17 Ağustos 2009 Pazartesi
Teşekkürler Maydanoz!...:)))
15 Ağustos 2009 Cumartesi
Otantik Kolyemi Daha Yakından Görmek İster misiniz?


11 Ağustos 2009 Salı
Otantiğim...
Şimdi de yapılışına değinmek istiyorum.
Malzemelerim; kırık boncuklar (deniyordu galiba), iri kum boncuklar, çiviler, zincir,penseler,klips.
Boyun kısmına, iki zincir arasına,çivilere kum boncuklar geçirip, tasma şekli oluşturdum.Ayy! şimdi bunu nasıl anlatacağımı beceremedim. Ama her işlemde boncukları çivilere dizdim ve iki taraflı pense ile çivi uçlarında halkalar oluşturup,sayı ile boylarını uzattım.Üçgen havası versin diye.Bu işlemi ölçü ve sayı ile yapıyorum ki, orantılı dursun.Çivilere de bir kum boncuk,bir kırık boncuk, tekrar bir kum boncuk şeklinde diziyorum.Umarım anlatabilmişimdir.Aslında karşılıklı daha iyi anlatırdım herhalde, hem de uygulamalı olarak.İnşaallah tarifim aydınlatıcı olmuştur.Yine de takıldığınız yer olursa izah edebilirim.Sevgiyle ve sağlıkla kalınız!..
7 Ağustos 2009 Cuma
"Araf" a Dair...

Karmaşık duygu, düşünce ve ruh hallerinin yansıtıldığı romanda her biri ayrı kültürlerden, ayrı dinlerden, ayrı ırklardan olmalarına rağmen kendi ülkelerinin dışındaki bir toplumda ve kültürde içine düştükleri karmaşık duygu,düşünce ve ruh hallerinde benzeşiyorlar. Bu zaman zaman birbirlerine yakınlaşmalarına vesile olsa da, zamanla herkes kendi içindeki boşluğa düşüyor.
Sayın Elif ŞAFAK, bireylerin kendi ülkeleri dışında yabancı bir ülkede düştükleri bu karmaşık ruh hallerini birçok karakter üzerinden, her birini de farklı depresif durumla mükemmel bir şekilde yansıtmış. Her birinin karakter özelliklerine, hayat hikayelerine ve trajedilerine ayrı ayrı hikayenin bütünü içinde değinmesi romanı gerçekten başarılı kılıyor. AŞK'tan daha çok etkilendim. Ancak okunulası bir kitap Araf'ta. Konu itibari ile ilgisini çeken arkadaşlarımın okumalarını tavsiye ediyorum kitabı...
1 Ağustos 2009 Cumartesi
Kristal Çiçeğim Benim...:))
Bu aralar pek uğrayamıyorum buralara da.Geçen hafta oldukça rahatsızdım.Hala antibiyotik kullanıyorum. Bu arada Elif Şafak'ın Araf'ını da okudum bitirdim. Okuduktan sonra kitap hakkındaki yorumlarımı bekleyen arkadaşlarım vardı. Yorumlarıma da en kısa zamanda değineceğim. Diğer okuduğum kitapları da fırsat bulduğum takdirde geçmişe dönük yorumlamayı düşünüyorum.Hepinize sağlıklı, mutlu bir hafta sonu diliyorum.Sevgiyle ve sağlıkla kalınız...
23 Temmuz 2009 Perşembe
Turkuaz Kolyem...Ben Yaptım...
Tatil öncesi turkuaz taşından yapmış olduğum kolyem. Gerçi önceki senelerde bu kendi tasarımımdan birkaç tane yapmıştım. Çok da severek kullanıyordum. Ancak yakın dostlarımın beğenisi üzerine onlara da yapmış ve en son da kendim için yapmış olduğumu vermiştim bir arkadaşıma.Turkuaz taşlarımı aldıktan sonra kendime de nasıl olsa yaparım demiştim. Ancak daha sonra aynı tarz taşlardan bir türlü bulamadım. Baktığım yerlerde de hiç denk gelmiyordu. Sonunda bulabildim ve hemen kolyemi tamamlayıp, kendi kullanımıma sundum. Bundan sonraki takı çalışmalarımda da değerli taşlar ve daha kaliteli aparatlar kullanmak istediğim için bu çalışmamda geç oldu ama temiz oldu.Yani içime sindi.
Takılarım ve takılarımda kullandığım bu değerli taşlarımdan bahsettiğim sürece faydalarına da değineceğim. Daha önce değerli taşların faydaları üzerine bir yazı yazmıştım, ancak sayıları da o kadar fazlaki sanıyorum hepsine de yer verememiştim yazımı uzun tutmamak adına. O nedenle yeri geldikçe böyle kısaca tekrar bahsedeceğim. Bu arada bunun bilimsel açıklaması var mı bilmiyorum ama benim bu taşlar üzerine duyduğum ve de okuduğum, kendi içimde de inandığım tezler. O nedenle doğruluğunu en güzeli yine doktorlarımıza da danışmalı diye düşünüyorum.
Turkuaz taşının faydaları içinde; çok sayıda koruyucu özelliği olduğu, bütün bedeni kuvvetlendirdiği, hücreleri yenilediği, kan dolaşımını ve solunum sistemini canlandırdığı, tansiyonu düzenlediği, kalp hastalıklarına iyi geldiği belirtiliyor. Ayrıca sakinlik verdiği ve yaratıcı ifadeye güç kazandırdığı, etkili konuşmaya yardımcı olduğu, duygusal denge, iletişim, sadakat ve dostluğu sembolize ettiği de belirtiliyor. Barış ve ahengin taşı olduğu, huzur duygusu verdiği, olumsuzu olumluya çevirdiği, kaygı ve nazara karşı koruduğu, bilinci geliştirdiği, cazibeyi ve kadınlık özelliklerini artırdığı da belirtiliyor.
Bu taş aynı zamanda Boğa, başak, akrep, yay, oğlak ve balık burçlarının taşı olarak biliniyormuş. sanıyorum, bende boğa burcu olduğum için çok seviyorum bu taşı...Sırada ise mercan taşı var. Arayış içindeyim. Araştırmalarım devam ediyor. Çünkü piyasa da bu alanda da sahtecilik var maalesef. Bunu bizzat yaşadım. O nedenle henüz araştırma içindeyim.
Turkuaz taşı hakkındaki bilgi Boncuk Sanatı adlı dergiden alıntıdır.
21 Temmuz 2009 Salı
"Aşk" la Döndüm...
Bunların dışında tatil boyunca bir tek kitabı etkisinde kalarak, keyifle okuma fırsatım oldu benim de. Blog arkadaşlarımızında etkisinde kalarak okumuş olduğu kitap Elif ŞAFAK'ın AŞK kitabı. Bu kitap hakkında da olumlu ve çok güzel yorumlar yapılmıştı. Benim düşüncelerim için de aynı şeyler geçerli. Oldukça etkisinde kaldım.
Buradaki "Okuma Aşkı" adlı yazımda yıllar önce çocukken okuma oyunumdan bahsetmiştim hani. Hayat ansiklopedisinden rastgele sayfalar açıp, ilgimi çeksin çekmesin ilk gelen konuyu okumaktı. Bu oyunum saatlerce sürerdi. Bayağı bir zaman ayırırdım. Dolayısı ile birçok konularda bilgi sahibi olmuştum. Hatta yeri geldikçe o bilgileri bugün bile hatırlıyorum. Bu nedenle sınavlarda sorulan genel kültür sorularını bugün olsun es geçmiyorum.
Velhasıl Mevlana Celaleddin Rumi'nin hayatını da o dönemlerde o oyunum sayesinde öğrenmiştim. O nedenle Aşk Şeriatı'ndaki hikayenin o boyutu bana tanıdık geldi. Ancak Aşk Şeriatı'ndaki konu daha çok Tebrizli Şems üzerineydi. Aşk'la bütünleşen ise Ella'nın Aşk Şeriatı'nı okurken yazarı Aziz Zahara ile mailleşmelerinden sonra kendi içinde bulunduğu boşluğun Zahara'dan gelen mesajların doldurması sonucu sanal aşka dönüştürmesi ve bunu gerçek hayata taşımaları idi.


5 Temmuz 2009 Pazar
Tatildeyim....
Önceki postumda da belirttiğim gibi işyerimde yine değişiklik oldu.Gelişimden memnun olmakla birlikte, tek sıkıntımız internette bazı kısıtlamaların olması.Başkanlık merkezimizde birçok siteler yasaklı, sadece iş için kullanabiliyoruz buradan.Maalesef buna bloglarımız da dahil.O nedenle işyerimden girip sizleri okuyamıyorum ve de yeni post giremiyorum.
Şu an ise tatildeyim.Annemlerin yanında Silifke' de yazlıktayız. Şu an bunları yazarken dışarıda gök gürlüyor, hava kapalı. Temmuz ayındayız ve de Silifke'de sanıyorum yağmura tanık olacağız diyordum olduk bile.Deniz çok soğuk ve sürekli esinti var.Bu yıl buralar da fazla ısınmamış. Denizden çıktığımızda inanılmaz üşüyoruz.Bugün denize gitmek için öğlen saatlerini tercih ettiğimizde bile hava kapalıydı.Bir ay kadar buralardayız.Sitemizin ortak modemi olduğu için fırsat buldukça uğramaya çalışacağım.Tatilimiz güzel ve de yorucu geçiyor.Özellikle Deren'in peşinde koşturuyoruz.Ayrıca annemlerin evi de katlı olduğu için sürekli merdivenlere yöneliyor, o bizi biraz geriyor.Burada yeğenim Didem'de var.Çocuklar hallerinden çok memnunlar.Site de yıllardır her yaz birlikte oldukları arkadaş grupları ile takılıyorlar, bisiklete biniyorlar,denizde, havuzda birlikteler.Gelişmelerle ilgili resimler ve yazıyı Ankara'ya döndüğümde daha detaylı anlatacağım ve sizleride ilk fırsatta geçmişe dönük okuyacağım.Hepinizi merak ediyorum ve çok özledim.Gerçekten aile gibi olduk acaba sizin tarafınızda hayat nasıl devam etmede diye merak ediyorum doğrusu.Hepinizi yürekten selamlıyor ve sevgilerimi yolluyorum...
Bu arada internet sıkıntımdan dolayı yardımlarınız ve fikirleriniz için çok teşekkür ediyorum.Hepinize sağlıklı,mutlu,huzurlu,bol eğlenceli bir yaz diliyorum.
25 Haziran 2009 Perşembe
Sorunum Var...:((
Sorunuma gelince, bundan yaklaşık bir veya bir buçuk ay öncesine kadar elimizde sadece laptopumuz vardı. Fakat onun ekran kartı yandığında, ekran kartı fiyatları neredeyse kendi fiyatına yakın olunca eşim eve yeni bilgisayar aldı.Çünkü kendisinin de işi gereği çok gerekli idi bize.Şimdi bu bilgisayar tabii ki laptopumuzdan daha hızlı ve verimli. Ancak uzun zamandır ne zaman kendi bloğumu veya sizlerin bloğunu açsam bir pencere çıkıyor ve işleminiz iptal edildi,internet bağlantısı yok diyor.Pencereyi tamam dan da kapatsam,çarpıdan da kapatsam internet iptal oluyor ve ben ne okuyabiliyorum ne de yorum yazabiliyorum bu durumdan dolayı.Bu durum sadece bloglarda oluyor.Diğer sitelerde olmuyor.Bunu çözemedim.Neden oluyordur acaba.Bu arada yeni kayıt girebiliyorum.Düzenleme yapabiliyorum ama sadece kendimin ve sizlerin sayfalarını görüntülediğimde oluyor bu durum.Eşimde anlamadı durumu.Virüs bulaşmış olabilir dedi.Yardımcı olabilirseniz çok memnun olacağım.yardımlarınızı bekliyorum arkadaşlar.Sevgilerimle.
Buradan tüm blog arkadaşlarımın ve tüm müslüman kardeşlerimizin kandilinide kutluyorum.Kandiliniz mübarek,Dualarınız kabul olsun.AMİN!..
21 Haziran 2009 Pazar
Babalar Gününden ve Bizden...
Ben sözü kısa tutup, tüm babalarımızın babalar gününü kutluyor,sağlık,huzur ve mutluluklar diliyorum.Sevgilerimle...
Hayatın Getirdikleri...
19 Haziran 2009 Cuma
Yanılsamalar Kitabı...

İnsan hayatındaki yanılsamalara dikkat çekmek adına değerli bir eser.
Kitabın Kısaca Konusu ise:
Karısıyla iki küçük oğlunu uçak kazasında kaybeden David Zimmer, hayata küsmüştür.Kendini içkiye verip hayatla bağlantısını kesmiştir.Günlerini kendine acıyarak, işinden ve dostlarından ayrı geçirmektedir.Birgün televizyonda bir dönemlerin sessiz film komedyenlerinden Hector Mann üzerine bir belgesele rastlar.Hayata bakışı bu noktadan sonra değişir.Hector Mann altmış yıl önce ansızın ortadan kaybolmuştur ve akibetine dair dair en ufak bir ipucu yoktur.David bu belgeselden sonra Hector’un filmlerinin peşine düşmeye ve Hector hakkında kitap yazmaya karar verir.Kazada karısı ve iki oğlunun ölümünden dolayı sigorta şirketi servet değerinde tazminat ödemiştir.Bu paranın bir kısmını çeşitli yerlere bağışladıktan sonra kalanı da Hector Mann hakkında bilgi toplamak ve diğer filmlerine ulaşmak adına harcayacaktır.(Buradaki gelişmelerinin ayrıntılarına değinmeyeceğim. Devamı kitabın içinde)Kitabı yazıp yayınlattıktan sonra David, Hector’un karısından bir mektup alır.Kitabını okuduklarını ve Hector’un kendisi ile tanışmak istediğini yazmaktadır.Fakat bu arada Hector çok hastadır ve çok az bir zamanı vardır.David bu mektuba inanamamaktadır ve dikkate almamaya çalışmaktadır.Ancak bir taraftan da kafasını meşgul etmektedir.Mektubun ciddiyetine inanmak için deliller istemektedir.Fakat ısrarla başka bir mektup alır. Ayrıca Hector’un vasiyetine göre altmış yıl önce kaybolmasından sonra yaşadıkları Hector’a ait bilgiler ve filmlerde ölümünün ardından 24 saat içinde yakılacaktır. David zorda olsa Hector'ı görmeye gider. Orada birkaç gün kalır ve hector ile çok kısa bir görüşme gerçekleştirir. Ancak bu kısacık görüşme David için yeterli olmamıştır. O görüşmenin ardından Hector'ın ölümüne ve vasiyeti ile ilgili gelişmelere tanık olmakla birlikte bütün bu gelişmeler David’in hayatını farklı boyutlara taşımaya devam etmektedir.
5 Haziran 2009 Cuma
Kısacık Bir Veda...

4 Haziran 2009 Perşembe
Bu Öğütlere Kulak Verin...Derim!..
İşyerimizde görev yapmakta olan değerli büyüğümüz Kazım Bey'in mail olarak göndermiş olduğu bu güzel öğütleri sizlerle de paylaşmak istedim.
Kızıldereli Öğütleri:
*Aklını kullan iyice tanımadan hiçbir insana bağlanma.
*Bitmemiş ilişkilerin üzerine ilişki kurma, acı çeken sen olursun.
*Seni takmayanı sen hiç takma, konuşmayanla asla konuşma.
*Güvenmediğin biriyle asla flört etme.
*Yalanını yakaladığın kişinin düzelebileceğini düşünme
*İnsanlara doğru değer ver, hak etmeyenleri sil.
*Kimseye yalvarma.
*Asla dönüp de arkana bakma.
*Sır tutmasını bil.
*Dostlarının sevgilinden daha önemli olduğunu unutma.
*Onları asla sevgilin için satma.
*Hak ettiğin sevgiyi alamadığında kendini üzme, sorun sen değilsin.
*Kimsenin lafıyla dolduruşa gelme, ama aklının bir köşesinde de tut.
*Kafanda bitirdikten sonra iki çift tatlı söz, iki damla gözyaşı için asla yumuşama.
*Seni sevenlerle kullananları iyi ayırt et.
*Seni dinleyip anlamaya niyeti olmayanlarla tartışma.
*Eğer verdiğin sır o kişide kalmıyorsa ikinci bir sır şansı verme.
*Kendini öven insanlardan kaç.
*Karşındakinin doğruyu söylediğini varsayma.
*Kendine saygını yitirmene neden olacak hiçbir şey yapma.
*Kendinin herkesten daha önemli olduğunu unutma.
*Gözyaşlarının değerini bil. Onları hak etmeyenler için harcama.
*Senin zekana inanan insanları hayal kırıklığına uğratma.
*Kendini sev.
*Dostluğunla yetinmeyenler için hiçbir fedakarlık yapma.
*İnsanları kaybediyorsun diye ağlayıp sızlama, ama kazandığın insanların değerini bil.
*Kimseye taşıyabileceğinden fazla değer verip bununla övünmesine fırsat verme. *Güvenmediğin kimseye aleyhine kullanılabilecek hiçbir koz verme.
*İstediğini almak için asla duygu sömürüsü yapma.
*Sana duyulan sevgiyi ve güveni istismar etme...
27 Mayıs 2009 Çarşamba
Korkusal Eylemlerim ve Teleferik...
25 Mayıs 2009 Pazartesi
Bizim Kültürümüz...
İşte Türk Kültürümüzü yansıtan müzeden fotoğraflar:
18 Mayıs 2009 Pazartesi
Okuma Aşkı...
Eskiden, çok eskidendi.Yaşımı bilemiyorum ama ilkokul yıllarımın, okuma yazmayı yeni öğrendiğim yılların başıydı. Bana okumayı ne öğretmenim, ne okulum, ne arkadaş çevrem sevdirdi. Sadece ve sadece babam sevdirdi. Bana sürekli seri halinde kitaplar alırdı. Mesela cin ali kitapları, Ayşegül serisi, daha ismini hatırlayamadığım öykü kahramanlarını set halinde, seri halinde alırdı babam. Ben onlarla sevdim okumayı. Tatillerde de tatil kitabım hiç eksik olmazdı. Babacığım her okul bitiminde o tatil kitabımı da mutlaka alırdı bana.Üyesi olduğumuz gazetelerin çocuk dergilerini de severek takip ederdim. Daha sonra eve alınan ansiklopedileri de keyifle okurdum. Kendime oyun bulmuştum. Elime ansiklopedinin herhangi bir cildini alır, rastgele bir sayfasını açardım. Mesela tam ortasından ayırır, oradaki ilk başlıklı konuyu okurdum. O sayfayı bitirdikten sonra tekrar kapatır, tekrar rastgele bir sayfa açar orayı okurdum. Sıkılana kadar bu oyunumuma devam ederdim. Özellikle hayat ansiklopedilerimin bu oyunuma büyük katkıları olmuştur. Lacivert kaplı, 6 ciltlik ansiklopedilerim çocukluğumun vazgeçilmez kitaplarıydı. Bu oyunumun kuralı ise şansıma hangi konu çıkmışsa çıksın ayırt etmeden okuma kuralı koymuştum. Bu oyunu da sadece ben oynadım. Kimseyle de paylaşmadım. Orta okullu yıllarda ise daha yaşıma uygun olmamasına rağmen kalın, sarı yapraklı (genelde yabancı yazarlara aitti, şimdi hatırlamıyorum) babama ait romanları okurdum. Babamda genelde polisiye romanları çok severdi. Şimdi elime geçse konularını hatırlarım ama yazarları ve isimlerinin çoğu aklımda kalmadı. Kitap okuma tutkusu biraz da benim içimde vardı belki de. Her yerde, her şeyi okumayı seven bir insanım. Bir yerlerde otururken, bir kağıt parçası görsem onu bile okumak isterim.Yerde elime almadan eğilip okurum mesela.Nerede olursam olayım, okumak için birşeyler bulamazsam okuma krizine girerim mesela. Hani derler ya. "Çikolata krizim geldi"diye. Benim de okuma krizim tutar öyle. Allah'tan günümüzde internet var da o krizden kurtarıyor bizi. Ama şu da bir gerçek. İnternet olmasa okuduğum kitap sayısında da artış daha fazla olurdu doğrusu. Buna rağmen işyerimde bile birkaç tane kitap vardır elimin altında. Özellikle okuduğum kitabı yanımdan hiç ayırmam. Çantamda cüzdanım nasıl eksik olmamalı ise kitabım da aynı değerdedir. Onun eksikliği de beni son derece rahatsız eder. İşte o krizim o zamanda fena tutar. Kitabımı almayı unutmuşsam yolda aklıma gelsin, eve döner kitabımı alır yoluma öyle devam ederim. İşte benim okuma serüvenim böyle başladı ve bu şekilde devam ediyor.
14 Mayıs 2009 Perşembe
Benden Arkadaşıma Sevgilerimle...:)))
13 Mayıs 2009 Çarşamba
Amigurumi Bebişlerimle Tanıştırayım....:))

11 Mayıs 2009 Pazartesi
Canım Annem...

9 Mayıs 2009 Cumartesi
Susam Sokağı-Mim....

Susam Sokağına o yıllarda ben fazla bağlı değildim. Ancak şarkılarını çok beğenirdim ve her şarkısında birşeyler öğrenirdik. Bir de Edi ile Büdünün diyaloglarına bayılırdım. Ne komiktiler yaa!.Çocuklar için son derece eğlenceli ve de eğitici bir çocuk proğramı idi. Son yıllarda çocuklarımız için görsel medya da çocuklarımıza yönelik eğitici, öğretici proğramların olmamısından dolayı çok rahatsızlık duyuyorum.
Susam Sokağına bende destek veriyorum. Çocuklarımızda Susam Sokağında ve Çocuklarımıza yönelik daha yararlı proğramlarla büyüsünler istiyorum.Eğlenirken düşündüren, ahlaki ve milli değerlerimizi öğreten, sosyal yaşamda uyulması gereken kuralları eğlenceli yönleriyle anlatan proğramlar istiyorum. Çok şey mi, ya da zor mu?.. Bende Susam Sokağı şarkısının sözlerini yazıyorum hatırlanması adına.
Gün güneşli, insanlar neşeli
Sen de gel oyna, Susam Sokağı'nda
Dostluk ve sevgi sarıyor her yeri
Gel katıl bize, el elele
Sev dünyayı, açılır her kapı
İşte Susam Sokağı...
Susam Sokağı ile ilgili mimde yapmamız gerekenler ise,
-Bu konuyu blogunuzda yazmak,
-Gönderebildiğiniz kadar çok blogger’a bu mimi göndermek, ve
-TRT çocuk iletişim formuna link vererek pasladığınız kişileri mail atmaları için yönlendirmek.
Bende bu mimi herkese paslıyorum. Birçok bloglarda yayınlandı ancak yayınlamayan arkadaşları bu mime davet ediyorum bende. Sevgilerimle....
6 Mayıs 2009 Çarşamba
Semra'cığımın Güzellikleri...:)))

Ayrıca bütün arkadaşlarımı çok seviyorum.Hepinize sevgilerimi sunuyorum...
5 Mayıs 2009 Salı
Hiç Birşey Gizli Kalmıyor!..
Şimdi burada Hıdırellez ile ilgili çocukluk anımı da anlatmak istiyorum...
İlkokul yıllarında iken birgün günlerden hıdırellezdi. Annem arkadaşı ile hıdırellezle ilgili konuşuyorlardı. Dilekler yazılırmış kağıtlara, çiçeklerin köklerine konurmuş. Ne yazdıysan dileklerin kabul olurmuş. Ben de bunu duyunca okula gittiğimde üç kafadar arkadaşıma anlattım. Daha sonra bizde yapmaya karar verdik. Herbirimiz çocukça dileklerimizi kağıtlara yazdık. Birbirimize söylememe kararı aldık.Teneffüs saatinde okulun arka bahçesine gittik. Arka bahçedeki ağacın dibini çubuklarla iyice kazıyıp kağıtları koyduk.Üzerini de iyice kapattık.Teneffüs zili çalmıştı. Biz hala oradaydık. Sınıfa da biraz geç girmiştik. Fakat bizden de geç giren iki erkek arkadaşımız olmuştu. Ders başladı-bitti. Diğer teneffüs saati geldi. Öğretmen dışarı çıktıktan sonra erkek arkadaşlarımız "arkadaşlar sessiz olun şimdi size birşeyler okuyacağız" diyerek sınıfı susturdu. Bizim yazdığımız kağıtları okuyup, bizi yerin dibine soktulardı. Meğerse herşeyi duyup yaptıklarımızı takip edip, bizim arkamızdan o kağıtları oradan çıkarmışlar...Ne diyeyim çocukluk işte...Özelimize de girmişler ama bunun önemini o yaşlarda kavrayamamışlar anlaşılan...O zamanki durumda utanç verici bir gündü. Eve gelip ben ağlayarak anlattığımda annem gülmekten kendini alamamıştı...Bugünse yüzümde tebessüm oluşturan komik bir anı olarak kalmıştır.
4 Mayıs 2009 Pazartesi
Ev İşleri...
Şimdi resimlerle bunun alakasına gelince:
Geçen hafta kızlarımın odasına tam bir günümüzü ayırdık desem yeridir. Çok uğraştırdı. Çocuk odası denilen mekan sanki tek çocuklar için düşünülmüş. İkinci çocuğun eşyalarını zar zor yerleştirdik. Hala ben ve eşim şaşırıyoruz nasıl sığdırdık diye. Öncelikle iki yatağı mümkün değil, hiçbir şekilde yerleştiremiyorsunuz. Hem eninden, hem de boyundan bi on santimlik daha uzunluk olsa her şekilde yerleştirilecek ama...
Minik kızım doğduktan sonra İrem'in çocuk takımını odadan çıkarıp, özel ikisine de ait bir mekan haline getirmek istedik. Bunun içinde iki yatak olmalı, çalışma masası olmalı, kitaplık olmalı, gardrop olmalı ve İrem'ciğim tuvalet masası da istedi. Bu işi yapan mobilyacılar da bütün bu ihtiyaçları karşılayacak şekilde ölçtüler, biçtiler. Yatak ancak ranza olur dediler. Başka türlü mümkün değil dediler. Ama benim de ranzo fobim var.Üste yatan alttakinin üzerine düşerse. Birde altta yatınca fena daral da geliyor insana. Bazı arkadaşlarımla konuştuğumda da "ne var ki, bizde ranzalarda büyüdük" dediler ama ben hakikaten alışık değilim. Ben tek kızdım ve iki erkek kardeşim bir odada, bende kendi odamda gençliğim geçti...
Odaya kapıdan bakıldığında sağ tarafta ranza, altta yavru yatakta da olsun istedim. Çünkü ranzayı kullanamayacağımı biliyordum. Solda da gardropları, yanında tuvalet masası, onun yanında da boydan boya kitaplık. O da kapı arkasına denk geliyordu. Ranzanın ayak kısmına kapının sağ tarafına da çalışma masası raflı oldu.Kapıdan bakıldığında boğucu bir eşya yığını ile karşı karşıya idim.Üstelik temizliği de ayrı bir eziyetti. Ranzanın altında küçük kızım yatıyordu, yavru yatakta da İrem. O da her akşam çekilmek zorunda kalıyordu, sabah tekrar yerine konması lazımdı. Yer açılması için. Ranzanın üstüne de eşyalarını, oyuncaklarını koyuyorlardı. Resmen çöplüğe dönüyordu üst, eline geçeni İrem'ciğim oraya atınca. Eşimde yukarıda İrem'in yatması konusunda ikna edemedi beni. "İçine sinmiyorsa alttan demir çubuklar attıralım. Sağlam ama içine sinsin diye" yok...yok... yok...Hiçbir şekilde ikna olmadım.
Neyse geçen hafta sonu eşim ranzayı ayıralım dedi. Üstten çıkmalıymış.
Ayırdık. Ancak bu şekilde karşılıklı oldu. Eğer olmasaydı da oturma odası iptal olacak ve kızlara ayrı ayrı oda olacaktı. Aslında eşime çok önceleri söylemiştim bu fikrimi. Biz salonda oturalım. Bize masrafı da olmaz. İrem'in önceki takımı da yeni. Deren onu kullanır. Okula başladığı zamanda sadece mobilyaya uygun bir çalışma masası yaptırırız demiştim. Çünkü onun yatağı da büyüktü. Normalde 14-15 yaşına kadar kullanabileceğini söylemişlerdi. Yatağın başlığı çıkmalı olduğu için, içine sadece boyuna göre yatak alınması gerekiyordu. İrem 7-8 yaşına kadar kullandı. Ama "eşim oturma odamızı ben çok seviyorum niye bozalım" dedi.
Neyse, Çalışma masasının üst raf kısmını da söktük. Bodruma indirdik. Cam önünde iki yatak arasında bayağı da bir kullanışlı bir çalışma masası oldu. En önemlisi artık duvarları görebildiğim için oda ferahladı. Boğucu, kasvetli havası yok oldu.Temizliği de kolay. yalnız İrem'in yatağının ayak ucuna tuvalet masası geldi. Bu arada kapı iptal oldu. Kapıyı da akardion kapı yaptıracağız. Onun araştırmasına girdik. Bir iki yere baktık evimize yakın pratikerlerde. Ama içimize sinmedi. Daha fazla da vakit bulamadık. Önümüzdeki günlerde bakarız artık. Bu arada kitaplığımız da antreye kaydı. Odanın dışına çıktı.

Bu arada duvarlarına benim kızım genelde kendi yaptığı figürleri yapıştırır. Posterden daha çok kendi el emeği ile yaptıkları ile süslemeye meraklı annesi gibi, Canım Benim!..
1 Mayıs 2009 Cuma
Bizden Haberler!..
