29 Kasım 2008 Cumartesi
BİR GARİP HALLİYİM Kİ!..:)))
Sevgili arkadaşım Muhabbet Çiçeğim, beni garip huylarım konusunda mimlemiş.Bu konuda benim için biraz zor olacak.Çünkü insan kendinde ki garip halleri nasıl tanımlar ki.Kendindeki garipliklerin farkında olsa, kabul etse ben ne yapıyorum ya demez mi? Bence bunu beni en yakın tanıyan sevgili Aşkıma sormak lazım diyeceğim ama o da buna vakit ayıramayacağını söyleyecektir.Çünkü Kızlarımızın bloğuna bile ayda yılda zar zor yazı yazdırıyorum. O nedenle iş yine başa düştü. Ben şimdi kendimle ilgili huylarımdan aklıma gelenlerini sıralayacağım ama, garip olup olmadığına siz değerli arkadaşlarım karar vereceksiniz.
Aşkımın söylediğine göre aşırı derece de mükemmelliyetçiymişim. Hastalık derecesinde olduğu için Aşkım bu konuda zaman zaman telkinde bulunur. Herşey dört dörtlük olsun,kusursuz olsun vs...Yalan da değil.
Simetri hastalığım vardır. Herşey düzgün, derli toplu olacak. Benim de dağınık, pis ortamda ruhum daralır, dikkatim dağılır, sinirlerim gerilir.
Çalışan bir bayanım. Sabahları ne olursa olsun, yatağımı düzeltmeden, evimi havalandırmadan, akşamdan toplanmıştır ama toplanması gereken yerleri toplamadan, dışarı asla çıkamam. Vaktim yoksa bile, kahvaltı sofrası hazır olduğu halde kahvaltımdan feragat edip, bu işlerimi halletmeden dışarı asla çıkmam. Bunu neden yazma gereği duyduğuma gelince.Çünkü bazı arkadaşlarımla konuşurken,"yataktan kalktığım gibi geldim.Yatağımı bile düzeltmedim" diyorlar.Veya bu işler yerine bazı kişiler zamanını makyajına ayırıyorlar.Bunu eleştiri olsun diye söylemiyorum.Garip huylarımızdan bahsediyoruz ya, ben kıyaslama adına, garibim ya o nedenle.Bense öncelik evime ayırıyorum.Çok ender makyaj yaparım onu da evde vaktim yoksa, işyerimde odamda veya lavaboda yaparım. Kişiden kişiye değişiyor görüldüğü üzeri. Artık ben mi garip oluyorum bilemiyorum.Sizlerden gelecek yoruma bakacağız.
Yatılı gittiğim yerlerde kimsenin yatak odasında yatmam. Kimseyi de kendi yatak odamda yatırtmam prensip olarak.Bunu da açıkça söylerim.
Gittiğim yerlerde olsa dahi, kendi özel eşyalarımı yanımda götürürüm. Havlu, şampuan vs.gibi.
Planlı değilimdir. Ani kararlarım vardır. Ama kararlarımda yanıldığım olmamıştır, neyse ki.Çok şükür.
İşe giderken kıyafetlerimi sabahtan dolabın kapağını açar ve seçerim. Akşamdan hazırlama alışkanlığım yoktur. Hazırlamış olsam bile sabahtan fikir değiştirdiğim çok olmuştur.
Renk uyumuna hastalık derecesinde takıntılıyımdır. Kıyafetlerimde özellikle renk kombinasyonuna aşırı derece de önem veririm.
Benimde karşımda cakkudu cukkudu sakız çiğnenmesine,ağız şapırtadarak yemek yenmesine sinir olurum.
Yağmur altında sırılsıklam ıslanarak yürümeyi çok severim. Şemsiye taşımayı asla sevmem. Taşısam bile bir yerlerde mutlaka unuturum.
Sokağa çıktığım zaman çantamda kitap olmadığı zaman kendimde inanılmaz eksiklik hissederim.Öyle ki anahtarımın, cüzdanımın eksikliği kadar. Bunun için geri dönüş yapar, kitabımı alıp çantama koyarım. Uzaksam en yakın kitapçıdan zaten aklımda olan bir kitabı almaya çalışırım.
Monoton hayattan hiç hoşlanmam. Hayatımda hep değişiklikler olsun isterim. Özellikle mekan değişikliği benim için çok önemli. Bunun için bile evde zaman zaman eşimle eşyaların yerlerinde değişiklikler yaptığımız çok olur.
Bende Sevgili Evrenciğimin,Canancığımın,Sevgili RoyalRojanamın garip hallerini merak etmekteyim.
Sevgiyle ve Sağlıkla Kalınız!..
20 Kasım 2008 Perşembe
BEBEK...
19 Kasım 2008 Çarşamba
POST 100 ....:)) Hayalimdekiler...
16 Kasım 2008 Pazar
İçimden Geçenler...
Bu hafta sonu bütün bunlarla birlikte iki güzel olayda gerçekleşti. Birincisi annemler yazlıktan geldiler. Onlar bizim elimiz kolumuz oluyorlar adeta. Onların varlığı bizi gerçekten çok rahatlıyor. Annem her anne gibi çok fedakardır. Zamanında burada iken büyük kızıma annem bakmıştır. Küçük kızıma da bir kış baktı. Artık burada fazla kalmadıkları için, kışın geldiklerinde ancak yardımcı olmaya çalışırlar. Annemlerin gelmesi ile eşimle benim sosyal yaşantımızda hareketlilik kazanır. "Annem ben çocuklara bakayım, siz kendinize vakit ayırın" der. Bahara kadar buradalar. Sadece bunun için değil tabii, annemlerin yanımızda olması, varlıkları bile bizi mutlu etmeye, rahatlatmaya yetiyor tabii ki...
İkinci güzel olay ise karşı komşumun oğlu Sadettin kardeşimizin düğününden ve düğünden sonra balayında yaşadığı üzücü olaydan burada bahsetmiştim. Bu hafta sonu hastaneden taburcu etmişler. Canım ya, yaklaşık üç-üçbuçuk aydır hastanedeydi. Birkaç ameliyat geçirdi. Çok sıkıntılı günler yaşadılar. Şu an hala walkerla yürüyor. Ama gerçekten Cenabı Allahında izniyle çabuk iyileşme gösterdi. Çünkü gerçekten çok uzun bir tedavi süreci gerekiyordu...Yaşadıkları o olaydan bir gün önce orada yüzdüklerinde ayakları yere bile değmiyormuş ve çoluklu-çocuklu birçok insanda o iskeleden atlayıp yüzmüşler. Otel yetkilileri muhtemelen gel-git olmuştur demişler ve o nedenle bu kazanın gerçekleşmiş olabileceğini ileri sürmüşler. Artık olacak varmış herhalde. Neyse ki artık hastane ortamından uzaklaşacak kadar gelişme göstermesi umut verici ve sevindirici. Yaşadıklarına bizzat tanık olduğumuz ve çok yakın olduğumuz için onlar kadar üzüldük ve şu an onlar kadar sevinçliyiz. Zaten ben o kadar dolmuştum ki, kendisini görünce kendimi tutamadım ve gözyaşlarıma hakim olamadım. Ama o hala güler yüzlü, hayat dolu idi ve ben önceki yazımda da Gülen Yüzün Solmasın demiştim. Şimdi de Gülen Yüzün Her Daim Gülsün Kardeşim diyorum ve Allah başka acılar yaşatmasın cümlesiyle birlikte...AMİN...
12 Kasım 2008 Çarşamba
Şablon,Banner Delisi Oldum!..
10 Kasım 2008 Pazartesi
İKİ ŞEY...
İki şey 'Kalitesiz İnsan'ın özelliğidir
1- Şikayetçilik
2- Dedikodu
İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek
İki şey yanlış yapmayı engeller
1- Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2- Hak yememek
İki şey kişiyi gözden düşürür
1- Demagoji (Laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)
İki şey insanı 'Nitelikli İnsan' yapar
1- İradeye hakim olmak
2- Uyumlu olmak
İki şey 'Ekstra Değer' katar
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
İki şey geri bırakır
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik
İki şey kaşif yapar
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik
İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Sevdiğin işi yapmak
İki şey başarının sırrıdır
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek
İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık
İki şey milyonlarca insandan ayırır
1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek
İki şey gelişmeyi engeller
1- Aşırılık (mübalağa, abartı, ifrat,vs)
2- Felakete odaklanmış olmak
İki şey çözüm getirir
1- Tebessüm (gülümseme)
2- Sükut (susmak)
İki şeyin değeri kaybedilince anlaşılır
1- Ebebeyn
2- sağlık
İki şey geri alınmaz
1- Geçen zaman
2- Söylenen söz
İki şey gerçek sondur
1- Cennet
2- Cehennem
İki şey ulaşmaya değerdir
1- Sevgi
2- Bilgi
İki şey 'hayatta önemli olan her şey' içindir
1- Nefes alabilmek
2- Nefes verebilmek
Atamızı Sevgiyle,Özlemle ve Rahmetle Anıyorum...
"İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur! "
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Ölümünün 70.yılında Sevgili Atamızı bende sevgi, özlem ve rahmetle anıyorum.
6 Kasım 2008 Perşembe
Mustafa mı? Büyük Önder Atatürk mü?
karı-kız düşkünü,
bir oturuşta mutlaka bir büyük rakı içen,
vahim kişilik bozukluklarına sahip,
çok zengin bir kadın için sevgilisini terk edip onun intiharına neden olan,
çocukken yediği bir dayak üzerine yıllarca içinde bitmek bilmeyen bir kini biriktirip, sırf bu sebeple ülkeyi laiklikle buluşturarak, modern eğitimi başlatarak, dini eğitim veren kurumda yediği dayağın öcünü alan birisi…
Mustafa'nın geceleri karanlıkta uyuyamadığını öğreniyoruz…
İçinde sürekli bir korku ve tatminsizlik hissi taşıyor. Cumhurbaşkanı olup da artık hiçbir şey yapmadan boş boş oturmaya başlayan bu adamın iç sıkıntısı daha da büyüyor.
Öyle ki tek tesellisi çalgılı, içkili sefa âlemleri.
Yapayalnız kaldığı dünyasında hasta ruhuna gitgide teslim oluyor. Çok mutsuz, hem de çok… Film, Mustafa'nın "dinsiz" olduğunu vurgulamak üzerine kurgulanmış.
5 Kasım 2008 Çarşamba
Hala Sizinleyse...
Hala sizinleyse!! !
1 yaşınızdayken sizi elleriyle besledi ve yıkadı. Bütün gece ağlayıp onu uyutmayarak teşekkür ettiniz.
2 yaşınızdayken size yürümeyi öğretti. Size seslendiğinde odadan kaçarak teşekkür ettiniz.
3 yasınızdayken size özenle yemekler hazırladı. Tabağınızı masanın altına dökerek teşekkür ettiniz.
4 yaşınızdayken elinize rengârenk kalemler tutuşturdu. Evin bütün duvarlarına resim yaparak teşekkür ettiniz.
5 yaşınızdayken sizi cici kıyafetlerle süsledi. Gördüğünüz ilk çamur birikintisine atlayarak teşekkür ettiniz.
6 yaşınızdayken okula kadar sizinle yürüdü. Sokaklarda 'GITMIYCEEEEEEEM' diye ağlayarak teşekkür ettiniz.
7 yaşınızdayken size bir top hediye etti. Komşunun camini kırarak teşekkür ettiniz.
9 yaşınızdayken size dualar öğretti, siz her seferinde unutarak teşekkür ettiniz.
11 yaşınızdayken sizi arkadaşınızla sinemaya götürdü 'Sen bizimle oturma' diyerek teşekkür ettiniz.
12 yaşınızdayken zararlı TV programlarını seyretmenizi istemedi. O evde değilken hepsini izleyerek teşekkür ettiniz.
19 yaşınızdayken okul masraflarınızı karşıladı, sizi arabayla kampusa götürdü ve eşyalarınızı taşıdı.Arkadaşlarınız alay etmesin diye kampus kapısında vedalaşarak teşekkür ettiniz.
21 yaşınızdayken iş hayati ve kariyerinizle ilgili size fikir vermek istedi. 'Ben senin gibi olmayacağım' diyerek teşekkür ettiniz.
22 yaşınızdayken kep giyme töreninizde size gururla sarıldı. Avrupa seyahati için para isteyerek teşekkür ettiniz.
25 yaşınızdayken düğün masraflarınızı karşıladı, sizin için hem mutlu oldu hem çok duygulandı. Siz dünyanın bir ucuna taşınarak teşekkür ettiniz.
30 yaşınızdayken bebek bakimi hakkında size akil vermek istedi. 'Artik bu ilkel yöntemleri bırak' diyerek teşekkür ettiniz.
40 yaşınızdayken sizi arayıp bir akrabanızın doğum gününü hatırlattı. 'Anne işim başımdan aşkın' diyerek teşekkür ettiniz.
50 yaşınızdayken o çok hastalandı, hafta sonunda onu görmeye gittiğinizde mutlu oldu.Ona yaşlıların çocuk gibi nazlı olduğunu söyleyerek teşekkür ettiniz.Derken bir gün..... o öldü.O güne kadar onun için yapmadığınız ne varsa, o anda kalbinize bir yıldırım gibi duştu....
VE BİR HİKAYE:'Evin telefonu sabaha karşı üç buçukta çaldı.. Uyku sersemi adam telefonu açtı. Telefondaki ses annesine aitti. Telaşlandı, korktu başlarına bir şey mi gelmişti?Annesi "nasılsın oğlum iyi misin?" diye sordu. Oğlu şaşkın bir ifadeyle "iyiyim anne hayırdır bir şey mi oldu siz iyimisiniz?" dedi. Annesi "biz iyiyiz bir şeyimiz yok sadece sesini duymak istedim" dedi. Oğlu da 'anne bunun için mi aradın. saat sabahın üç buçuğu yarında konuşabilirdik" deyince annesi de "rahatsız mı ettim oğlum?" dedi. Oğlu "evet anne rahatsız ettin" diyince annesi "30 sene önce sen de beni bu saate rahatsız etmiştin, doğum günün kutlu olsun oğlum" EĞER HALA SİZİNLEYSE, ŞİMDİ ONU HER ZAMANKİNDEN DAHA COK SEVİN...
4 Kasım 2008 Salı
Atam Yurdumun Her Yerindesin...
3 Kasım 2008 Pazartesi
Ben Buna Bayılıyorum :))
Yukarıdaki video yu izlerken bile rahatlıyorum. Burada Cam üzerine elle serpiştirilerek resimler yapılıyor.Müthiş rahatlatıcı ve stres attırıcı birşey olmalı. Çünkü ben keyifle izliyorum. İzlerken benimde yapasım geliyor.Yakından görebilmeyi ve denemeyi o kadar çok isterim ki...Ayrıca internetten araştırdım bu sanatın adını öğrenemedim. Bilen arkadaşlarım varsa merakımı giderebilir mi acaba?..
Çok Yakında İnşaallah...
Fırsat buldukça kendi bloğumdan sizleri takip etmeye çalışıyorum.Bazen yazılarınıza yorum bırakabiliyorum, bazen de ona bile fırsat bulamıyorum.Bu açıklamayı yapma gereği duydum.Çünkü merak ettiğinizi biliyorum ama bir türlü yazacak kadar zaman bulamıyorum.Önceki haftalarda seminerlerdeydim.Çok yoğun geçti.Sabahtan akşama kadar ders dinledik.Evde de yoğunluğum oldu. Bilgisayara uzun süreli vakit ayıramıyorum.İnşaallah en kısa zamanda yazacağım.Gecikme için hepinizden özür dilerim.Yoksa ne sizden ne de bloğumdan kopamıyorum.Sizlerle olmak çok keyifli.Hepinizi çok seviyorum.Sağlıkla ve sevgiyle kalınız...
Neden Blog Tutuyorum?..
Bu konu başlığında yazıyı ilk olarak Canancığım yazmış idi. Ben de bu konuda yazmak istiyordum. Bloglarımız kapandıktan sonra birçok arkadaşımında bu soruyu kendine sormuş olabileceğini düşünerek Canancığımdan bu konuyu mim olarak aldım.
Yazdım. Bende pandoracığım, Muhabbet Çiçeğim, Gökkuşağının rengini mimliyorum.Bakalım arkadaşlarımız neden yazıyorlarmış.