu saçlarımı.Resim ise 23 Nisan'a ait.İrem'lerin Helena Paparizou'nun My number one şarkısı eşliğinde sergiledikleri gösterilerinin ardından kalan bir günümüze ait.

VEEE!..Solda da saçlarımın son hali. Tatil dönüşü yine biraz kesildikten sonra doğal hali korunarak röfle yapıldı saçlarıma.Fön çekildiği zaman çok daha hoş görünüyor. Bende kendimi iyi hissetmediğim zamanlarda soluğu kuaförde alanlardanım.Gerçi kuaförde uzun işlemlerde inanılmaz sıkılıyorum.Zamanımı orada harcamak istemiyorum ama sonucu ise bazen beklemeye değiyor. Bu arada ben saçlarımı beğendim. Siz Ne dersiniz?..





Teşekkürler Maydanoz!...:)))

Maydanoz Blog Topluluğu, bloglarında benim kişisel bloğumu da tanıtıma layık görmüşler. İnsanın hiç beklemediği bir anda ansızın aldığı sevindirici bir haberler olur ya, işte bu tür olaylarda beni bu derece mutlu ediyor ve şaşkınlıkla birlikte mutluluğu da beraberinde yaşıyorum. Yaptığımız, emek verdiğimiz işlerimizin gerçekten beğenilmesi kadar mutluluk verici birşey olamaz. Çünkü beni az çok tanıdıysanız eğer, benim bloğum tamamen paylaşmak amaçlı. Pek günlük gibi değil. Çünkü günlük tutmaya kesinlikle vaktim olmuyor. Hem tam gün çalışan bir bayanım, hem de iki çocuk annesiyim. O nedenle haftanın bir veya iki gününü bloğuma, o da gece geç saatlerde ayırabiliyorum. Ama inanın paylaşmayı seviyorum. Paylaşırken de paylaştığım konu da gerçekten sizlere birşeyler verebilmeyi istiyorum. O nedenle hobi çalışmalarımda bile yaptıklarımı detaylarına kadar anlatmaya çalışıyorum ki, yapmak isteyen arkadaşlar olursa yararlansınlar yazdıklarımdan diye. Bu arada Maydanoz Blog Topluluğunun bloğuma tanıtım için yer verdiklerinden bahsettim ama teşekkür etmeyi unutmuşum. Kendilerini çok yeni tanıdım. Ayrıca blog adresleri cimcime.blogspot.com olması ve bloxoo'daki kullanıcı adları Saba olmasından dolayı kendilerini bayan sanıyordum. Fakat az önce tesadüfen profillerinden bay olduklarını öğrenmiş bulunuyorum. Bu yanlış algılamadan dolayı da özür diliyorum kendilerinden. Ben sözü fazla uzatmadan tekrar tekrar çok teşekkür ediyorum ve başarılar, esenlikler diliyorum; sizlerle birlikte bütün blog dostlarıma. Sevgiyle ve sağlıkla kalınız!...

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Otantik Kolyemi Daha Yakından Görmek İster misiniz?

Bir önceki postumda bahsetmiş olduğum kolyeyi sevgili çocukla çocuk blog arkadaşlarım daha yakından görmek istemişlerdi. Bende yakın çekim resimleri ile birlikte, yapımında kullandığım malzemeleri de göstermek istedim. Malzemeleri sıralarken takı yapımına yabancı olan arkadaşlarımın özellikle çivilerden bahsettiğimde farklı düşünebilir olabileceklerini de göz önüne alarak daha aydınlatıcı bilgi vermek istedim. Öncelikle çivilerimiz takı yapımında kullanılan özel çivilerdir. Bakır rengi, gümüşi ve altın renkleri mevcuttur. Ben herkesin kendi tarzlarında kullanabilecekleri takılarını yapmasını isterim açıkcası. İnsanın kendi yaptığı şeyi kullanması kadar güzel birşey yok.
Kendi yapmış olduğum takılarımı ne zaman takıp çıksam, mutlaka birilerinin dikkatini çeker ve nereden aldığımı sorarlar. Tabii ki bende gururla kendim yaptım derim ve inanılmaz derece de şaşırırlar.İşte bu nedenle herkesin kendi el emeğiyle yaptığı daha güzel diye düşünüyorum. Yukarıdakiler de kolyemde kullandığım bazı malzemeler. Kolyemin kırık taşlarından kalmamış. Bende aynı modelin kırmızısından bir arkadaşım için yapmış olduğum boncuklardan fazla kalanlardan birkaç tane koydum. Bu kolyemde, pensemiz, boncuklarımız ve çivilerimiz olmazsa olmazlarımız. Son derece keyifli bir hobidir. Herkese tavsiye ediyorum. Bugünlük benden bu kadar.Herkese sağlıklı, huzurlu, sevgi dolu bir hafta sonu diliyorum...

11 Ağustos 2009 Salı

Otantiğim...

Son zamanlarda takılarıma ağırlık verdiğimin farkındayım.Ama bu yaptığım çalışmalarımı da sizlerle paylaşmak istiyorum.Bu kolyemde minik kızım doğmadan önce yapmış olduğum, gece uykusuz kaldığım çalışmalarımdan biridir.Kolyemi çok beğeniyorum beğenmesine de dışarıda takmaya cesaret edemiyorum.Hem otantik, hem de gösterişli. İşte bu yüzden kullanamıyorum. Fazla göze batan şeyleri üzerimde taşıyamıyorum.Çok huzursuz oluyorum. Ben genelde sadelikten ve spor tarzlardan hoşlanırım. Ama gösterişli, otantik takılardan hoşlananların beğeneceğini düşünüyorum.

Şimdi de yapılışına değinmek istiyorum.
Malzemelerim; kırık boncuklar (deniyordu galiba), iri kum boncuklar, çiviler, zincir,penseler,klips.
Boyun kısmına, iki zincir arasına,çivilere kum boncuklar geçirip, tasma şekli oluşturdum.Ayy! şimdi bunu nasıl anlatacağımı beceremedim. Ama her işlemde boncukları çivilere dizdim ve iki taraflı pense ile çivi uçlarında halkalar oluşturup,sayı ile boylarını uzattım.Üçgen havası versin diye.Bu işlemi ölçü ve sayı ile yapıyorum ki, orantılı dursun.Çivilere de bir kum boncuk,bir kırık boncuk, tekrar bir kum boncuk şeklinde diziyorum.Umarım anlatabilmişimdir.Aslında karşılıklı daha iyi anlatırdım herhalde, hem de uygulamalı olarak.İnşaallah tarifim aydınlatıcı olmuştur.Yine de takıldığınız yer olursa izah edebilirim.Sevgiyle ve sağlıkla kalınız!..

7 Ağustos 2009 Cuma

"Araf" a Dair...

Romanın konusu, İstanbul'dan Amerika'nın Boston Şehrine doktora yapmak için giden Ömer'in başka bir ülkede yabancı bir kimlik olarak içine düştükleri karmaşık duygu, düşünce ve ruh hallerini yansıtıyor. Ömer'le aynı kaderi ev arkadaşları Fas'lı Abed ve ispanyol Piyu ve onların etrafındaki diğer karakterler de yaşıyorlar.

Karmaşık duygu, düşünce ve ruh hallerinin yansıtıldığı romanda her biri ayrı kültürlerden, ayrı dinlerden, ayrı ırklardan olmalarına rağmen kendi ülkelerinin dışındaki bir toplumda ve kültürde içine düştükleri karmaşık duygu,düşünce ve ruh hallerinde benzeşiyorlar. Bu zaman zaman birbirlerine yakınlaşmalarına vesile olsa da, zamanla herkes kendi içindeki boşluğa düşüyor.

Sayın Elif ŞAFAK, bireylerin kendi ülkeleri dışında yabancı bir ülkede düştükleri bu karmaşık ruh hallerini birçok karakter üzerinden, her birini de farklı depresif durumla mükemmel bir şekilde yansıtmış. Her birinin karakter özelliklerine, hayat hikayelerine ve trajedilerine ayrı ayrı hikayenin bütünü içinde değinmesi romanı gerçekten başarılı kılıyor. AŞK'tan daha çok etkilendim. Ancak okunulası bir kitap Araf'ta. Konu itibari ile ilgisini çeken arkadaşlarımın okumalarını tavsiye ediyorum kitabı...


1 Ağustos 2009 Cumartesi

Kristal Çiçeğim Benim...:))

Yukarıdaki kutuda bulunan takıların büyük bir bölümü minik kızım doğmadan önce yapmış olduğum takılardı.Yapması çok keyif veriyor.Hepsini kendim tasarlamıştım.Bazıları da gerçekten zahmetliydiler.Özellikle kum boncuklarla yapmış olduğum takılarım beni bir hayli uğraştırmıştır.Bu takılarımın yapımından arta kalan malzemeleride fırsat buldukça değerlendirmeye çalışıyorum.Burada onlardan da bahsetmiştim. Fırsat buldukça bu takılarımın yapımından da bahsedeceğim.
Sol taraftaki resimde de kristal boncuklarla yapmış olduğum kolye mevcut.Bu kolyemi de yapalı üç yıldan fazla oldu. Kullandığım malzemeler hayalet tel, bitler, kalpli kristal pembe boncuk,pembe köşe kristaller,lila köşe kristaller,misina ve yüzük süzgeci.Bu çiçek motifini yüzük süzgecinin üzerine işledim ve dolayısı ile silikon yardımı ile yüzük aparatının üzerine de yapıştırılıp yüzük olarak kullanılabilir.Hayalet tel de özellikle belirli mesafeden farkedilmediği için sadece boncuklar göz önünde olduğundan dekoltenize sadece boncuklar serpiştirilmiş havası da veriyor.

Bu aralar pek uğrayamıyorum buralara da.Geçen hafta oldukça rahatsızdım.Hala antibiyotik kullanıyorum. Bu arada Elif Şafak'ın Araf'ını da okudum bitirdim. Okuduktan sonra kitap hakkındaki yorumlarımı bekleyen arkadaşlarım vardı. Yorumlarıma da en kısa zamanda değineceğim. Diğer okuduğum kitapları da fırsat bulduğum takdirde geçmişe dönük yorumlamayı düşünüyorum.Hepinize sağlıklı, mutlu bir hafta sonu diliyorum.Sevgiyle ve sağlıkla kalınız...

23 Temmuz 2009 Perşembe

Turkuaz Kolyem...Ben Yaptım...


Tatil öncesi turkuaz taşından yapmış olduğum kolyem. Gerçi önceki senelerde bu kendi tasarımımdan birkaç tane yapmıştım. Çok da severek kullanıyordum. Ancak yakın dostlarımın beğenisi üzerine onlara da yapmış ve en son da kendim için yapmış olduğumu vermiştim bir arkadaşıma.Turkuaz taşlarımı aldıktan sonra kendime de nasıl olsa yaparım demiştim. Ancak daha sonra aynı tarz taşlardan bir türlü bulamadım. Baktığım yerlerde de hiç denk gelmiyordu. Sonunda bulabildim ve hemen kolyemi tamamlayıp, kendi kullanımıma sundum. Bundan sonraki takı çalışmalarımda da değerli taşlar ve daha kaliteli aparatlar kullanmak istediğim için bu çalışmamda geç oldu ama temiz oldu.Yani içime sindi.
Çok beğenerek kullandığım kolyem. Olmazsa olmazlarımdan. Sürekli takmak istiyorum. Giyim konusunda uyuma önem verdiğim için de kolyeme uygun kıyafetlerimde kullanmak zorunda kalıyorum. Aslında hiç de çıkarmak istemiyorum.

Takılarım ve takılarımda kullandığım bu değerli taşlarımdan bahsettiğim sürece faydalarına da değineceğim. Daha önce değerli taşların faydaları üzerine bir yazı yazmıştım, ancak sayıları da o kadar fazlaki sanıyorum hepsine de yer verememiştim yazımı uzun tutmamak adına. O nedenle yeri geldikçe böyle kısaca tekrar bahsedeceğim. Bu arada bunun bilimsel açıklaması var mı bilmiyorum ama benim bu taşlar üzerine duyduğum ve de okuduğum, kendi içimde de inandığım tezler. O nedenle doğruluğunu en güzeli yine doktorlarımıza da danışmalı diye düşünüyorum.

Turkuaz taşının faydaları içinde; çok sayıda koruyucu özelliği olduğu, bütün bedeni kuvvetlendirdiği, hücreleri yenilediği, kan dolaşımını ve solunum sistemini canlandırdığı, tansiyonu düzenlediği, kalp hastalıklarına iyi geldiği belirtiliyor. Ayrıca sakinlik verdiği ve yaratıcı ifadeye güç kazandırdığı, etkili konuşmaya yardımcı olduğu, duygusal denge, iletişim, sadakat ve dostluğu sembolize ettiği de belirtiliyor. Barış ve ahengin taşı olduğu, huzur duygusu verdiği, olumsuzu olumluya çevirdiği, kaygı ve nazara karşı koruduğu, bilinci geliştirdiği, cazibeyi ve kadınlık özelliklerini artırdığı da belirtiliyor.

Bu taş aynı zamanda Boğa, başak, akrep, yay, oğlak ve balık burçlarının taşı olarak biliniyormuş. sanıyorum, bende boğa burcu olduğum için çok seviyorum bu taşı...Sırada ise mercan taşı var. Arayış içindeyim. Araştırmalarım devam ediyor. Çünkü piyasa da bu alanda da sahtecilik var maalesef. Bunu bizzat yaşadım. O nedenle henüz araştırma içindeyim.

Turkuaz taşı hakkındaki bilgi Boncuk Sanatı adlı dergiden alıntıdır.