31 Mart 2009 Salı

Bitkisel İçeceklerle İlaçların Etkileşimine Dikkat!...

Memorial Hastanesi İç Hastalıkları Bölüm Koordinatörü Prof. Dr. Yavuz Baykal, halk arasında sıkça kullanılan bitkisel ürünlerin zararları ve tüketirken dikkat edilmesi gereken noktalar hakkında bilgi vermiş.
Haberi aşağıdaki linkten okudum ve önemine dikkat çekmek için sizlerle de paylaşmak istedim.
http://ivillage.mynet.com/zinde-yasam-beslenme/4931-ilacla-alinmamasi-gereken-bitkiler.

Bazı bitkilerin ilaç ile alındığında çok daha kötü sonuçlar doğurduğunu duyuyordum ve bir tanesinide ben bizz’at yaşamıştım.
Bilmiyorum duydunuz mu? Greyfurt ile antibiyotiğin ciddi sorunlara, hatta ölümcül sonuçlara yol açtığını biliyor muydunuz?
Ben bunu yaşamadan önce de biliyordum.Bundan 3-4 yıl öncesi her gün düzenli portakal ve greyfurtu sıkıp, hergün bir su bardağı içiyordum. O dönemde bir rahatsızlık geçirmiştim ve doktorum antibiyotik verdi. Greyfurtun antibiyotikle olan etkileşimini biliyordum ama antibiyotik ile greyfurtumun arasına iki saatlik zaman dilimi koyuyordum. İki saat ara ile birşey olmaz diye düşünmüştüm ve birkaç gün sonra rahatsızlanmıştım. Bunu yaşadığım anda greyfurtu antibiyotiğim bitene kadar kestim ve düzelmeye başlamıştım ama sonraki araştırmalarımda antibiyotik ile greyfurtun arasında 24 saatlik bir zamanın geçmesi gerektiğini öğrendim. Anlıyacağınız o olay beni o kadar etkilemişti ki, kesinlikle greyfurtla değil antibiyotik, ağrı kesiciler dahi almıyorum. Bu benim biz’at yaşadığım olaydı. Aşağıdaki bitkilerinde hangi ilaçlarla birlikte alındıkları takdirde nelere yol açacağını açıklamış Sayın Prof.Dr. Yavuz BAYSAL.

Hangi bitki hangi ilaçla alınmaz?
Ekinezya; aspirin ve kortizon tipi ilaçlarla
Efedra; burun açıcı (dekonjestan) ilaçlar, kafein, tansiyon ve kalp ilaçları ile
Garlik; Aspirin ve romatizma ilaçları ile
Ginkgo biloba; aspirin, romatizma ilaçları, kan sulandırıcı ve idrar söktürücülerle
Ginseng; aspirin-romatizma ilaçları, kalp ilaçları, şeker hapları, idrar söktürücülerle
Glukozamin; idrar söktürücü ve insülinler
Kava; Parkinson ilaçları ve kan sulandırıcılarla
Melatonin; romatizmal ilaçlar, kortizon ve beta blokerler ile
Kondriotin sülfat; aspirin ile birlikte kullanılmamalıdır.

Yan etkilere dikkat
Ekinezya kullananlarda; mide rahatsızlığı, ishal, kabızlık, allerji,
Garlik kullananlarda bulantı, ishal, kanama, alerji
Ginseng kullananlarda baş ağrısı, uyku problemi, ürtiker, vajinal kanama, göğüslerde hassasiyet, tansiyon problemi
Ginkgo biloba kullananlarda mide rahatsızlığı, ishal, baş ağrısı, kanama, epilepsi, kramplar
Glukozamin kullananlarda mide rahatsızlığı, şişkinlik, gaz, ishal
Kava kullananlarda uyuklama, kaşıntı, karaciğer rahatsızlığı
Melatonin alanlarda uyuklama, baş ağrısı, depresyon, mide rahatsızlığı
Fitoöstrojen alanlarda meme ve rahim rahatsızlıkları, tiroid problemleri
Sarımsak ve zencefil gibi bitkiler kandaki pıhtılaşmayı azaltır. Bu nedenle cerrahi müdahalede bulunulacak kişiler ile aspirin ve ağrı kesici kullananların bu bitkisel ilaçları almaması gerekir.
Efedra alanlarda baş ağrısı, sinirlilik, tansiyon yüksekliği, felç ve kalp krizi görülebileceği unutulmamalıdır.

Yukarıda sayılan bitkisellerin bazıları bana tanıdık gelmedi ama sanıyorum zayıflama formu çayları içinde olan karışımlar bunlar.

30 Mart 2009 Pazartesi

Fikriye Hanım...:((

Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi biyografik tarzlı, tarihi kitaplar okumayı seviyorum.Yaşanmış hayat hikayelerini konu alan kitaplarda ilgimi çeken tarzlardandır. Özellikle sevgili Atamıza ait belgeseller, anılar, tarihsel ve biyografik yazılar. Fikriye Hanım da bu tür kitaptan biriydi. Atamızı çok derinden tanımadığımın bu tür kitapları okuyunca daha iyi farkında oluyorum. Daha önce okuduğum yayınlardan, dinlediğim hikayelerden daha farklı iddialarla karşı karşıya kalmıştım. Ama kitabın yazarı sayın Fatih Bayhan uzun araştırmalar sonucu tarihi belgelere dayalı olarak bu kitabı hazırlamış. O nedenle kitapta yazılan detayların güvenirliliğine kananat getirerek ve bir solukta okudum. Her ne kadar hüzünlü ve acı sonla biten bir aşkın konusu olsa da. En azından böyle bir aşk, sevgili Atamızla ve Fikriye Hanım arasında böyle bir gönül bağı olduğunu ve bunun sonucunda da böyle bir acı olay yaşanmış olduğunu biliyorum artık. Bu kitap ve içeriği hakkında daha detaylı bir yorum yapmak istemiyorum. Sadece Fikriye Hanım'ın Sevgili Atamıza büyük bir aşkla bağlı olduğuna ve aşkı uğruna da hayatını çok genç yaşta kaybetmiş olduğuna üzüldüğümü belirtmeden geçemiyeceğim.

26 Mart 2009 Perşembe

Hadi Kolay Gele Bana!...

Yukarıda görmüş olduğunuz bir kova dolusu malzemeler de kullanılmayı bekliyorlar. Fakat fazla zaman da bulamıyorum. Hepsini tüketmek istiyorum.Tükendiğinde de bir daha yapar mıyım bilmiyorum.Uzun süreli yapınca da sıkılıyorum. Bir de benim huyumdur. Birşeyler orada boş boş durunca ruhum daralır. Mutlaka değerlendirmeliyim veya eksiltmeliyim diye düşünürüm. Şimdi o bir kova dolusu malzeme bana evde kalabalık yapıyormuş gibi geliyor. Ama artık zaman da bulamıyorum. Daha önceki çalışmaları canım annemin katkıları ile yaptığımı söylemiştim. Şimdi onlar da hazırlık içindeler. Doktor kontrollerini gerçekleştiriyorlar. Nisan ayı gibi yazlığa dönecekler. Hepten yalnız kalacağız. Annemler burada iken o kadar rahatız ki, her konu da desteğini görüyoruz. Çok zaman evde yemek hazırlamama bile fırsat vermiyor. Yemeğimizi annemler de yiyoruz. Çocuklarımla ilgileniyor. Eşimle sinema, tiyatro, alışveriş, gezme her türlü etkinliğimizi gerçekleştiriyoruz. Artık bundan sonra başımızın çaresine bakacağız. Annemlerle de yazın izinlerimizi alıp yazlığa gittiğimizde görüşebiliriz artık. Ama dediğim gibi yukarıda ki malzemeleri ne yapıp edip değerlendirmeliyim. Bunun için sabahlayabilirim de. Belki de diyeceksiniz ki; niye o kadar malzeme aldın. Çok haklısınız. Ama malzemelerin hepsini ben almadım. Canı sağolsun. İşyerimde bir ablamız vardı. Ben bu işlerle uğraştığımda o da merak salmıştı. Ona da öğretmiştim. Benden sonra kendisi bir sürü malzemeler almış. Epey birşeyler yapmış. Emekli olduktan sonra da eşide bizim işyerimizde çalışıyordu. Onunla kalan malzemeleri bana göndermişti. Bende kendisini arayıp "emekli olduğunu daha çok uğraşması için zamanı olacağını, neden gönderdiğini" söylediğimde, "hevesimi aldım, zamanım olacağını da sanmıyorum. Senin daha çok işine yarar" demişti. Eeee! bende almıştım. Daha sonra da almam gereken bazı malzemeler oldu derken bir yığın, dünya kadar malzeme işte...
Bunlarda takı malzemelerin. Bir türlü tüketemediğim. Minik kızım doğmadan önce uğraştığım en son hobi çalışmamdı. Bunlar da tüketilmeyi bekliyorlar. Neyse hadi bakalım Bana kolay gelsin diyorum. Sevgiyle ve sağlıkla Kalınız!..

23 Mart 2009 Pazartesi

Kurt Seyt ve Shura...

Sevgili Serap' ların düzenlemiş olduğu "Kitap Etkinliği" vesilesi ile sevgili Neva'lı Günler'in bana hediye etmiş olduğu Nermin Bezmen'in kaleminden bizlere sunulan "Kurt Seyt ve Shura"'yı geçen hafta bitirdim ve ancak yazabiliyorum. İnanılmaz sürükleyici ve de etkileyici bir kitap. Neva'lı Günler' e tekrar teşekkür ediyorum bu kitapla da beni tanıştırdığı için...

Kitap 1890'lı yılların Rusya'sı ile 1924'lerin Türkiye'sine kadar uzanan bir dönemin içinde, dramatik bir belgesel niteliğinde. Yazar uzun yıllar ve özenle yapmış olduğu araştırmalar sonucu yazmış olduğu bu romanda dedesi Kurt Seyt'in mücade dolu, aşk, hasret, hüzün dolu hikayesini bu kitabında ölümsüzleştirmiş. Kurt Seyt' in hikayesi öyle güzel yansıtılmış ki, adeta kendinizi olayların akışında yolculuk ederken bulacak kadar sürükleyici. Ayrıca kitap bize ilk etapta aşk kitabı imajı vermekle birlikte, 1890'lı ve daha sonraki yıllardaki Çarlık Rusya'sının son durumlarını, isyan ve ihanetlerin yaşandığı, halkın düştüğü acı dolu yaşamların,ailelerin parçalandığı, evlerinin, mallarının yağma edilip, toplu katliamların yapıldığı bir dönemi de bize yansıtırken insanın etkilenmemesi imkansız. Dahasında Kurt Seyt'in bütün bunlardan kaçması sonucu, onun izinden Türkiye'nin ve Osmanlı İmparatorluğu'nun son günlerine de tanık oluyoruz.

Romanı, büyük bir heyecanla, sonsuz bir zevkle ve yine gözyaşları ile okudum. Herkese de tavsiye ediyorum. Gelelim şimdi de konusuna;

Kurt Seyt Mirza Eminof' un servet ve ünvanla doğan en büyük oğludur. Oğlununda kendisi gibi asker olmasını istediği için 12 yaşında askeri okula yazdırır. Seyit cesur, hırslı ve yakışıklı bir gençtir.Çar Nicolas'ın Muhafız Alayında Üsteğmen iken, Shura ile de tanışır. Shura ile tanışmasından iki yıl sonra Rusya' da Bolşevikler tarafından çıkarılan isyanda Çar'ın Muhafız Alayında Komutan olmasından dolayı ölüm listesinde adı yazılıdır. Seyt bu zaman zarfında Shura'sını da unutamaz ve onu da yanına alarak oralardan uzaklaşma çabasına girer. Uzun bir maceradan sonra Shura'sına kavuşur. Shura'yı alıp yakın arkadaşı Celil ve onun kız arkadaşını da yanlarına alarak ailesinin yanına gider. Ancak baba Eminof Rus gelinini eve kabul etmez. Bunun üzerine Seyt, Shura ve arkadaşları bir süre bağ evinde kalırlar. Bu arada Seyt için tehlikede adım adım yaklaşmaktadır. Seyt babası ve ailesi ile vedalaşamadan buruk bir hüzünle, hasretle oradan uzaklaşmak zorunda kalır ve Türkiye'ye kaçar. Türkiye'ye gelirken yanında getirdiği bir cephane dolusu silahı Kuvayi Milliye ordusuna teslim etmiş ve Türk halkının sevgisini kazanmıştır.

Shura ise onaltı yaşında muhteşem güzelliği, beklentisiz aşkı ile Seyt' in dünyasına girip aynı macera da bir daha asla göremeyecekleri vatanlarının, ailelerinin, yaşayamayacakları geçmişlerinin hasretlerini birbirlerinin aşkları ile dindirmeye çalıştılar. daha sonra Shura' nın Rusya'dan İstanbul' a gelen yakınlarının kendisini bulması ile Seyit ve Shura'nın ilişkilerinde yanlış anlaşılmalar, ihanetler, kırgınlıklar ve kısa süreli ayrılıklar yaşandı.Bu zamanla birbirlerinden uzaklaşmalarına aynı zamanda da birbirlerinden kopamamalarına kadar sürdü. Bu arada Seyt bir evlilik yaptı ancak bu evlilikte Shura' da bulduğu aşkı, ruh bütünlüğünü yakalayamadı. Shura ise Fransız bir kaptanla birliktelik yaşadı zaman zaman. Adam Shura'yı Fransa'ya götürmek istiyor ancak, Shura Seyt'ten uzaklaşamıyor. Seyt' de Shura ile aynı acıları, sıkıntıları yaşıyor. Her ikisi içinde iyi olacağını düşündüğü ve kendi hayatlarına devam edebilmek adına Shura' yı çok seven adama kendi elleri ile, mutlu edeceğine garanti alarak teslim ediyor.
Hikaye' nin devamını da merak ediyorum. Gerçek yaşanmış öyküler her zaman benim ilgimi çekmiş ve etkilemiştir. O nedenle bundan sonrasında da Kurt Seyt' in ve Shura' nın hayatını okumayı düşünüyorum...Sevgilerimle...

16 Mart 2009 Pazartesi

Güllü Kutu...

Bugünlerde daha çok el emeği çalışmalarıma ağırlık vermiş gibi gözükmekle birlikte, yine hafta sonu geç vakitlere kadar yapmış olduğum ve bir arkadaşımıza hediye ettiğim bu kutuyu da sizlerle paylaşmak istedim. Yine MDF olan bu kutuyu da ilk işlemlerinden (zımparalama ve temizlemeden sonra) sonra içini ve dışını iki-üç kat beyaz boya ile boyadım. Bu çalışmamda peçete tekniği uyguladım. Yapılışını görmediğim işlemlerde ürkerek el atsam da, yine de denemeye değiyor diye düşünüyorum. Çünkü gerçekten peçete tekniğinin de kolay bir işlem olduğuna tanık oldum. Peçenin güllerini düzgün bir şekilde kesip, tek kata ayırdım ve kutunun belirli bölgelerine yerleştirip, peçete tutkalı ile yapıştırdım. Kutunun kenarlarını da pembe renge boyadım. Daha sonra da vernikledim.Harika bir çalışma oldu. O nedenle peçete tekniğinin yapılışının kolay, hem de çok şık olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Tavsiye olunur. Sevgiler...

11 Mart 2009 Çarşamba

Bu Kolyemi de Çok Sevdim...

Daha önceki yazılarımda hakiki taşların sihirinden ve faydalarından bahsetmiştim. Ben bu taşların insan vücudunda pozitif etki gücünü öğrendiğimde takı çalışmalarımı bundan böyle
bu değerli taşlarla yapacağıma karar vermiştim. Küçük kızım doğmadan önceki senelerde(yaklaşık 3 yıl öncesi) sayıları yüzü aşkın takılar yapmıştım. Ara sıra onlara da yer verip nasıl yaptığıma dair bilgiler de veririm ancak çoğunu sıradan taşlarla ve maliyeti çok düşük fiyatlarda yapmıştım. Şimdi ise bu değerli taşlar üzerinde çalışmak istiyorum. Fakat bunların satış yerleri sınırlı olduğu gibi, belirli bir bütçe de ayırmak gerekiyor. Çünkü fiyatları çok pahalı. Birde ihtiyacınız kadar da vermiyorlar. Birkaç çeşit almak istediğinizde maliyet inanılmaz artıyor. Onu da çok sıklıkla yapamayacağım için, fırsat ve de bu boncuklar için kendime biraz daha fazla bütçe ayırdıkça alıp değişik takılar yapmayı düşünüyorum.

Şimdi gelelim resimdeki kolyemi tanıtmaya.

Hafta sonumu gece iki buçuğa kadar bu kolyemin yapımına ayırdım. Görüldüğü üzere üç değişik boncuk ile çalıştım bu kolyemi de. Akik taşı, yeşim taşı ve yıldız taşı. Aralarına da gümüş aparatlar. Üç boy misina ipi ayırdım öncelikle. İlk misinanın ortasına 7 sıra yeşim taşı, başına ve sonuna gümüş aparat, iki tarafına 9 'ar adet akik taşı ve iki taraflı yine gümüş aparat ve 11 yıldız taşı ve gümüş aparat, diğerlerini de aynı yöntemle dizdikten sonra kapatmalarla misinanın üçünü de sıkıştırıp sonrasında da klips taktım.

10 Mart 2009 Salı

İsim Bulamadım.Adı Ne Olsun?...

Sonunda bende yaptım. Dediğim gibi hiçbir şeyden geri kalmayı sevmiyorum. Herşeye el atmayı, yapmayı, herşeyde başarı göstermeyi seviyorum ama bu biraz acemi işi oldu. Pek beceremedim doğrusu. Belki devamını getirirsem bende başarabilirim. Ya da yapılışlarını yakından görmem lazım. Nereden birleştirme yapılmış. Ne ölçülerde örülmüş. Bunları yakından görmem gerekiyor aslında. Ama işin şakası bir yana ben bu Amigurumi işini daha çok çocuklarım için yapmak istedim. Kendi el emeğimle yapmış olduğum birşey olmasından dolayı minicik kızım bile öyle sahiplendi ve sevdi ki elinden düşürmez oldu. Hatta onunla yatıyor, yanında taşıyor. İrem'ciğim "anne okula götürebilir miyim?" diye soruyor. İnanın satın aldığımız oyuncakların yüzüne bile bakmıyorlarken, bu beceriksizce ördüğüm bebek onların daha çok hoşuna gitti. Ama ben de arkadaşlarım gibi ünlü çizgi ve masal kahramanlarından örmeyi çok istiyorum doğrusu. Bu konuda hocalarımda sevgili Semra (Smilena) ve sevgili Özlem ve sevgili Fulya (çocukla çocuk) olacak. Onlar sayesinde kendimi daha da geliştireceğime inanıyorum...

9 Mart 2009 Pazartesi

Aydın Türk Kadınıyım...


Türk Kadını medeniyete Avrupa kadınlarından önce ulaşmıştır.Yüce Önder Atatürk Türk Kadının, Türkiye Cumhuriyetinin varolmasında büyük bir katkıya sahip olduğunu savunmuştur. Hiç şüphe yok ki; tarlayı eken, çifti süren, ormandan odun kesip getiren, aile ocaklarının dumanını tüttüren bütün bunlarla birlikte sırtlarıyla, kağnısıyla, kucağında yavrusuyla yağmur dememiş, çamur dememiş, kış dememiş, sıcak dememiş savaşta cephanelerde mermi taşımış Türk ordusunun yanında yer almış olan Anadolu kadınlarımızdır. İşte bu yüzdendir ki; Sevgili Atamız " Türk kadınına her alanda güvenmelisiniz. Onlar anne olmasını, gerçek bir anne olmasını bildikleri kadar medeni alemin her branşında da üstün yetenekleri ile birer uzman olmasını bilecek kadar çalışkandırlar, inançlıdırlar ve gayretlidirler." demiştir. Atamız saygıdeğer kadınlarımızı, Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmemiş ve buna kesinlikle inanmıştır.


Atatürk'ün sayesinde, Özgürlüğün adımıyım.
Türk anası payesinde, Aydın Türk Kadınıyım.


İster yetmiş olsun yaşım, İlerici ve çağdaşım.
Yoksa haram olur aşım, Aydın Türk kadınıyım.


Mukaddestir mücadelem, Yurt ağlarken nasıl gülem.
Son bulsun ıstırap elem, Aydın Türk kadınıyım.


Allahımın izni ile, Hayatımı versem bile.
Cahil diye düşmem dile, Aydın Türk kadınıyım.


Şükür bende müslümanım, Tanrı'ya tamdır imanım.
Türkiyeme kurbandır canım, Aydın Türk Kadınıyım.


Meş'aleyiz sönemeyiz, Başka rejim denemeyiz,
Hilafete dönemeyiz, Aydın Türk Kadınıyım.
Mediha ŞEN SANCAKOĞLU
Yukarıdaki sözler Mediha ŞEN SANCAKOĞLU'na ait. Çok da güzel yorumlamış. Kendi sesinden dinlerken mest oluyorum.
Kadınlar Gününüz Kutlu olsun...
Kandiliniz de Mübarek Olsun Arkadaşlarım!..

6 Mart 2009 Cuma

Karanfil Kolyem...

Karanfilden yapılmış kolyeyi bir arkadaşımda gördüğümde çok hoşuma gitti. Çok değişik ve otontik geldi. Bende yapımı kolay olan bu kolyemi ilk fırsatta yaptım. Severek kullanıyorum.Ayrıca ben karanfilin tadını değil ama kokusunu sevenlerdenim.Kolyemden burnuma gelen hafif karanfil kokusu da çok hoşuma gidiyor doğrusu.İlgilenen arkadaşlarıma yapılışı hakkında da bilgi vermek istiyorum. Öncelikle karanfilleri ben sabah işe giderken içi su dolu kaba boşalttım. Akşama kadar suda yumuşadılar. Akşamda fırsat bulduğumda mutfakta ayak üstü siyah dikiş ipine iğne ile dizdim. Aralarına da rengine uygun başka boncuklar veya nazar boncuğu da katabilirsiniz. Ben rastgele ve de az katmışım. Sizler ise sayı ile dizin isterseniz. Birde karanfillerin yönlerini de göz önünde bulundurun derim. Sevgiler...


3 Mart 2009 Salı

Bana Dair....

Bugünlerde kendimi yazma modunda da hissetmiyorum. Daha doğrusu sıradan günlerimi yaşıyorum. Çok şükür şikayetçi değilim ama burada yazmak için sizlerle paylaşabileceğim konular olması gerekir. Yazarken sizlere de kendimden birşeyler katmalıyım veya sizler kendinizden birşeyler bulmalısınız diye düşünüyorum.Benim buradaki temel amacım tamamen bu idi. Ama sizlere karşı kendimi öyle yakın hissediyorum ki. Öyle bir an geliyor, birşeylerinizi paylaşma gereği duyuyorsunuz.Nitekim, geçen hafta yaşadığım üzüntümde sizlerin duaları ve tesellileriniz beni biraz olsun rahatlattı doğrusu. Düşüncelerimi nasıl ifade edeceğimi gerçekten bilemiyorum şu an. Yeğenimin durumunu öğrendiğimde de o durumdaydım. Çok üzüldüm, korktum ve ne yapacağımı bilemez durumda sizlerle de paylaşma ihtiyacı duydum ve sizleri de endişelendirdim. Gerçi sonuçlar alınana kadar o korku ve endişeyi hep yaşadık ama çok şükür ciddi birşey çıkmadı. Kansızlık, bir de (telefonla bilgi alıyorduk sonuçlarını görmedim ama) kalp de doğuştan her dört kişiden bir kişi de olabilecek bir durumdan bahsetmiş doktor. Büyüdüğünde tamamen geçer demiş. Ayrıca sene de bir kez kontrole çağırmış bu durumdan dolayı. Hafta sonu sonuçlarını görebilirim ancak. İşten eve-evden işe gidiyoruz. O nedenle en son cumartesi görmeye gitmiştik. Hafta içi uğrayamadım bende. Zaman pek olmuyor. Ama çok şükür iyi haberlerini aldım. Kendisi de derslerimden çok geri kaldım diye yavrum okuluna koşturmuş. Annesi biraz heyecan ve stres yaptığını da söylüyor, derslerde ve sınavlarda. Ama İremciğim ne kadar rahat bir çocuksa, Didemciğim' de o kadar sorumluluk sahibi ve de heyecan yapacak bir yapıya sahip. Onu yenmesi de lazım tabii. Aslında sıkıntı, heyecan yapacak bir durum da yok. Derslerinin hepsi beş. Ama yine de yapı meselesi galiba. Sizleri de endişelendirdiğim için çok üzüldüm doğrusu. Tekrar ilginize teşekkür ediyorum. Hepinize sevgi ve sağlık diliyorum...

27 Şubat 2009 Cuma

Murathan MUNGAN "Yüksek Topuklar"

Hikaye, adı Nermin olan otuz yaşın üzerindeki bir bayanın arkadaşının beş yaşındaki kızı Tuğde ile beş gün, beş gece geçirdikleri bir zaman dilimi içerisinde geçiyor. Fakat 527 sayfalık kitapta Nermin'in belleğinden geçen geçmiş anılarını, ruhsal çözümlemelerini okurken sıkıldım. Ama yine de yazar burada kadınları Nermin'in bakış açısıyla iyi çözümlemiş ve kitapta bunu başarılı bir şekilde anlatmış. Konu ilginizi çekerse okunmaya değer diyebilirim.
Nermin bir reklam şirketinde grafikerdir.Tuğde ise arkadaşının kızıdır. Arkadaşı Nermin'e eşiyle evliliklerinde problem olduğu için beş günlüğüne tatile çıkmaları gerektiği (evliliklerini kurtarmak adına) ve bu arada kızına bakabilmesi konusunda rica da bulunuyor. Nermin isteksiz de olsa bu ricayı geri çeviremiyor. Nermin, evlilik olayına sıcak bakmayan, çocukları sevmeyen, hatta kendisinde olumsuz etki bırakan geçmişte yaşamış olduğu tatsız, acı, anılarını hatırlattığını düşünüyor çocuğun. Tuğde ise beş yaşında olmasına rağmen çeşitli entrikalar çeviren, erkeklere kur yapan, çapkın, gösterişe meraklı, şöhret uğruna her yola başvurabilecek karakter olarak yansıtılmış. İşte burada inanılmaz abartı görüyorum. İnandırıcılığı olmayan örneklerle insanı bile okurken çelişkiye düşüren " yaa! bu kız gerçekten beş yaşında mıydı?"dedirten bir abartıya kaçılmış. Nermin ise beş günü Tuğde ile dolu dolu geçiriyor. Ancak Tuğde'nin her halinden rahatsızlık duyan Nermin' nin geçmişine yolculuk etmesini neden oluyor. Kitabın çoğu da bu geçmişe yaptığı yolculuklardaki Nermin'in gerek depresif durumlarında, gerekse anılarında, ruh çözümlemelerinde yaşadıkları ilişkilerdeki çarpıklıklardan, farklı kadın tiplerine, kadınların kadın düşmanlığına, burjuva yaşamın içindeki insanlarla, fakir insanların ruhsal durumlarına da değiniyor.

25 Şubat 2009 Çarşamba

:(((

Genelde bu tür konulara burada girmiyorum ama moralim inanılmaz çok bozuk ve dualarınıza ihtiyacım olduğu için yazma gereği duydum. Kendi büyük kızımla yaşıt olan yeğenim Didem okulda birkaç kez bayılmış. Daha on yaşında ve ilkokul 4.sınıfa gidiyor. Şu an gözyaşları içinde yazıyorum bu postu. Bugün doktora götürecekler. İnşaallah ciddi birşey çıkmaz. Gerçekten dualarınıza ihtiyacım var. Çocuk olunca, bir de bayılma nedenlerinin birçok nedeni olabileceği için korkuyorum açıkçası. Gece gözüme uyku girmedi. Allahım cümlesinin evladı ile birlikte sağlıklı, hayırlı, uzun ömürler versin. Ben anne olan blog arkadaşlarıma bu duamı ederken inanın içten ve samimiyim. Çünkü evlat bambaşka birşey. Rabbim hiç birimize onların acısını göstermesin. Çocuklarımızın üzerinden dualarımızı eksik etmeyelim. İnşaallah Didem için de hayırlı sonuçlar alırız. Allahım sen yardım et. Sağlık ver yarabbim!....

23 Şubat 2009 Pazartesi

Sergimi Açıyorum!...:))

Dün babam da ameliyat oldu. Çok şükür şimdi iyi. O nedenle yine pek fırsat bulamadım. Bunları da daha önce yayınlamayı düşünüyordum bende. Evett!.. En son yaptığım çalışma da bu oldu. Yine net görünüyor mu bilemiyorum ama bu çalışmamda çok şık oldu. Üzerine yine stikerlardan motiflerle süsledim. Aslında yaptığım çalışmalar gerçekten kolay. Ben sadece cuma akşamlarımı, hatta gecelerimi bu çalışmalarımı yapmaya ayırıyorum. Küçük kızım o gün annemde kaldığı için sakin sakin...Çok detaylı çalışmalar da var ama onların da her işlemden sonra saatlerce bekleme, tekrar üzerinde çalışma durumları var. Bunun içinde malzemelerin saatlerce orta da kalması, hatta bir atölye gibi bir yerin olması gerekir. Bense işimi yapıp, hemen malzemeleri ortadan kaldırmalıyım. Yaptığım çalışmalar da o nedenle pratik. Sadece boyuyorum, stikerları yapıştırıp, vernikliyorum. Ama yine de çok güzel. Sanıyorum bunun için seçilen malzemelerin kalitesi de önemli.

Yukarıda da genel görünümleri. Bu arada bayağı birşeyler yapmışım değil mi? Her ne kadar vakit bulamamaktan yakınsak da, canım anneciğimin katkıları ile...sevgiler.



20 Şubat 2009 Cuma

Şamdanlarımın Son Halleri



Şamdanlarımın son halleri. Fotoğraf çekimi konusunda başarısız olduğum için ışık yansımaları bulanıklık veya parlaklık falan veriyor. Çok çeşitli çekiyorum. Nasıl netleştirebilirim diye ama daha çok çalışmam gerekiyor bu konuda da anlaşılan.Yani kısaca demek istediğim çalışmalarımın kendileri çok daha güzel ve şık duruyorlar. Üzerindeki motifler enfes diyebilirim. Önceki yayınımda verniklemeden kaba taslak yaptığımı yazmıştım. Gold transfer uygulayacaktım güya. Ama beklediğim o malzeme iki hafta boyunca gelemediği için bende stiker aldım ve boyama işleminden sonra da stikerları yapıştırıp vernikledim. Yalnız şamdanlarımın bir yüzüne farklı desen, diğer yüzüne farklı desen uyguladım ki, iki taraflı değişik değişik kullanabileyim diye. Mumlarımı almak daha kısmet olmadı.Vernik işlemimizi de uyguladığımız için artık değiştirme şansımız da yok. Ama zaten gerek de kalmadı. Ben severek kullanmaya başladım bile...:))
Çalışmalarımın devamı gelecek ve en sonunda da genel görünümünü sergileyeceğim...

18 Şubat 2009 Çarşamba

Buluşmamız Gerçekleşti...:)))

Bu aralar ne kitap okumaya, ne de bloğuma veya başka şeye vakit ayıramıyorum. Şu sıralar Murathan MUNGAN'ın "yüksek topuklar"ını okuyorum. Kitabımı da sabah ve akşam işe gelip giderken okuyabildiğim kadarıyla okuyorum. Halbuki ben kitap etkinliği vesilesi ile sevgili Neva'lı Günler ve Tabiat Ana ile görüşmemizden önce kitabımı bitirmek ve Neva'lı Günlerden alacağım hediye kitabıma bir an önce başlamak istiyordum ama olmadı işte.
Bu arada kitap etkinliğimizin amacını dün yerine getirdik ve arkadaşlarımızla buluşmamızı gerçekleştirdik... Ama ne gerçekleştirme!.. Buluşma anımız zaten başlı başına bir komedi oldu. Çok eğlendik doğrusu bu halimizle de. Elimizde telefonla konuşa konuşa birbirimizi bulduk. Ancak inanılmaz keyifliydi. Çok güzel, hoş bir buluşma oldu. İlk kez birbirlerini tanıyan insanların paylaşması gereken güzel anlardan biriydi. Konuşacak o kadar çok konu oldu ki. Tabii ki blog dünyamız konuştuğumuz konulardan biriydi. Bunun yanında çocuklarımızdan, işimizden ailemizden kısacası herşeyden konuştuk. Daha da çok konuşulacak konularımız olduğunu düşünüyorum ve arkadaşlarımla tekrar böyle bir ortamda bulunmayı çok istiyorum bende...Bu arada Sevgili Neva'lı Günler bana Nermin Bezmen'in "Kurt Seyt ve shura" adlı kitabını hediye etti. Benimde okumak istediğim kitaplar arasındaydı. Biran önce okuyup, kitap hakkındaki yorumlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu arada Neva'lı Günlerime çok teşekkür ediyorum tekrar. Ayrıca Tabiat Ana da bize kendi elleriyle birer kitap aralığı yapmış. Çok cici birşey. Severek kullanacağım onu da. Buradan Tabiat Ana'ya da tekrar teşekkür ediyorum.Tekrar görüşmek üzere diyorum.
Sevgi ve Sağlıkla Kalınız!..

13 Şubat 2009 Cuma

Ödül Hepimizin Arkadaşlar!::::)))))

Öncelikle beni bu ödüle layık gören Değerli arkadaşlarım Pandora'ya, Çalıkuşuna(Flame), İpek Aral'a (Minik Yaprak'ın Günlüğü), Asuman'a (Bizim Bebeğimiz) , Neyran'a (Yaşamladans), Elif'e ve Muhabbet Çiçeğime çok çok teşekkür ediyorum , hepinizi çok seviyor ve kocaman öpüyorum.
Şimdi ödülün anlamı senin bloğunu seviyorum.Öncelikle kendi bloğumda sağ tarafta link vermiş olduğum blogların hepsini vaktim elverdiği sürece severek takip ediyorum. Bence her blog kendi halinde güzel. Nedeni de herkes kendinden birşeyleri burada paylaşmakta ve bizlerde kendimizden birşeyler bulduğumuz için bu arkadaşlarımızı takip etmekteyiz. Gerçekten okunmaya değer bulmasak ne diye vaktimizi boşa harcayalım ki. Samimi söylüyorum arkadaşlar. Bu benim için de geçerli, sizler içinde geçerli. Buraya bütün arkadaşlarım emek ve zaman harcıyorlar.Eminim ki en büyük ödül ise hepimize gelen güzel, motive edici yorumlar oluyordur. Öyle ki zaman zaman buradan ayrılmayı düşündüğümüz zamanlar oldu ancak sizlerden gelen güzel yorumlar insanı gerçekten buraya daha çok bağlıyor. Bunu buradan itiraf etmek isterim. Ben de bunu bildiğim ve yaşadığım için mümkün olduğunca okuduğum arkadaşlarıma yorum bırakmaya çalışıyorum. Geçenlerde sevgili Primarima arkadaşımız da bu konu ile ilgili yazı yazmıştı. Yorum bırakmadığım zamanlarda ben de rahatsızlık duyuyorum ancak bazen de gerçekten bunu gerçekleştirmeye zamanımız olmayabiliyor. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Sabah işe geldiğimde ilk işim bilgisayarımı açmak ve direk bloğuma girmek oluyor. Bu arada takip ettiğim arkadaşlarımdan yazılarını güncellemiş olanları kahvaltımı yaparken okuyorum. Daha sonra öğlenleri de çok zaman odamda olduğum için öğlen arasında da bakıyorum. Tabii bu arada benim de gireceğim yazılarım varsa onları da yayınlıyorum. Evde ise yüklemem gereken resimler varsa taslak olarak gece geç saatlerde çocuklarımı uyuttuktan sonra yüklüyorum.Yani elimden geldiğince buradaki görevlerimi aksatmadan yürütmeye çalışıyorum. Ama keyifle yaptığımı belirtmek isterim. Bunun için uykusuz kalmayı bile göze aldığımı söyleyebilirim. Konuyu nereden nereye getirdim. Ama belki bilinmek isteyebilir diye yazmak istedim. Bu arada ben bloğuma yazı yazarken o an gönlümden ne geçiyorsa onu yazıyorum. O nedenle anlık ruh halimi sizlere yansıtıyorum. Aslında keşke öncesinden hazırlık yapabilsem, taslak hazırlasam çok daha iyi olur ama bunu da kendimde zaman kaybı gibi görüyorum. Daha doğrusu üşeniyorum desem yeridir.
Şimdi tekrar konuya dönmek istiyorum. Bende bu konuda seçim yapamayacağım arkadaşlar. Çünkü her birinizi ayrı ayrı seviyorum. Bu nedenle bu ödülü hepinize veriyorum ben de. Daha önceki uluslararası arkadaşlık ödülünde de aynı tutumla yaklaşmıştım olaya. Şimdi de gönlüm böyle istiyor. Ödül hepimizin!......Alkışşşşşş(lar) HEPİNİZE!.......

11 Şubat 2009 Çarşamba

30'lardan Sonra Dostluk Hallerimiz...

Sevgili arkadaşım Pandora beni "30'lardan sonra dostluk halleri ne alemde sizde?" diye bir konu da mimlemiş bu seferde. Doğrusunu söylemek gerekirse konu çok anlamlı geldi bana. Ben de bu konu hakkında seve seve yazıyorum ve birçok arkadaşımın da bu konudaki düşüncelerini bilmek istiyorum.

Öncelikle arkadaşlık ve dostluk kavramları her ne kadar birbiriyle eşdeğerde görünse de işin aslı öyle değildir. Hepimizin sayısını bilemediğimiz kadar çok arkadaşlıkları vardır. Ancak dostluk için bunu söylemek mümkün değildir. Sayıları maalesef sınırlıdır. Bunun da nedeni malum. Her insana güvenemezsiniz. Herkesle özelinizi paylaşamazsınız. Herkesten sizi anlamasını bekleyemezsiniz. Hoşgörü, saygı göremezsiniz. İşte bu nedenden dolayı da arkadaşlıklarımızın boyutu sınırlı ve de süreci belirsizdir.Tabii ki bu süreçler zaman zaman bizleri dostluğa kadar götürebilir. Eğer bunu da yapabiliyorsak ne mutlu bize. Ben şuna inananlardanım. "Arkadaşlıklardan dostluklar doğabilir ama dostluklardan arkadaş olunmaz".Çünkü dostluk ileri boyutlara taşınmıştır.

Dostluğu kazanmak da, başkalarına dost olabilmek de gerçekten kolay değildir. Bu kazanımı elde ettikten sonra da onu kaybetmemek için elimizden gelen tüm fedakarlığı göstermeliyiz. Dost sıkıntılı zamanında yanında olabilmeli, senin mutluluğunu, başarını kıskanmamalı, sevincini paylaşabilmeli. Karşılıklı güven duygusunu yaşayabilmeli, çıkar gözetilmemeli. Pandoranın da dediği gibi "Çok sık görüşemesek dahi, görüştüğümüzde hayatımızı kaldığımız yerden paylaşmaya devam edebilmeli" dost.

30'lu yaşlardan önce hayata biraz daha umarsız baktığımız, günümüzü yaşamaya çalıştığımız dönemlerdir. Kendi adıma söylemem gerekirse, o dönemlerdeki arkadaşlığımızın boyutlarının nereye gideceğini pek düşünmezdim. Ancak bazı arkadaşlarımızla ilişkilerimiz seviyeli ve mesafeli boyutlarda kaldığı gibi, bazılarıyla da dargınlıklar yaşadığımız oldu. Ama çocukluğumuzdan ve 30 yaş öncesinden kalma arkadaşlık boyutlarımızı şekillendirdiklerimiz ve daha da ileriye götürdüğümüz oldu ki, bunun adına hiç kuşkusuz dostluk deniyor. İşte o dostlarımla aramızda kan bağı varmışçasına yıllardır birbirimizin birçok şeylerini paylaştık. Dostluklarımız hala devam etmektedir. Evlendikten sonra bile ailecek görüşmelerimize devam ettik. Şimdi eşlerimizde aynı şekilde birbirleriyle çok iyi arkadaş oldular. Hatta çocuklarımız bile arkadaş oldular.Yıllar öncesinde kazanılmış olan dostlukların değeri benim gözümde daha da artıyor. İnsan 30'dan sonraki yaşlarda dostluğu kazanmanın kolay olmadığının farkına geç de olsa varıyor.

Şimdi bu konuda yazılacak o kadar çok şey var ki. Ben daha fazla uzatmamak adına burada noktalıyorum. Ancak bu mimi 30 yaşın üzerindeki birçok arkadaşıma paslıyorum bende. Arkadaşlarım bu pasımı lütfen ciddiye alın. İsim belirtemedim. Çünkü bazı arkadaşlarımızın yaşlarıda profillerinde görünmüyor benim de öyle aslında...:))) Yaa! Aslında dostluk kavramı her yaşta önemli olmalı. Buna göre de yazabilirsiniz bu konuyu. Buna göre yazmaları için de sevgili Muhabbet Çiçeğime, Sevgili Çalıkuşuma, sevgili Primarimaya, sevgili Banuya ve Sevgili SMİLENA' ya paslıyorum bende.

Sevgiyle ve sağlıkla kalınız!..

9 Şubat 2009 Pazartesi

Şamdanlarım...:))

Öncelikle burası benim mutfak masam ve aynı zamanda atölye masam. Bu işlerle uğraşmak çok kolay olmakla birlikte, hem meşakatli, hem de eğlenceli.Yapım işini seviyorum ama yaptıktan sonra ortalığı toplamayı, fırçaları temizlemeyi hiç ama hiç sevmiyorum. Birde ben çabuk da sıkılanlardanım.Yine de kendi el emeğimi kullanacağım duygusu bana haa! gayret dedirtiyor. Yukarıda boya malzemeleri ve kutularım dışında diğerlerini yeni almıştım.
Resimlerini çekmek, boyama işlemlerinin tamamlanmasına yakın aklıma geldiği için ham halini sunamadım. Öncelikle bu şamdanlara bayıldım ben. Çok yönlü şekle girebiliyor. Ben işlemleri tamamlandıktan sonra büyük top mumlardan da alıp şamdanlarımın üzerine koyacağım. Harika bayıldık biz buna...
Bu işe koyulduğunuzda da eksik hiç bitmek bilmiyor. Ben bunların üzerine gold transfer uygulamak istediğim için, alışverişi yaptığım yer hafta sonu gelecek dediği halde getirmemişler ve dolayısı ile yine beklemek durumunda kaldım. Bu arada, o kadar tez canlıyımdır ki, duramadım. Yine az buz birşeyler yaptım. Ancak verniklemediğim için tekrar zımparalayıp şeklini değiştirebileceğim neyse ki.


6 Şubat 2009 Cuma

Yeni Çalışma Daha...

Bu haftam toplantı ve seminerlerle geçti. O nedenle bilgisayarımın başına fazla oturamadım. Evde de fırsat bulamıyorum artık. Malum minik kızımla uyku merasimlerimizde, kendisi uyurken beni de uyutmayı ihmal etmiyor.

Yukarıda görünen mumlukları Amasra Gezimizde o günün anısına almıştık. Ancak renginin mobilyamla uyumsuzluğu nedeni ile orjinal halini bozmak durumunda kaldım ve dore rengine boyadım. Diğer yapmış olduğum objelerde de bordo ve dore hakim olduğu için uyumu sağlamış oldum.
Bu arada çok daha güzel objeler aldım. Şamdanlık, kapaklı vazo vs. Onları da uyum çerçevesinde boyayıp, motif işledikten sonra siz değerli blogdaşlarımın beğenisine sunacağım. Bu hafta sonu yapmaya fırsat bulabilirsem, bitirdikten sonra en kısa zamanda yayınlayacağım.
Sevgiyle ve Sağlıkla kalınız.

3 Şubat 2009 Salı

İlk Dörtlüklerim...MİM...

Sevgili Banu ve Sevgili Flame arkadaşlarım bu sefer de "Hayatımdaki ilk dörtlükler" konusunda mimlemişler beni. İşte benim cevaplarım...
Yaptığım ilk 4 iş...-Bankacılık- memurluk- Anne, eş- El emeği olacak herşeyi yapmayı seven, ve de fırsat bulsam yapacağım çok şeyi olan, o fırsatı yakaladıkça da yapan ev hanımı.
Bıkmadan izleyeceğim 4 film...Kasımda aşk başkadır, Yeşil Yol, Babam ve oğlum, Neşeli Günler.
Yaşadığım 4 yer...-Ankara-Ankara-Ankara-Ankara
İzlediğim 4 Tv programı...maalesef televizyon izleyemiyorum. Ama Ayşe KULİN'in Gece Seslerini okumuştum ve onun şu an dizisi oynuyor. Onu izlemek isterdim. Yemek programlarını izlemek isterim. Ev dekorasyonuyla ilgili genelde hafta sonları olan proğramları izlemek isterim. Hobby, sanat, kültürel proğramları izlemek isterim.
Tatil için gittiğim 4 yer....Mersin-Silifke, Muğla-Fethiye, Antalya-Alanya-Side, Balıkesir-Ayvalık-Sarımsaklı
Sevdiğim 4 yemek...Yaprak sarması, mantı, Her tür sebze yemekleri, Kebap türünün her çeşidi.
Hemen şimdi olmak istediğim 4 yer...Evim, Karadeniz Yaylalarında, Gezilecek her tür tarihi mekanlar, gezip görülecek her tür yerde olmak isterim. Yurt içi, yurt dışı fark etmez.
Yağmur damlası olsaydım düşmek isteyeceğim 4 yer...Suya ihtiyaç duyulan heryere olabilir, Kızlarımın yanaklarına, bir çiçeğin tomurcuğuna.
"Kim hazırlıyor bu soruları ve niyeti ne diye insan düşünmeden edemiyor" diyor Banucuğum..:))) Al benden de o kadar canım. Ben bu mimi burada sonlandırıyorum. Zaten hemen hemen herkes de cevaplamıştır. Kabak tadı vermesin artık. Daha mantıklı konularda hazırlanan mim konularına varım arkadaşlar. Daha anlamlı konular çıkartılabilir. O zaman o konular hakkında herkesin farklı farklı görüşleri çıkar ve daha çok okunmaya değeri artar diye düşünüyorum ... Var mısııınız?..