27 Mayıs 2009 Çarşamba
Korkusal Eylemlerim ve Teleferik...
25 Mayıs 2009 Pazartesi
Bizim Kültürümüz...
İşte Türk Kültürümüzü yansıtan müzeden fotoğraflar:
18 Mayıs 2009 Pazartesi
Okuma Aşkı...
Eskiden, çok eskidendi.Yaşımı bilemiyorum ama ilkokul yıllarımın, okuma yazmayı yeni öğrendiğim yılların başıydı. Bana okumayı ne öğretmenim, ne okulum, ne arkadaş çevrem sevdirdi. Sadece ve sadece babam sevdirdi. Bana sürekli seri halinde kitaplar alırdı. Mesela cin ali kitapları, Ayşegül serisi, daha ismini hatırlayamadığım öykü kahramanlarını set halinde, seri halinde alırdı babam. Ben onlarla sevdim okumayı. Tatillerde de tatil kitabım hiç eksik olmazdı. Babacığım her okul bitiminde o tatil kitabımı da mutlaka alırdı bana.Üyesi olduğumuz gazetelerin çocuk dergilerini de severek takip ederdim. Daha sonra eve alınan ansiklopedileri de keyifle okurdum. Kendime oyun bulmuştum. Elime ansiklopedinin herhangi bir cildini alır, rastgele bir sayfasını açardım. Mesela tam ortasından ayırır, oradaki ilk başlıklı konuyu okurdum. O sayfayı bitirdikten sonra tekrar kapatır, tekrar rastgele bir sayfa açar orayı okurdum. Sıkılana kadar bu oyunumuma devam ederdim. Özellikle hayat ansiklopedilerimin bu oyunuma büyük katkıları olmuştur. Lacivert kaplı, 6 ciltlik ansiklopedilerim çocukluğumun vazgeçilmez kitaplarıydı. Bu oyunumun kuralı ise şansıma hangi konu çıkmışsa çıksın ayırt etmeden okuma kuralı koymuştum. Bu oyunu da sadece ben oynadım. Kimseyle de paylaşmadım. Orta okullu yıllarda ise daha yaşıma uygun olmamasına rağmen kalın, sarı yapraklı (genelde yabancı yazarlara aitti, şimdi hatırlamıyorum) babama ait romanları okurdum. Babamda genelde polisiye romanları çok severdi. Şimdi elime geçse konularını hatırlarım ama yazarları ve isimlerinin çoğu aklımda kalmadı. Kitap okuma tutkusu biraz da benim içimde vardı belki de. Her yerde, her şeyi okumayı seven bir insanım. Bir yerlerde otururken, bir kağıt parçası görsem onu bile okumak isterim.Yerde elime almadan eğilip okurum mesela.Nerede olursam olayım, okumak için birşeyler bulamazsam okuma krizine girerim mesela. Hani derler ya. "Çikolata krizim geldi"diye. Benim de okuma krizim tutar öyle. Allah'tan günümüzde internet var da o krizden kurtarıyor bizi. Ama şu da bir gerçek. İnternet olmasa okuduğum kitap sayısında da artış daha fazla olurdu doğrusu. Buna rağmen işyerimde bile birkaç tane kitap vardır elimin altında. Özellikle okuduğum kitabı yanımdan hiç ayırmam. Çantamda cüzdanım nasıl eksik olmamalı ise kitabım da aynı değerdedir. Onun eksikliği de beni son derece rahatsız eder. İşte o krizim o zamanda fena tutar. Kitabımı almayı unutmuşsam yolda aklıma gelsin, eve döner kitabımı alır yoluma öyle devam ederim. İşte benim okuma serüvenim böyle başladı ve bu şekilde devam ediyor.
14 Mayıs 2009 Perşembe
Benden Arkadaşıma Sevgilerimle...:)))
13 Mayıs 2009 Çarşamba
Amigurumi Bebişlerimle Tanıştırayım....:))
Bu bebeğimiz melez güzeli olsun dedim ama pek çirkin oldu. Saçları da röfleli olsun istedim. İlk bebek deneyimim. Bayağı uzun zaman oldu aslında, bunu öreli. Ancak yeni fırsat bulabildim, buraya koymak için.11 Mayıs 2009 Pazartesi
Canım Annem...
Bende bütün annelerimizin, anne olan ve anne adayı olacak arkadaşlarımızın anneler gününü kutluyorum.9 Mayıs 2009 Cumartesi
Susam Sokağı-Mim....
Sevgili Gülcan bize "Susam Sokağımızı geri istiyoruz. Çocuklarımızda bizim gibi susam sokağı ile büyüsün" konulu mim paslamış. Bu konuyu da bir hayli geciktirdiğimin farkındayım. Sevgili Gülcan gerçekten çok özür diliyorum. Ama Mayıs ayımız bizim en yoğun olduğumuz aylardan biri olduğu için fırsat bulamadım. Şu an bile yatmak yerine bu görevimi yerine getirmek daha fazla da geciktirmemek adına görevimi tamamlamak üzere yazmaya koyuldum.Susam Sokağına o yıllarda ben fazla bağlı değildim. Ancak şarkılarını çok beğenirdim ve her şarkısında birşeyler öğrenirdik. Bir de Edi ile Büdünün diyaloglarına bayılırdım. Ne komiktiler yaa!.Çocuklar için son derece eğlenceli ve de eğitici bir çocuk proğramı idi. Son yıllarda çocuklarımız için görsel medya da çocuklarımıza yönelik eğitici, öğretici proğramların olmamısından dolayı çok rahatsızlık duyuyorum.
Susam Sokağına bende destek veriyorum. Çocuklarımızda Susam Sokağında ve Çocuklarımıza yönelik daha yararlı proğramlarla büyüsünler istiyorum.Eğlenirken düşündüren, ahlaki ve milli değerlerimizi öğreten, sosyal yaşamda uyulması gereken kuralları eğlenceli yönleriyle anlatan proğramlar istiyorum. Çok şey mi, ya da zor mu?.. Bende Susam Sokağı şarkısının sözlerini yazıyorum hatırlanması adına.
Gün güneşli, insanlar neşeli
Sen de gel oyna, Susam Sokağı'nda
Dostluk ve sevgi sarıyor her yeri
Gel katıl bize, el elele
Sev dünyayı, açılır her kapı
İşte Susam Sokağı...
Susam Sokağı ile ilgili mimde yapmamız gerekenler ise,
-Bu konuyu blogunuzda yazmak,
-Gönderebildiğiniz kadar çok blogger’a bu mimi göndermek, ve
-TRT çocuk iletişim formuna link vererek pasladığınız kişileri mail atmaları için yönlendirmek.
Bende bu mimi herkese paslıyorum. Birçok bloglarda yayınlandı ancak yayınlamayan arkadaşları bu mime davet ediyorum bende. Sevgilerimle....
6 Mayıs 2009 Çarşamba
Semra'cığımın Güzellikleri...:)))
Canım arkadaşım sevgili Semra (Smilena) 'dan bende bir posta aldım. Hediyeleşmek alışık olduğumuz durum. Herkes sevdiklerinden, eşinden-dostundan hediye alır ama blog arkadaşımdan aldığım hediye ve en önemlisi o birkaç satırlık mektubun mutluluğu, heyecanı daha da bir başkaymış. Tarif edemiyeceğim kadar çok duygulandım ve de heyecanlandım. Bana bu güzel duyguyu yaşattığın için canım arkadaşım tekrar çok çok teşekkür ediyorum. Sanal olan şeylere pek itimat edilmez. Ama buradaki dostlukların, arkadaşlıkların samimiyetine ben inanıyorum. Canım arkadaşım kızlarım için kendi el emeği ile ördüğü, bizim de çok beğendiğimiz Hello Kity ve balerin bebeği, kalpleri ile bize göndermiş. Ayrıca kızlarım için çok cici tokalar ve de sevgi dolu mektubu ile bizleri gerçekten çok mutlu etti. Canım fazlasıyla zahmetler etmişsin. Tokalarımızın ikisini de benim süslü kızım İrem sahiplendi takıyor. Ayrıca "Anne Semra Teyzeme çok çok teşekkür ettiğimi yazmayı unutma" diye de tembihledi. Hatta bloğuna yazmayı düşündüydü ama araya başka yoğunluklar girince olmadı. Bense, ilk zarfı açtığımda, mektubunu okuduğumda ve de senin emeğinle örülmüş bu şirin şeyleri gördüğümde inanılmaz bir duygu yoğunluğu yaşadım. Gerçekten bu daha önceleri almış olduğunuz bir hediye, ya da bir mektuptan çok daha farklı bir duyguymuş. Tabii yanlış anlaşılmasın. Hediyeleşmek ve de mektuplaşmak çok güzel bir olay ama bu bambaşka güzel bir olay. Heyecan ve mutluluğumdan duygularımı tarif edecek kelimeler bulamıyorum. Canım arkadaşım çok çok çok teşekkür ediyorum. O güzel yüreğinin sıcaklığını o kadar çok hissediyorum ki. İyi ki seni tanımışım. Bütün mutlulukların, sevgilerin, arzularının en güzelini yaşaman dileğimdir. Seni çok seviyorum Semracığım.Ayrıca bütün arkadaşlarımı çok seviyorum.Hepinize sevgilerimi sunuyorum...
5 Mayıs 2009 Salı
Hiç Birşey Gizli Kalmıyor!..
Şimdi burada Hıdırellez ile ilgili çocukluk anımı da anlatmak istiyorum...
İlkokul yıllarında iken birgün günlerden hıdırellezdi. Annem arkadaşı ile hıdırellezle ilgili konuşuyorlardı. Dilekler yazılırmış kağıtlara, çiçeklerin köklerine konurmuş. Ne yazdıysan dileklerin kabul olurmuş. Ben de bunu duyunca okula gittiğimde üç kafadar arkadaşıma anlattım. Daha sonra bizde yapmaya karar verdik. Herbirimiz çocukça dileklerimizi kağıtlara yazdık. Birbirimize söylememe kararı aldık.Teneffüs saatinde okulun arka bahçesine gittik. Arka bahçedeki ağacın dibini çubuklarla iyice kazıyıp kağıtları koyduk.Üzerini de iyice kapattık.Teneffüs zili çalmıştı. Biz hala oradaydık. Sınıfa da biraz geç girmiştik. Fakat bizden de geç giren iki erkek arkadaşımız olmuştu. Ders başladı-bitti. Diğer teneffüs saati geldi. Öğretmen dışarı çıktıktan sonra erkek arkadaşlarımız "arkadaşlar sessiz olun şimdi size birşeyler okuyacağız" diyerek sınıfı susturdu. Bizim yazdığımız kağıtları okuyup, bizi yerin dibine soktulardı. Meğerse herşeyi duyup yaptıklarımızı takip edip, bizim arkamızdan o kağıtları oradan çıkarmışlar...Ne diyeyim çocukluk işte...Özelimize de girmişler ama bunun önemini o yaşlarda kavrayamamışlar anlaşılan...O zamanki durumda utanç verici bir gündü. Eve gelip ben ağlayarak anlattığımda annem gülmekten kendini alamamıştı...Bugünse yüzümde tebessüm oluşturan komik bir anı olarak kalmıştır.
4 Mayıs 2009 Pazartesi
Ev İşleri...
Şimdi resimlerle bunun alakasına gelince:
Geçen hafta kızlarımın odasına tam bir günümüzü ayırdık desem yeridir. Çok uğraştırdı. Çocuk odası denilen mekan sanki tek çocuklar için düşünülmüş. İkinci çocuğun eşyalarını zar zor yerleştirdik. Hala ben ve eşim şaşırıyoruz nasıl sığdırdık diye. Öncelikle iki yatağı mümkün değil, hiçbir şekilde yerleştiremiyorsunuz. Hem eninden, hem de boyundan bi on santimlik daha uzunluk olsa her şekilde yerleştirilecek ama...
Minik kızım doğduktan sonra İrem'in çocuk takımını odadan çıkarıp, özel ikisine de ait bir mekan haline getirmek istedik. Bunun içinde iki yatak olmalı, çalışma masası olmalı, kitaplık olmalı, gardrop olmalı ve İrem'ciğim tuvalet masası da istedi. Bu işi yapan mobilyacılar da bütün bu ihtiyaçları karşılayacak şekilde ölçtüler, biçtiler. Yatak ancak ranza olur dediler. Başka türlü mümkün değil dediler. Ama benim de ranzo fobim var.Üste yatan alttakinin üzerine düşerse. Birde altta yatınca fena daral da geliyor insana. Bazı arkadaşlarımla konuştuğumda da "ne var ki, bizde ranzalarda büyüdük" dediler ama ben hakikaten alışık değilim. Ben tek kızdım ve iki erkek kardeşim bir odada, bende kendi odamda gençliğim geçti...
Odaya kapıdan bakıldığında sağ tarafta ranza, altta yavru yatakta da olsun istedim. Çünkü ranzayı kullanamayacağımı biliyordum. Solda da gardropları, yanında tuvalet masası, onun yanında da boydan boya kitaplık. O da kapı arkasına denk geliyordu. Ranzanın ayak kısmına kapının sağ tarafına da çalışma masası raflı oldu.Kapıdan bakıldığında boğucu bir eşya yığını ile karşı karşıya idim.Üstelik temizliği de ayrı bir eziyetti. Ranzanın altında küçük kızım yatıyordu, yavru yatakta da İrem. O da her akşam çekilmek zorunda kalıyordu, sabah tekrar yerine konması lazımdı. Yer açılması için. Ranzanın üstüne de eşyalarını, oyuncaklarını koyuyorlardı. Resmen çöplüğe dönüyordu üst, eline geçeni İrem'ciğim oraya atınca. Eşimde yukarıda İrem'in yatması konusunda ikna edemedi beni. "İçine sinmiyorsa alttan demir çubuklar attıralım. Sağlam ama içine sinsin diye" yok...yok... yok...Hiçbir şekilde ikna olmadım.
Neyse geçen hafta sonu eşim ranzayı ayıralım dedi. Üstten çıkmalıymış.
Ayırdık. Ancak bu şekilde karşılıklı oldu. Eğer olmasaydı da oturma odası iptal olacak ve kızlara ayrı ayrı oda olacaktı. Aslında eşime çok önceleri söylemiştim bu fikrimi. Biz salonda oturalım. Bize masrafı da olmaz. İrem'in önceki takımı da yeni. Deren onu kullanır. Okula başladığı zamanda sadece mobilyaya uygun bir çalışma masası yaptırırız demiştim. Çünkü onun yatağı da büyüktü. Normalde 14-15 yaşına kadar kullanabileceğini söylemişlerdi. Yatağın başlığı çıkmalı olduğu için, içine sadece boyuna göre yatak alınması gerekiyordu. İrem 7-8 yaşına kadar kullandı. Ama "eşim oturma odamızı ben çok seviyorum niye bozalım" dedi.
Neyse, Çalışma masasının üst raf kısmını da söktük. Bodruma indirdik. Cam önünde iki yatak arasında bayağı da bir kullanışlı bir çalışma masası oldu. En önemlisi artık duvarları görebildiğim için oda ferahladı. Boğucu, kasvetli havası yok oldu.Temizliği de kolay.
yalnız İrem'in yatağının ayak ucuna tuvalet masası geldi. Bu arada kapı iptal oldu. Kapıyı da akardion kapı yaptıracağız. Onun araştırmasına girdik. Bir iki yere baktık evimize yakın pratikerlerde. Ama içimize sinmedi. Daha fazla da vakit bulamadık. Önümüzdeki günlerde bakarız artık. Bu arada kitaplığımız da antreye kaydı. Odanın dışına çıktı.
Gardrop da Deren'in yatağının ayak ucuna denk geldi. Aradaki mesafeden kapıları da açılıyor Allah'tan. Yani kısacası ucu ucuna halloldu olay. Bizim durumumuzda olabilecek arkadaşlarım var ise fikir verir mi acaba diye anlatmak istedim.Bu arada duvarlarına benim kızım genelde kendi yaptığı figürleri yapıştırır. Posterden daha çok kendi el emeği ile yaptıkları ile süslemeye meraklı annesi gibi, Canım Benim!..
1 Mayıs 2009 Cuma
Bizden Haberler!..
İyi akşamlar dilemek istiyorum öncelikle. Birkaç gündür minik kızım rahatsız onunla ilgileniyorum. İlk defa bu kadar ağır hastalandı ve inanılmaz huy değiştirdi. Bana daha bir düştü. Herşeyi inat yapıyor. Bayağı bir zorlandık. Kendisi iki gündür halsiz ve ateşler içinde yatıyor ve beni de yatağa resmen çiviledi. "Anne sen de yanıma yat "diye. İki gündür doğru dürüst birşey yediremedik. Ateşleniyor, ateşini ölçtürmek istemiyor. Üzerini değiştireceğiz ona mızmızlanıyor. İnanılmaz inatçı. İrem bizi bu kadar zorlamamıştı.Doktora da anlattım. O da "eeee! zamane çocukları" diyor. Böyle olunca da iyileşmesi için yapmak istediğimiz şeylere müsaade etmeyince açıkcası endişelenmeye başladım. Çarşamba akşamı gayet iyiydiler. O gün benim de hamaratlığım üzerimdeydi. Deren'im ablası ile CD izlerlerken bende mutfakta ertesi günün yemeklerini (tam üç çeşit) yaptım. Poğaça yaptım. Çocuklar da hallerinden memnundu. Ara boşluklarda onlarla da ilgilendim. Eşim pazar günü KPDS sınavına gireceği için akşamları kursta ve geç geliyor. Eşim geldikten sonra hazırlanıp Deren'i o yatırdı. Uyuttuktan sonra ateşlenmeye başlamış ve sabaha kadar da sürdü. Bütün gece ayaktaydık. Ateşle birlikte iki üç kez de kustu. Sabahta amirimi arayıp durumu bildirip doktora götürdük. O günden beri İki gündür pek nazlı minik kuzum benim. Bütün gün beni de yatağa bağladığı için bugün bütün gün evde akşama kadar pijama ile dolaştım. Öğleden sonra karşı komşumlar kahve içmeye geleceklerini söylemek için kapıyı çaldıklarında beni de o halde görünce "yatıyormuydun" dediler. Bende durumu anlatıp, daha sonra kabul edebileceğimi söyledim. Bazen uyuyamamaktan şikayet ederdim. Eşimde bugün "o uyumak isteyip de uyuyamadığın günlerin acısını çıkardın" diyor. "Deren benimle yatmak istedikçe tadını çıkar" diyor ama bütün günde yatılmıyor ki. Bir de yanına yatırıp, parmağımı gözüme batırıp "anne gözünü kapa" demesi yok mu. Neyse, günümüz iki gündür böyle geçiyor. Şimdi ise eşimi gönderdim yanına. Hiç uyuyacak halim yok doğrusu. İlaçlarını aldığı için şimdi biraz daha iyi. Biraz biraz yemeye de başladı ama nazlılık hali halen devam bebişimin. Şimdi biraz yapmam gereken işlerde var. Yazımı yayınladıktan sonra onları da halletmem lazım.Yarın malüm fırsat olmayabilir yine. Bende sizleri okumaya pazartesi günü işyerimde gelebilirim sanıyorum.
