3 Mart 2011 Perşembe

Ayşe KULİN ve Kitapları Hakkında...

Bu yazım biraz uzun olacak. Çünkü son yıllarda okuduğum Ayşe KULİN kitaplarından bu postumda bahsetmek istiyorum. Çok eski yıllardaki kitaplarından değil sadece 2010-2011 yılında okuduğum kitaplarından topluca bahsedeceğim burada. Aslında her bir kitabı ayrı güzel, ayrı bir tat. O kadar sürükleyici ve etkileyici ki elimizden bırakamayıp, adeta bağlanıyorsunuz.

İlk tanışmam; 1997 yılında evliliğimin ilk yıllarındaki yaz, Fethiye'de tatilimizi yaparken Adı Aylin'le olmuştu. Ben Ankara'dan bir süre uzaklaştığımda (bu tatil bile olsa) Ankara'ma büyük özlem duyan biri olarak, Ankara'yı anlatırken her bir yerini gözümde canlandırarak,yaşadığım şehre özlem duyarak okumuştum. Bugün olsun hala hafızama kazınmış, derin izler bırakmış bir kitaptır. Ayrıca Aylin'in zorlu hayatı ve trajetik ölümü de beni derinden etkilemişti. Daha sonraları Ankara'da kitapta geçen yerlerden bende geçtiğimde yanımda bulunan kişilere aaa! burası Adı Aylin'de okuduğum yerler diye heyecan duyarak başlardım anlatmaya. O dönemlerde okuduğum birçok kitapları bu kadar detaylı hatırlamam mesela.

Daha sonraları da Gece Sesleri, Füreya, Köprü aklimda kalanlar. Köprü'yü ise dizisi oynuyorken okumuştum. Birkaç bölümüne baktığımda hayal kırıklığına uğramıştım. İzlediğime pişman olmuştum. Gece Sesleri'de televizyonda dizi olarak yayınlandı ancak ben hiçbir bölümünü  izlemeye fırsat bulamadım çok istememe rağmen.

Neyse 2010-2011 yıllarında okuduğum kitaplarının içeriğinde, Ayşe KULİN'in atalarının ve kendi hayatı üzerinden Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerini ve o dönemde yaşananları, daha sonra Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ve gelişme dönemleri ile günümüz 80'li yıllardaki döneme kadar ki ülkemizin siyasi, kültürel, tarihi gelişimi, zorlukları, sıkıntılarını yansıtan eserlerine sırası ile yer vermeye çalışacağım.Tarihi konu ve yaşanmışlıklar içerdiği için çok severek, keyif alarak okuyorum ve bilgi sahibi olduğuma da inanıyorum o dönemlere dair.

Şimdi kısaca sıra ile bahsetmeye çalışacağım.
VEDA
Osmanlı İmparatorluğunun son günlerinde işgal altında bulunan İstanbul'da Osmanlı Sarayı maliye nazırı Ahmet Reşat Bey'in konağında geçen olayları ve ailesini anlatıyor Veda. O dönemde İstanbul işgalciler tarafından esir alınmış ve kimseye göz açtırmıyorlardı. Halk rahat hareket edemiyordu. Reşat Bey ise konağında yaşlı teyzesi, hanımı, kızları, evin bakımı ve çocuklarla ilgilenen uzaktan akrabaları Mehpare ve vatanı kurtarmak için milli direnişçilerle birlikte çalışan ve bu yüzden işgalciler tarafından aranan yeğeni Kemal ile yaşıyordu. Aslında Reşat Bey yeğeninin durumundan rahatsız olduğu halde teyzesinin hatırına sesini çıkaramıyordu. Ayrıca Kemal hasta ve bakıma muhtaçtı.Vatanı kurtarmak için kurulan milli teşkilatlara hasta yatağından yardım ediyordu.
Reşat Bey sarayda Maliye Nazırı olmakla padişaha en yakın kimse olmasına rağmen vatanın durumunun kötü olduğunu, ellerinden birşey gelmediğini, işgalcilerin küstah tavırlarından duyduğu rahatsızlıkları konaktaki ailesine anlatıyordu. Kemal'se dayısı hakkındaki olumsuz düşüncelerinin yersiz olduğunu ve vatan savunmasında dayısının da destek olabileceğini düşünüyordu.
İşgalciler her yeri basıyor, Osmanlı halkına kötü muameleler yapıyorlardı. İşler çığrından çıkmaya başlamıştı. İşgalciler aramadık ev, konak bırakmıyorlardı. Reşat Bey'in konağını da aramaları ihtimaline karşı alt sokakta bulunan komşuları Azra Hanım'ın evine Kemal'i ve Mehpare'yi yollamışlardı. Bu arada Mehpare Kemal'in bakımı ile yakından ilgileniyordu. Bu durum Kemal'le Mehpare'nin yakınlaşmasına da vesile olmuştu. Mehpare Kemal'e büyük tutku ile bağlanmış bu yüzden de Kemal'i Azra Hanım'ın evine yalnız bırakmamış kendisi de Kemal'le birlikte gitmişti. Azra Hanım'da milli direnişçilere gönülden bağlı ve bu duruşunu ve düşüncesini her zaman koruyan biri olarak Kemal Bey'i seve seve evinde konuk etmişti. Fakat bir süre sonra Azra Hanım'ın evi de işgalciler tarafından basıldığında, alt sokağa çıkan gizli bir geçitten kaçmayı başarmışlardı. Mehpare ise her daim Kemal'inden ayrılmamış yanında olmuştu.
Kemal kendini iyi hissetmeye başladığında dayısının karşısına çıkıp Mehpare ile evlenmek istediğini söylemişti. Bu arada Mehpare'de hamileydi. Mehpare ile evlendikten sonra Anadolu'da işgalcilere karşı direnen milli direnişçilerin yanında yer almak üzere konaktan ayrılmıştı.
İstanbul'da bütün bu olaylar olurken, Anadolu'da da bunlara direnen geçici bir hükümet ve ordu vardı. Bu düzenli orduyu kurma görevi de Mustafa Kemal'e verilmişti. Kemal'in Anadolu'ya geçtikten bir süre sonra öldüğü haberi gelmişti. Bu haberle Mehpare yıkılmış ve erken doğum yapmıştı.
Kemal Anadolu'ya geçtiğinde Azra Hanım'ın konağına da işgalci güçlerin el koyması ile Azra Hanım'da Anadolu'ya geçmiş ve orada Fransız bir subaya aşık olduğu halde vatanını işgale gelmiş bir insanla evlenme cesaretini gösteremeyip aşkını kalbine gömmüştü.
Bütün bu gelişmelerin ardından Anadolu'dan da güzel haberler gelmeye başlamış, Mustafa Kemal'in önderliğindeki ordu düşman askerlerini geri püskürtmeye başlamışlardı. Hal böyle olunca İstanbul'da son Osmanlı Padişahı Vahdettin'de ülkeyi terk etme eylemleri içindeydi.
Türk ordusu büyük zafer kazanmış ve ülkeyi düşman askerlerinden kurtarmıştı. Milli ordunun yanında olmayanlarda vatan haini ilan ediliyor ve idamları isteniyordu. Ahmet Reşat Bey'de vatan haini olmamasına rağmen milli orduya gizli yardımları olduğu halde vatan haini olma durumundan kurtulamıyor ve bu duruma katlanamıyordu. Ahmet Reşat Bey'de vatanı terketmesi gerektiğini ailesine anlattı. Daha sonra vatan haini olmadığı ispatlandığında geri dönmeyi planlıyordu. Bu durumu yakın dostu Doktor Mahir Bey'e de anlatıp ailesine göz kulak olmasını isteyecekti. Doktor Mahir Bey'de seve seve kabul etti. Ayrıca Reşat Bey'in büyük kızı Leman'a da aşık olduğu için bu durumu fırsat bilip kızları Leman'la evlenmek istediğini de belirtti. Ahmet Reşat Bey'de bu duruma sevindi. Böyle bir durumun daha isabetli olacağını düşündü. Acele düğün hazırlıkları yapıldı ve akşamına Mahir Bey'le kızını evlendirdikten sonra diğer kader arkadaşlarıyla birlikte İstanbul'dan ayrılacağı vapura binmek üzere sabah erkenden konaktan ayrıldı. Kendisini kimsenin uğurlamasına müsaade etmedi.
Ülkeden ayrıldıktan bir süre sonra evine mektup yazarak iyi olduğu haberlerini verdi. Konakta ise Leman'ın kızı Ayşe KULİN'in annesi Sitare doğmuştu.

Kitap burada bitiyor ve bundan sonrası Umut'ta anlatılıyor. Ülkenin işgal altında olduğu zorlu günleri ve bu süreçte kahraman Türk halkının çetin direnişleri ile ülkenin düşman işgalinden kurtuluşunu ve bu olaylar üzerinden Ayşe KULİN'in büyük büyük atalarınında geçirdiği zorlu günleri çok güzel sürükleyici bir şekilde anlatılması ile kendinizi olaylara kaptırarak keyifle ve hüzünle okuyorsunuz. Romanı oldukça kısa tutmaya çalıştım ama buna rağmen yine de uzun bir post olacağı için diğer romanlarını da başka postlarda anlatmaya çalışacağım. Aslında amacım  bu postun içinde hepsini anlatmaktı.
Bundan sonraki sırada UMUT var.....

Hiç yorum yok: