23 Eylül 2009 Çarşamba

Hayat İşte Böyle Maalesef...:(((.....:)))

ÖNcelikle herkesin Geçmiş Bayramını kutluyorum. Ne zaman fırsat bulup bazen okumaya gelsem, bloglarda genel sorun olduğu ile ilgili postlar görüyorum.Ben durumun henüz farkında değilim.İnşaallah sorun her neyse en kısa zamanda açıklığa kavuşur.Pek fırsat bulamadığımdan bahsetmiştim.Geçen hafta izinliydim. Minik kızıma kardeşimler bakıyordu daha öncesinde.Yeğenim okula başlayınca Gelinimiz abla ilgilenemiyebilirim Derenle dedi.Biz de yazdan kurumsal kreşler araştırmasına girmiştik.Kendi kurumumuzun kreşi yok çünkü.Özellere vermek istemedim.Çünkü İrem'de onun sıkıntısını çok yaşadım ve çok el değiştirdiği için İrem için olumsuz etkileri olmuştur.Kurumsal kreşlerde ise ilkokula başlayana kadar devam edebiliyor ve daha güvenilir.Çünkü burada ticari amaç güdülmüyor.Yazdan beri onun sıkıntısı vardı.Neyse ki cuma günü öğleden sonra kesinleşti ve Deren'im bugün kreşe başladı.Ayrıca kreş eşime çok yakın ve baba ile birlikte gidip gelecek.Sabah çok heyecanlıydı.Eşim kreşe bıraktığında o heyecan ve mutluluğu devam etmiş ve çok da çabuk uyum sağlamış.Ben de işyerimden izin alıp öğlen almaya gittiğimizde, arkadaşları öğlen uykusuna yatmış.Bende yatacağım.Niye benim yastığımı yorganımı getirmediniz diye sitem etti ve zor aldık doğrusu.Epey dil döktük.Sağlık raporları almamız gerektiği içinde erken almamız gerekiyordu.İşlerimiz erken bitince de eve geldim ve kreşe göndereceğim herşeyini ütüleyip, çantalara yerleştirdim.Yarın tam zamanlı kreşli olacak miniğim.Çok hevesli ve inşaallah bu hevesi hiç sönmez.Bütün bunlar bizim açımızdan olumlu gelişmeler.Bu süreçler de biz çalışanlar için çok önem arz ediyor.

Ancak hayat o kadar boş ki, Allah'tan öncelikle sağlıklı, hayırlı ömürler dilemek ve herşeyi dert etmemek de gerekiyor. Allah kimseye kaza bela vermesin.Sabah servisle giderken aynı birimde çalışan bir arkadaşımız Nedim GÜNAY'ın dün öğle saatlerinde Bolu Düzce Tem otoyolunda ailesi ile kaza geçirdiğini ve kendisinin olay yerinde vefat ettiğini, eşinin durumunun ağır ve iki küçük çocuklarının da yaralı olduklarını öğrendik.Zaten işyerine gittiğimde kimse iş yapabilecek durumda değildi.Benimde kreş için hazırlamam gereken evraklar vardı ve çok zor kafamı toparlayabildim. Ama maalesef hayat devam ediyor.Bu kreş işleri için izin alıp çıkmak durumunda kaldım. Çok büyük üzüntü duyduk. Ama elimizden başka şeyde gelmiyor. Allah rahmet eylesin.Mekanı cennet olsun inşaallah.Çok iyi, kendi halinde bir insandı.Yaşı da çok gençti.

11 Eylül 2009 Cuma

Nereye Gidiyoruz...

Ülkemizde bunca sıkıntı varken, yaşananlar içimizi daraltırken, sadece üzülmek ve sinirlenmekle yetinebiliyoruz. Başka hiçbir şey elimizden gelemiyor. Ama toplum olarak kendimize çeki düzen vermediğimiz sürece daha pek çok badireler bizi bekliyor maalesef. Geleceğimizi ve çocuklarımızı düşünmek zorundayız. Cahil değil, bilinçli, duyarlı, birlik, bütünlük içinde olmalıyız. Bu ülke bizim ülkemiz. Herkes üzerine düşeni layıkıyla yapmak zorunda. Bu uğurda hiçbir menfaat gözetmeksizin. Çünkü geleceğimiz, çocuklarımız için bu bizim en büyük görevimiz. Bu topraklarda sevgi, saygı, hoşgörü içinde birlik, bütünlük olmalı. Hiçbirşeyin kavgasını yapmamalı ve dış kuvvetlere prim vermemeliyiz. Bununla birlikte bilinçlenmeli, ülke ve millet yararına ne gerekiyorsa yapmalıyız. İktidare gelenlerin amacı da bu olmalı. Amaç hizmet olmalı.çok mu zor bunlar? Neyin kavgası yapılıyor. Çözüm üretmek yerine suçu birbirlerine atmakla herşey hallonuyor mu? Sadece halkın sinirleri geriliyor ve çaresizliği ile kalıyor. Bana göre aslında Türk Milletinin silkinme zamanı çoktan geldi de geçiyor bile...Bende diyorum "Allah islah etsin ve sonumuzu hayırlı eylesin!.."

fotogaleri.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?c. Resim buradaki adresten alıntıdır.

Kırmızı Tasma Kolyem...

Tasma kolyem.Bu kolyemde de kırmızı cam boncuk, iri kum boncuklar, köşe kristaller,zincir,çivi ve yıldız metaller kullanmıştım. Yapımı görüldüğü gibi çok basit. bende takı yapımına bu tür takıları gördüğüm yerlerde, internetten görüp fikir sahibi olmuş ve kendi tasarımlarımı bakarak öğrendiklerimle oluşturmuştum.Aslında daha önce de belirttiğim gibi o kadar çok yapmıştım ki, dediğim gibi çoğunu hediye verdim ve şu an onları burada yayınlamama imkan yok. Ama yeni hevesle bir dolu takı yaptığımda bunları satmayı bile düşünmüştüm.O zaman pasaj ve internet üzerinden satışlardan habersizdim.şimdi bile düşünüyorum ama vakit bulamamaktan endişe ediyorum.Elimdekileri çıkarmak istemiyorum.Yeni tasarımlar yapmak ve elimdekilerden yedeklerini yapmak istiyorum.Kimbilir bu da benim için bir başlangıç olur.Belki tamamen mesleğe dönüşebilir değil mi?Ama hala kararsızım.Bu dönemde herşey de kararsızlıklar yaşadığım gibi.Neden acaba.Aslında herşeyi akışına bırakmak ve hayırlısını ve sağlıklısını diliyorum yine de.Her ne kadar kararsız da olsam.

10 Eylül 2009 Perşembe

NEVA...

Kitabın ilk sayfalarında sıkıldım. Seviyeli ilişkileri ve seviyeli esprileri kabul ederim ancak çocukluğumdan beri laubaliliklerden tabiri caizse sululuklardan hoşlanmam. Kitabın başında izmir’li liseden dört gencin daha sonra istanbul’da üniversiteyi kazanmaları ve orada yeni bir hayata atılmaları ve bunların aralarında geçen laubali diyaloglarına yer veriliyor. Hikayenin baş kahramanı aynı zamanda da yazarı Ilgın’ın dürüst, saf ve samimi bir ilişki arayışı içinde olması ve tıp fakültesini bitirdikten sonra Ankara Hacettepe Üniversitesine gelmesi ile hareketlilik kazanıyor benim açımdan kitap. Burada Neva ile karşılaşıyor. Aralarında çok güzel bir sevgi başlıyor .Ilgın’la Neva’nın sevgileri her geçen gün büyüyüp, evliliğe doğru yol alırken bir taraftan da Neva’nın geçmişleri ile yüzleşmeler başlıyor. Ilgın‘ın bazı değerlere verdiği önem ilişkilerinde sarsıntılara yol açıyor. Neva’yı çok sevmesine rağmen Neva’nın geçmişinde yaşamış olduğu birtakım ilişkilerden rahatsızlıklar duymaya başlıyor. Özellikle ablası ve ablasının eşi ile istemese de akraba bağları olacaktı.O zaman Ilgın’ın onların karşısında düşeceği durumu çok iyi anlıyabildim açıkcası. Neva geçmişinde, eniştesi ile ablası nişanlı iken, eniştesinin ev arkadaşı ile önce dört kişi yemek yemişler.Daha sonra ilk defa karşılaştığı eniştesinin ev arkadaşı ile o gece aynı evde,aynı yatakta geceyi geçirmişler. Ablasının o gece nişanlısının evinde nişanlısının arkadaşı ile kız kardeşini baş başa bırakmasını Ilgın kabullenemedi. Bu olay Ilgın Neva’yı tanımadan yaşanmış bir hadise ancak .Ilgın ablasının bunu kardeşine yapmış olmasından ve o zamanlar nişanlısı, şimdiki eniştesinin de bu olayda rol almalarından dolayı onlara tepkili ve onları gördükçe Neva’nın bu geçmişi aklına geliyor ve rahatsızlık duyuyor, gerginleşiyor ve Neva’yı çok sevmesine rağmen, o an nefret duygusu ile de Neva’ya karşı da asabileşiyordu. Bu bağlamda Ilgın’a hak verdim.Özellikle ahlaki değerlerimize ters düşen bu durumda Ilgın’ı anlayabiliyorum.Bunun dışında aralarındaki sevgi çok büyüktü. Ama Neva’nın o geçmişi ve diğer yaşadıkları her daim Ilgın’ın beynini meşgul edecekti. Neva dürüst davranıp her şeyi olduğu gibi anlatmakla ilişkilerini çıkmaza soktu. Ama keşke baştan yaşanmamış olsaydı o geçmiş. Neva’da saf ve temiz duygularla sevmişti Ilgın’ı.Keşke Ilgın psikolojik destek aldığı kişiyi dinleseydi de, olayları bu boyuta getirmeseydi. Özellikle uyarılmıştı psikiyatrist tarafından. Ama Ilgın sinirlerine hakim olamadı ve Neva’yı rencide etti çok ağır laflar sarfetti ve Neva’nın intihar etmesine vesile oldu. Bence bu tür yaşanmışlıklardan ders almak adına özellikle gençlerin okuması gerekir diye düşünüyorum. İkili ilişkilerde ki değer yargılarının önemini daha iyi anlamalarına ve yapılan hataların ne gibi sonuçlar doğurabileceğini anlayabilmeleri adına gençlere tavsiye ederim. İleride benim kızlarımın da okumasını isterim bu kitabı.

8 Eylül 2009 Salı

Katre-i Matem ve Biraz da Benden...

Bloğumu kapattığımda kendi arkadaş çevremden bayağı bir tepki aldım. Biz ne güzel takip ediyorduk seni diye. Yazılarımla ilgili yorumlarını bizzat bana yapıyorlardı.Hatta benim okuduğum kitapları ya benden temin ediyorlardı, ya da kendileri de alıyordu. Hatta okuduktan sonra kitaptan memnun kaldıklarında bu kadar güzel kitapları nereden buluyorsun diyorlardı. Bende blog arkadaşlarımızın tavsiyesi ile alıp okuduğumu söylüyordum. O nedenle kitap seçiminde bile ya bana danışıyorlardı, ya da bloğumdan takip ediyorlardı ki, son zamanlarda kitap yorumlarıma bile değinemez duruma gelmiştim. Tam gün çalışan bir kişi olarak evde kesinlikle blog olayına vakit ayırmak mümkün değil.Birkaç gün bakmayınca zaten yavaş yavaş da kopuyorsunuz.Neyse tepkiler üzerine tekrar açık tutuyorum ama güncellemek gibi bir kaygıya kapılmayacağım.Yine kendi özel alanım olacak.Yazmak istediklerimi ve kitap yorumlarıma, fırsat bulursam da yapmış olduğum diğer hobi çalışmalarıma yer vereceğim. Sevgili arkadaşlarımı da bu konuda kırmak istemedim.Kesinlikle izlenmek veya izlenmemek gibi bir kaygı içinde de değilim, olmak da istemiyorum.Benim amacım sadece paylaşmak.Okuduklarımdan, yaptıklarımdan vs... şeylerden başkaları da yararlanabiliyorsa ne mutlu bana.Birşeyler vermek, insanlara faydalı olabilmek isterim. Umarım burada bulunduğum sürece de bunu başarabilmişimdir.Bende diğer blog arkadaşlarımdan birçok şeyler öğrendim.Buranın da insana çok güzel şeyler kattığına, çok faydalı şeyler öğrettiğine inanıyorum.Çünkü burada karşılıksız paylaşım var.Bazı zamanlarda yazmaya gerçekten vakit bulamıyorum, o zaman uzaklaşmak istiyorum hepten ama yazmadan da duramıyorum, bundan dolayı da kopamıyorum.Dediğim gibi güncellemek gibi bir kaygıya düşmeyeceğim.Ne zaman fırsat bulursam o zaman yazacağım.Yazamadığım gibi, çoğunlukla takip etme fırsatım da olmuyor.O nedenle ara sıra ziyaretlere gelebiliyorum.Şunu yazmak için bile gece yarısını çoktan geçirdim.Allah'tan yarın pazar.Hafta içi bitap düşüyorum.Bünye kaldırmıyor uykusuzluğu.Neyse son günlerde okuduğum kitaptan bahsedeyim.

Gelelim Kitabımızın Konusuna;
Roman, yazarının kim olduğu hakkında herhangi bir bilginin yer almadığı ve müzayededen alınan el yazması bir kitapta anlatılan, bir devre adını veren lalenin izinde O dönemin Osmanlı İmparatorluğunun gizemli,ihtiraslı, entrikaları,lükslüğü,sefaleti,isyanları ve o zamanların İstanbul'unu anlatıyor.

İstanbul bu romanda, karmaşası, heyecanı, isyanları ile lalelere bürünüyor. Öyle ki lale sadece bir çiçek değil, bir yaşayış tarzı, estetik bir tavır, kültürel ve tarihsel bir birikim olarak İstanbulu, hatta tüm Osmanlıyı çevreliyor.

İskender Pala, Katre-i Matemde usta kalemiyle lalelere bezediği İstanbulda kavuşup doyulamayan, kavuşulamayıp yakan aşkların elemli ve Osmanlı hallerini de tüm ıstırap ve coşkularıyla anlatıyor. Sevdiğini, aşklarının ilk gecesinde kaybeden Şahinin macerasını anlatan roman, bu kaybın ardındaki esrarı çözmek için külhanlara, tomruklara, lalezarlara ve hatta Osmanlı sarayına kadar gidiyor. İşte bu yolculuk, okuru hiç ummadığı yerlerde hiç ummadığı maceralarla karşılaştırıyor.

Cinayetlerin gölgesiyle giderek gizemli bir hal alan olaylar Lale Devrine nihayet veren Patrona Halil İsyanının yakıcı siyasal çalkantılarıyla birlikte çözülmeye başlıyor.

Kalemimi hokkaya bandırdığım şu anda ki Nevşehirli Damat İbrahim Paşayı canından; Sultan III. Ahmeti de tahtından eden cehennemden nişan Eylül İhtilalinin üzerinden henüz iki hafta geçti- şahit olduğum olayları yazıp yazmamakta kararsız sayılırım. Bilemiyorum. Yazmak gerektiğini düşündüğüm şeyler bir bakıma devlete ait sırları ifşa etmek gibi bir ihanetin ağırlığını da vicdanıma yükleyecek. Öte yandan Şarkın kutsal çiçeği laleye dair yorumlarda bulunacak ve belki şükufeciyan esnafını gücendirmiş de olacağım. Ama birisi çıkıp yiğit Şehzade Ahmeti, aşağılık isyancıların yaptıklarını, cennete benzeyen İstanbulu ve Sadabatın laleye kattığı zarafeti anlatmazsa bu dahi tarihe ve şehre haksızlık sayılır. ...

Bir cinayetin peşinden İstanbul’da meşhur lale devrinde yaşanan Osmanlı imparatorluğunun karmaşası, isyanları lükslüğü, sefaleti, entrikalarını anlatıyor. Lalenin büyüleyici, gizemli güzelliğinde ve sürükleyici bir yolculuk yaptırıyor Katre-i Matem. Bu vesile ile bilinmeyen şehzadelerden birini de gün yüzüne çıkarıyor.Kitabın içinde geçen birçok olayların kurgusal olduğunu düşünmedim değil. Ancak lalenin o döneme adını vererek tarihimize de meşhur lale devri olarak geçecek kadar da gerçekçi buldum. Katre-i Matem, Matem damlası lalenin büyülü, gizemli güzelliği ve kokusunda bir aşkın, sefahatin kokusunu duyarken, aynı zamanda bir cinayetin de izini sürüyor ve bambaşka olayların içinde buluyor kendini insan okurken.Aynı zamanda bazı bölümlerinin sonundaki hikayeler de bambaşka bir renk katmış kitaba.Büyüleyici ve okunulası bir kitap Katre-i Matem.

5 Eylül 2009 Cumartesi

Mürdüm Eriği Marmelatına da Bayıldık...

Mayhoş tatları daha çok sevdiğimden bahsetmiştim. Buradaki yazımda şeftali marmelatımdan ve vişne reçelimden bahsettiğimde sevgili Nur Ablamız (Yaşamın Kıyısında) mürdüm eriğini de önermişti. Bende derhal denedim ve inanılmaz müthiş bir tatmış.Teşekkür ediyorum Nur ablacığım.Kızlarım bile bayıldılar. Bu arada yapmış olduğum marmelatlar bitti. Bu sefer biraz daha fazla olmak koşulu ile tekrar yaptım. Mürdüm eriğinin marmelatı hem çok lezzetli, hem de rengine bayıldım. Herkese tavsiye ediyorum. Benim çocuklarım bile sevdi ki, herkesin beğeneceğini düşünüyorum.Tarifine gelince diğer yaptığım tariflerin aynısı idi. Kesinlikle su koymuyoruz. Rondadan geçirip, şeker ilave edip kaynatıyorum ve inmesine iki-üç dakika kala bir miktar limon suyu ilave ediyorum. Olay bitiyor.